Yılmaz Sarı Şiirleri - Şair Yılmaz Sarı

0

TAKİPÇİ

Yılmaz Sarı

Gao güvercinmiş
öğrendim.
Unuttum ama uçtuğunu.
Bir gün kanatlanıp gülüşüyle
gideceğini çok uzaklara
unuttum işte bile bile.

Devamını Oku
Yılmaz Sarı

Gao,
En nazlı güvercin,
Yasaklı bir dilde.
Gao,
Sevgiye
Ve barışa hasretimde.

Devamını Oku
Yılmaz Sarı

Vurulmuş kuşlar gibiydik
Alkolün derecesinde
Ve bardaklarda
Yalnızlığın kokusu.
Dudaklarım geçmişi tadıyordu
Ellerim soğukluğunu

Devamını Oku
Yılmaz Sarı

Geçtim.
Bir yazgıya inanmaktan ve hiç yazılmamış şeyleri yaşamaktan. Tevekkülü umut bilip kendimi kandırmalardan. Bir aşkın acısını başka bir aşk alır, âşık olmaktan geçtim, acıyı pay biçtim kendime, kaçtır yüreğim değirmen taşı, yüreğimin alı al moru mor menevişlenmesinden, ölecekmiş atışlarından, sevdanın hezeyanından geçtim.
Geçtim.
İçinde bulunduğum, yaşadığım anı yaşamaktan, yaşlanan düşlerimden, pınar gibi ellerlimin nasır nasır akmasından... Yüzüm doğum yüzüydü, yüzümün saflığından geçtim. Batırdım ellerimi pisliğe sevginin
paklığından geçtim. Orospu duraklarına demir atıp en ilkel yanımı sundum insanlığa, duygusuz sevişmeler çıkmazında gecelerce bilmediğin yüzlerin gölgesin de zevklendim.
Geçtim.

Devamını Oku
Yılmaz Sarı

Gel,
Ayna siluetinde olsanda
Gözük gözüme.
Çılgın düşler demle
Koyu gecelerin içinde.
İçinde ten,

Devamını Oku
Yılmaz Sarı

Kuşlar,
ağaçlar,
ve yurtsuz.
Göçerim.
duygusal bir aşkın
plansız çucuğuyum sanki.

Devamını Oku
Yılmaz Sarı

Kadın yüzünde bir anlam taşıyordu. Adam anlamlandıramadı bunu ilk önce. Yüzündeki anlam tanıdık ama dile gelmeyen bir cümle ya da bir şiirle anlatılmayacak bir durumdu. Güzelliğin ya da çekiciliğin ötesindeydi bu. Hiçbir resmin fonunda yoktu bu mavi bu mavimiydi onu bile bilmiyordu adam.
Kadın bir düşün içinde görülen bir başka düşün anlamı olabilecek bir çizgideydi. Anlamı en derinde yatan bir anlamsızlık gibi dururdu adamın gözlerinde. Adam sessiz susuz bir çöl kavuruculuğu ve sakinliğindeydi. Kadın bulunmaz vahaydı onun için.
Birden gözlerine güneş düştü adamın. Ellerine bir buket kasımpatı yapıştı ve bekledi bir sabah kapısında vahanın. Dümdüz bir, yok bir, havaydı girmesi gereken kapı. Fakat bekledi adam. Düşteydi uyanması ve kasımpatını uzatarak kadına.
Adam: Biliyor musun uzun zamandır düş tarlamda seni ektim, suladım seni, güneş oldum sana. Şimdi biçmek geldi içimden. Biçmek derken yok etmek değil, katmak kabaran özünü yüreğime, dokunmak sesine, akmak gözlerinde bir gece vakti.

Kadın gülerek bakmaktaydı,

Devamını Oku
Yılmaz Sarı

Zaman: Senden önce de yokluğun ezikliği.
Onbin yıl geçti, görmedim seni. Uzaklığın saniyeler sığardı oysa. Bir gece sefasının sabah ki hüznüydüm, soğuk çağların yangın yıllarında. Arıyordum durmadan neyi kimi aradığımı bilmeden. Güneş batıyordu, karşıdaki yaşlı ağacın dibinde. Ağaca gittim. Oturdum dibinde. Beşbin yıl geçti kalkmadım yerimden. Gözümde hep o uzakları çağrıştıran dalgınlık hali. Bakıyordum neye kime baktığımı bilmeden. Sonra susuyordum yüreğimle. Bu suskunluk üçbin yıl sürdü. Konuşmak istiyordum olmuyordu. Yeni konuşan çocuk gibi geveliyordum kelimeleri dilimde. Yalvarıyordum ağaca, yardım istiyordum, yardım istiyordum dilenci yokluğumla.
O beni anlamıyordu.
Kızdım, hem de çok kızdım kendime. Kalktım altından ağacın. gittim, kendimde gittim. Nereye kime gittiğimi bilmeden.
Gidiyordum. Usumu yaşlı ağacın altında, uzaklara bakan dalgın gözlerimle birlikte paralel bir nokta da bıraktım. Dönmüyordum geri. İmkansızdı. Aynı noktaya aynı göz ve aynı yürekle bakamazdım. Nedenini bilmiyorum. O nokta, baktığım yer, şey, kişi neyse işte o. siyah mıydı, beyaz mı? Bilmiyorum.
Gözüm o nokta da kaldı, dönüp bakmadım. Usum yoktu, gözüm yoktu. Yürüdüm. Neye, k,me yürüdüğümü bilmeden.

Devamını Oku
Yılmaz Sarı

Seni şimdiden sevdim.
Nehirlerin akışı gibi denizlere
Dolandım etrafından dağların
Ulaştım sana.
İçinde özüm vardı
Akıttığım yarınlara

Devamını Oku
Yılmaz Sarı

Yangınlarda kaldık
Yanık kül koksu
tenimizinteri.
İçimizde keşkelerin
çığlığı birikti.
Acıya çoğaldık durmadan.

Devamını Oku