Hatırla… kavramıştı elimi minik elin.
Bakışındı ruhumu parıltısıyla sarsan.
Saçlarımı okşarken titreyen nazik elin,
Derdim ki öleceğim biraz daha bakarsan.
Ellerin son arzuma hayat vermek ister mi?
Fayans kayganlaşınca adamın sidiğinden
Bir böcek yuvarlandı tuvalet deliğinden
Sifonu çekti adam gitti böcek lağıma
Böceğin şu sözleri ilişti kulağıma
Ey tepeme işeyip sifonu çeken alçak
Ölüm birgün leşini önüme savuracak
Doğduğum gün ağladım ölümü hatırlayıp
Cehennemde dokunmuş kızgın bir kefen giydim
Karısının yanında kabrini hazırlayıp
Ecelini bekleyen ihtiyarlar gibiydim
Yüzdü dışlanmış kalbim bulanık bir kederde
On iki oldu saat
Dünüm geçmişte kaldı
Ve bu kısacık hayat
Bir gün daha azaldı
Gençlikten uzaklaştım
Habersiz mevsimlerin, günlerin geçişinden,
Yolları süpürürken bir çöpçü gibi rüzgâr,
Güneşin ölümüne ağıt yakarken kuşlar,
Bir gölge kadar silik, evine dön işinden.
İşte tek başınasın kitapların ve kendin.
Gidebilsek diyordun insanlardan uzağa,
Baş başa kalsak keşke kendimizle, doğayla.
Yıldızlarla konuşsak, dertleşsek dolunayla.
Aşkımızı anlatsak kurumuş bir yaprağa.
Uzak olsak diyordun herkese ve her şeye
Birlikte varmak için temiz bir geleceğe,
Umudumu emziren sırrı gösterdim sana.
Bir evsizin çöplükten bulduğu bir ekmeğe,
Bir yastığa verdiği değeri verdim sana.
Sanki yanan göklerin,
Savrulan külüdür kar.
Parçalanan göklerin,
Enkazı yere yağar.
Bir davet var dışardan.
Çılgın eğlencelerle, günahlarla kirlenip
Miras hazinesini müsrifçe kullandı yaz.
Devrik bir sultan gibi kolları zincirlenip
Güney Yarım Küre’ye sürgüne yollandı yaz.
Kış ve destekçileri, elebaşı isyanın,
Gönlüm tutuşsa da hislerim pişmez.
Özgünlükten eser yoktur fikrimde.
Öyle kısırım ki ölsem kabrimde
Belki yabani ot bile yetişmez.
Otuza varmadan yitti ilhamım.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!