Zehirli Sarmaşık Şiiri - Hikmet Büyükoğlu

Hikmet Büyükoğlu
25

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

Zehirli Sarmaşık

Bir şehir düşünün. Gri betonlar arasında sıkışmış, nefes almak için çırpınan bir hayat. İşte tam da orada, yıkık dökük bir hanın avlusunda başladı her şey. O, gözleri zindan gecesi, gülüşü intihar davetiyesi. Bir rüzgar gibi esti hayatıma, ardında sadece kasırgalar bırakarak. Adını bile bilmiyordum bu kadının/adamın, ama ben ona "yakamoz hırsızı" derdim içimden. Çünkü her bakışı, deniz fenerlerinin bile ışığını çalacak kadar parlaktı.

Ben mi? Ben bir hiçtim. Serseri bir şair, kaldırımların tozunu yutan bir divane. Cebimde kuru ekmek, aklımda isyan, kalbimde ise kör bir kurşun gibi saplı bir boşluk. o kadını/adamı gördüğüm ilk an, o boşluk doldu sanmıştım. Meğerse bir zehirli sarmaşık gibi dolanacakmış ruhuma, her hücremi ele geçirecekmiş usulca.

Bizim aşkımız, şarapla zehri karıştırmak gibiydi. İçtikçe güzelleşen, güzelleştikçe öldüren bir iksir. Onun sesini duyduğumda, en acı türküler bile bal kesilir. Gözlerine baktığımda, cehennem bile cennetin bir köşesi gibi gelirdi. Ama biliyordum ki, bu bir illüzyondu. Mutluluk, bize hep uzak duran bir uğraktı.

Beraber yürüdüğümüz kaldırımlar, şahit oldu isyanımıza. Çay içtiğimiz o salaş kahveler, fısıldadı derdimizi. Her gece, gökyüzünde kayan bir yıldız gibi, umutlarımız da kayıp giderdi sessizce. O, özgürlüğe susamış bir ceylan, benim dilimde de ıslıkla çaldığım bir nota, çavbella.

Bir sabah, güneş bile utandı doğmaya. o kadın/adam gitmişti. Ardında bir mendil, bir mektup, bir de kanayan bir yara bırakarak. Mektubunda tek cümle vardı: "Benimle gelme, bu yol sana mezar olur." Okudum, okudum ve bir kez daha anladım. Benim aşkım, hep vedalara gebe kalmıştı.

Şimdi ben, o hanın avlusunda, aynı yerdeyim. Ama artık o adamın/kadının yakamozları yok. Sadece, rüzgarın fısıldadığı hüzünlü bir melodi var. O melodi, bir zamanlar benimle uçurumun kenarında dans eden o zehirli sarmaşığın, ruhumu nasıl kuruttuğunu anlatıyor. Ve ben, sürgün bir şairin dediği gibi, "kadehimi kaldırıyorum aya, mehtaba denize ve sana ve, sessizce ölüyorum. Her nefesimde, her anımda, o zehirli aşkın acısı yeniden ve yeniden can buluyor. Anka gibi... Ankara gibi...

Gri şehir, paslı han, bir avuç gam.
Gözleri zindan, gülüşü intihar akşam.
Esti bir rüzgar, yakamoz hırsızı.
Işığı çaldı fenerden, bıraktı dipsiz sızı.

Ben bir hiçtim, kaldırımların tozuydu adım.
Cebimde ekmek, içimde isyan, kalbimde kurşun tadım.
Boşluk doldu sandım, oysa zehirli sarmaşık sardı beni.
Her hücremi ele geçirdi, usulca, derinden, gizli.

Aşkımız zehirle şarap, karıştıkça ölüm.
İçtikçe güzelleşen, öldükçe biten zulüm.
Gözleri cennet kıldı cehennemin ömrünü.

Kaldırımlar şahit, isyanımız onlara döküldü.
Salaş kahveler fısıldadı, derdimiz sürüldü.
Umutlar kaydı yıldız gibi, geceye birer birer.

Sabah utanır doğmaya, o kadın/adam gitmişti.
Mendil, mektup, kanayan yara, hepsi bitmişti.
"Benimle gelme, bu yol sana mezar olur," dedi.
Aşkım vedalara gebe, ayrılıklara boyun eğdi.

Şimdi han avlusu, o kadının/adamın yakamozu yok.
.....
........

Hikmet Büyükoğlu
Kayıt Tarihi : 14.7.2025 01:00:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!