Yazmaya nasıl başladım ?
İlkokulu hayal meyal hatırlıyorum. Hep bayramlarda şiirleri ben okuyordum. Buna eminim. Ama bundan daha çok emin olduğum şey ise orta okulda artık bütün şiir yarışmalarına benim katılmaya başlamış olmamdı. O kadar çok ödül almıştım ki ev dolma kalemle dolmuştu. O zamanlar ödül olarak hep dolma kalem verilirdi çünkü.
Bir gün, hiç unutmuyorum, iki kız gelmişti yanıma. Beni kenara çektiler ve dediler ki:
“Melike, bir sonraki şiir yarışmasına katılacak mısın? Çünkü sen katılmayacaksan biz katılacağız.”
Hem biraz ürkütücü hem de onore edici bir üslup vardı. Hayatımda aldığım belki en iyi itiraflardan biriydi.
Orta okul yıllarım böyle geçti gitti. Sonra gençlik aşkları başladı. Benim ve tüm sınıf arkadaşlarımın aşkları için sipariş şiirler yazıyordum. Yarım yamalak. Onlar da sevdiklerine yolluyorlardı yazdıklarımı. Hem çok gülüyorduk hem çok ağlıyorduk.
Yazmak yolculuğu hiç başlamadı benim için. Başlangıç noktası yok yani benim için. Ne deniyor buna, sanırım ben ezelden beri yazıyorum. İçimde susmayan bir guguk kuşu var. Ebediyen de yazacağım. Tabi bu “ezel” ve “ebed” benim için geçerli kavramlar. Bana göre ezel ve bana göre ebed. İçimde susmayan bu guguk kuşu konuşuyor ve ben de onu dinliyorum sanki.
Sonra zamanla yazdıklarım derinleşti. Artık kırmızı başlıklı kızın gözünden değil, kurdun gözünden bakmaya başladım dünyaya. Kimsenin söylemediklerini söylemeye karar verdim. Hatta öyle ki susturulmuş kadının sesini duyurmak benim görevim oldu. Artık kadının ispiyoncusuydum. Hatta bir şiirimde anahtar deliğinden sevdiği adamı izleyen bir kadının içsel fantazilerini yazdım. Başka bir şiirde ise pavyonda çalışan bir kadının ağzıyla sesleniyordum edebiyata.
Artık topuklu giyen şiirler, saçlarını ören dizeler süslüyordu şiirlerimi. Hatta öyle ki bazen de bir sakalı öperken buldum kendimi. Bana o sakal battı durdu şiirin her yerinde. Ve çığlık çığlığa bağırdım şiirde. Sonra fark ettim ki sakalın sahibine yazmıyordum ben aslında şiirlerimi. Ben aşka aşıktım. Ben özgürlüğe aşıktım. Ben şiire aşıktım. Aslında benim en uzun süren ilişkim şiirleydi. O beni terk etmezdi. Ve ben de onu terk etmedim.
Evet, terk edemezdim onu. Çünkü beni dünyaya bağlıyordu. Masaldaki kırmızı başlıklı kız bendim. Ve anlamak istiyordum kurdu. Haykıran bir empati çağırıyordu beni içine. Ve her defasında ortasında buluyordum kendimi bir şiirin. Pardon, bazen ortasında, bazen yanında, bazen ise bir sivilcesini sıkıyordum şiirin. Acıtsam da bağırtsam da onunlaydım hep.
Sonra bir gün çok büyük bir hastalık yakaladı beni. Ölmekten korkar oldum. Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar ve Didem Madak’ın Pul Biber Mahallesi beni öyle çok içine çekiyordu ki yazdıklarımı ölümsüzleştirmeye karar verdim. Ve iki kitap çıkardım. Ya da onlar beni ortaya çıkardı diyelim. Artık bende varım diyorum. Sözcüklerin büyülü dünyasında.
Aslında bana “Efsun” densin isterdim. Ama kalktım düştüm, bir şiirimde kendime Fırtına Makbule dedim. Bu, şiirlerimdeki absürt komediyi iyi anlatıyordu çünkü.
Fırtına Makbule
Gerçekler acıdır.
Biber de acıdır.
Öyleyse biber bir gerçektir.
Demezdi Fırtına Makbule. Peki ne derdi?
Bütün biberler tatlı olmaya bilir.
Hatta bütün gerçekler de tatlı olmaya bilir.
Ama yine de Fırtına Makbule bütün biberleri yerdi.
Bu da madalyonun görünmeyen yüzü.
Gebeyim artık.
Üçüz doğrucağım.
Yaşasın.
Aynı tek vuruşta yedi sinek öldürmek gibi.
Klavye sözümü dinlemiyor artık benim.
Söylediklerimi yazmıyor.
Bu da klavyenin benden aldığı intikam.
Çok ağlattım çocuğu ne zamandır.
Aslında ona hak vermiyor da değilim.
Benim zihnimde gezinen bütün karıncalar onun da üzerinden geçiyor.
Hatta hepsi sek sek oynayarak baskı yapıyor ona.
Ne bilsin bunu Fırtına Makbule; o biber yemekle meşguldür şimdi.
Yanında da şalgam suyu.
Acının yanında acı.
Nasıl bir zevk bu böyle, biz acıyı katmerli seviyoruz kardeşim.
O yüzden arabesk furyası tuttu bu ülkede.
Damardan narkoz gibi veriyorlar bize acıyı.
Dostlar FM’de dinlemek varmış kaderde.
Hani Fırtına Makbule nerede?
Bir göründü, bir kayboldu ortalıktan.
Kesin kaş-bıyık aldırmaya gitmiştir.
Ya da oje sürdürüyordur ayak parmaklarına.
Karışmayın kadına.
O böyle hafif meşref, çingene tadında.
Felsefe okuyordur aynı zamanda.
Felsefe espirisi yapabilen kadında nadir bulunur.
Hem felsefeye gülen hem de acılı şalgam yanında biber yiyen…
Kendi şahsına münhasır bir karakter Fırtına Makbule.
Ama sevdimi delikanlı gibi sever.
Kaypak değildir gülüşü.
Herkesten en son bırakır dövüşü.
Zor sever ve zor vazgeçer Fırtına Makbule.
Şiiri gibi uzun uzun sever.
Saçları gibi kısa kısa susar o.
Tanıdık geldi mi bir yerlerden?
Bizim arka komşumuz o.
Bizden biri.
Adamı gömer sözleriyle, diri diri.
Hafif meşref ve ağzında patlayan çikleti…
Bizden biri o.
Hatta annemizin en küçük kızı.
Ablamızın kız kardeşi.
Makbule için yazdığım şiiri de ekliyorum.
Evet, ben Fırtına Makbule’yim. Bizden biriyim.
Ve kadınların ispiyoncusuyum. Yok, evet, korkum…
Şiirden başka hiç kimseden. Çünkü şiirin bana neler yaptırabileceğini biliyorum.
Bazen muzip, bazen efkarlanan ama hayatın ta kendisini yazmaya yemin ettim.
Sanat derinleştiriyorsa eğer, ben her dizemde daha derine gitmeye niyetliyim.
Çünkü dipsiz kuyular çağırıyor beni.
Söylenmemiş sözler ısırıyor dişlerini. Sıra onlara gelmesi için.
Çatlamış karpuzu tekrar yapıştırmak gibi anlamsız şeyler yapmaya çalıştığım doğrudur bazen şiirlerimde.
Ya da başroldeki kahramanı öldürdüğüm için kan kırmızı bulabiliyorum bazen ellerimi.
Şiir benim için bir sinema gibi. İçine girip sokağında yürürken buluyorum kendimi.
Hatta kapı ziline basıyorum. Hatta dahası soruyorum kapıyı açan kıza:
“Ali Ovacık evde mi?”
Yani baya baya inanıyorum yazdıklarıma.
İnanıyorum, kan dolaşımıma karıştıklarına.
Allah’ım, bu nedenle inşallah cehenneme koymaz beni.
Çünkü birkaç kitabımda baya leşim var.
Cinayetçi diyorlara, bana.
Hatta ben de diyorum ki:
“Ben emekli seri katilim.”
Müebbet yattığımı düşünüyorum zaten.
Şiir bir hapishane benim için. Af gelsin de çıkmayı beceremediğim.
Gidecek başka yerim yok ki benim.
Düz yazıyı da pek beceremediğim söylenir.
Düz yazıda bile iç kafiyeler oluşturmayı severim.
Hatta bazen o kadar ileriye gidiyorum ki, kafiye tanrısına kurban gidiyor sözlerim.
Kayıt Tarihi : 25.10.2025 21:18:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!