kısır zaman dilimi yaşama dair binlerce düşünce, aklımdan geçen ;
yalandır tüm dünya
sanaldır eşyalar
sanrıdır yaşadığımız...
yalnız geldiğimiz yaşam; dostlarla her köşebaşı / ayaküstü, bir nefes sigara içmek istediğimiz ateşten çemberdi...
oysa, umarsız dünyada kısıtlı idi bize verilen zaman,
sınırlı idi bedende ruhumuz
ve
_gönlünden sızan kızılcık şerbeti değil de, yalnız ve yalnız buz ağı ise
ve ellerin semada açık değil de, yalnız ve yalnız hükmünde ise_
ölüm, Tanrıya vuslat yolunda bir kapıdır
ve kuma soktuğun başın unutmuş ise bu adresi
karşıdaki boş kaldırımda üşümüş mum damlalarıyla dalıyorsan kehanete
tepkisiz sevgime aç yüreğini
köşe bucak kaçtığım hayat
anlamsız kelimeler çatısında
maskeler parmak ucundan kayıp
kaplar acı gerçeğin soluk yüzünü
avucundaki o son öpücük
titreyen alev karanlıkta
-dudaklarım üşüyor-
az sonra gözlerim kaybolacak
ve gözlerin... kokuyor
_ihtiyacı kadar öldürmeliydi insan
hayvanlar gibi..._
bir zamanlar gençtim aynadan
aklın yetemediği felsefe misali
nedenselliğin tek gerçek olduğu yaşamda
gece ayazı ısırırken dolunayı
mazgallardan yükselen sis vurur tek tek şehrimin ışıklarını
unutulmuş arka sokakları
oysa kristal camdan yapay dünyanı seyredersin
gecemi huzurla boğan,
mihenk taşım,
kuyruksuz noktam,
kırlangıç çığlığım
ve
hovarda gönlüme avuçlarımla kazıdığım türküdür, dut ağacı
adına türküler yazılmış bu şehrin arka sokaklarında,
çatlak duvarlar ardından,
bir çocuk haykırıyor...
susuyoruz! ...
adına türküler yakılmış bu şehrin böğründen
uzak bir gün batışı vururken kirpiklerimi,
üçüncü perde iner
ve
hayatı sonralara bağlayan, 'keşke' mahkumuyumdur;
o an!
yüzümde, keman sesiyle gülümser sana dönmüş ay
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!