Gece, paslı bir menteşe gibi gıcırdıyor uykunun kapısında,
Sırtımda taşıdığım şu kambur,
Yılların değil, söylenmemiş sözlerin ağırlığıdır.
Gökyüzü; mülteci bir kuşun kanadında unuttuğu
Mavi bir yemin gibi asılı duruyor tepemizde.
Biz ki, gölgemizi güneşten sakınan çocuklarız,
Avuçlarımızda eriyen kar taneleri gibi telaşlı,
Ve bir o kadar da geçiciyiz bu devasa sahnede.
Zaman; dişleri dökülmüş ihtiyar bir kurt,
Isırıyor topuklarımızdan, hissettirmeden kanatıyor anı.
Bak, kaldırımlara düşen şu ayak sesleri,
Yarına yazılmış, mürekkebi kurumamış bir dilekçe.
Hangi rüzgar silebilir ki,
Taşa kazınan o sessiz çığlığı?
Dudağımızda yarım kalmış bir ıslık,
Şehirlerin uğultusunda boğulan o ince sızı...
Bir ağacın köküne su yürürken duyduğu heyecanla,
Bekliyoruz belki de, toprağın bizi tanımasını.
Çünkü hayat;
İki nokta arasında, nefes nefese koşulan,
Ama asla bitiş çizgisine varılamayan,
O muazzam ve kusursuz yenilgi.
Şimdi kapat gözlerini ve dinle;
Evrenin nabzı, senin bileğinde atıyor.
Biz gitsek de dostum,
Bu boşluğa bıraktığımız o "derin yankı" kalıyor...
Hasan Belek
18 Kasım 2025-Akçay
Kayıt Tarihi : 18.11.2025 12:30:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




TÜM YORUMLAR (1)