Yazar Olamayan Eleştirmen Olurmuş

Hülya Kırklaroğlu
206

ŞİİR


8

TAKİPÇİ

Yazar Olamayan Eleştirmen Olurmuş

Uykumu almış, sıcaktan yarı baygın bakışlarla bir güne daha uyanabilmenin şükrünün yanında hayırdır inşAllah; İstanbul’u düşündüm sabah sabah.
Bu sabah İstanbul gelip yanıma aklımı çeldi . Fikrine sağlık, adı kadar güzel şehir İstanbul.

Okunan ezanları uzandığım yerde, ayaklarımı toplayarak dinledim. Namaz uykudan hayırlıdır deyince müezzin hadi Bismillahirrahmanirrahim diyerek ayağa kalktım…

Hafiften rüzgâr esiyor gibi gördüm perdenin arkasından. Sağa toplayıp tül perdeyi, başımı uzatıp camdan ağaçları seyrettim gözlerimi kapatıp. Huzuru içime çektim.
Kendi ısım, ışığım için olmazsa olmaz.
Aklımda sadece İstanbul vardı hepsi bu kadar.
Bir ad: Bir şehir…

Bu mevsimde sanki hiç İstanbul’da olmamış, bu iklimde sanki İstanbul’a güneş gibi doğmamışım sabah ezanları ile birlikte gibi ruh hâli içinde oldum.

Foça kampına gidemedim. Allah kısmet ederse Ayvalık kampına artık…
Ama sana söz Sevgili Günlüğüm ✍🏻 Ayvalıktan önce kaçacağım İstanbuldan.

Sıkıldığımdan değil sakın alınma emi, adı kutlu şehir: Kendimi tazelemek adına çekilmek istiyorum denizinden, karandan.

Bu yaşlar ne güzel yaşlar canım benim Sevgili Günlüğüm✍🏻 farkında mısın yaşadığımızın?
Kafa nereye biz orayanın en nazik hâliyle nefes aldığımız yaşlardayız. Yarım asrı geride bırakmış olduğumuz anılarla dolu heybemiz.

Tadı kaldı damağımda vallahi hayatın diye düşündüm gece gece. Devrik cümle mi kurdum?

Ama nee?

Benimkiler de devrilsin ne önemi var? Kendimi ifade ettiğimi düşündükten sonra ve okuyan anlayabiliyor gibime geliyor. Eksik olmasın yorum ve mesajlarıyla varlıklarından haberdar ediyor güzel yürekli insanlar.

Arada taşlarda var ama onlar onların sorunu benim değil!
Ayıklıyoruz çekip bir kenara atıveriyoruz, bu kadar basit.

Kişiliğin kalitesi veya kalitesizliğin laboratuvarıdır mesaj ve yorumlar!
Ben görmesem bile kendine zarar verdiğinden bi haber habersizler!

Hele ki bu devirde. Hukuk devletinde bir şikayetime bakar enselerinde patlayacak mesajları, haberleri yohhh yoohhh!!

Hiç kimseden bir beklentim olmadığı gibi övgü dolu sözleri olan okurlarıma:
Teşekkürü borç bilirim.

Nerde kalmıştık heh ve de varsın devrik cümle serpilsin satırlarıma… Ama nee?

Nay nini nini nomm derim kağıt benim, kalem benim. Yazan benim, okuyan yine benim.

Biliyor musun Sevgili Günlüğüm yazarlık kursuna gittiğimde ilk öğrendiğim sözlerden biri.
“Yazar olamayan eleştirmen olurmuş” oldu.

Çok hoşuma gitti bunu duymak. İçeride bir yerde bir his, sağ eliyle iman tahtamdan tenime sürtüne sürte, asıla, çeke ohhh diyerek yabancısı olduğum bir duyguyu aşağı aşağı çekiştirdi ve iki göğüs kafes aramda hacamat olmuşum gibi bir esenlik hissi duydum o an.
Nedenini bilemedim farklı boyutta huzuru tattım.
Nedenini, niçinini sorgulamadım, sonuç ortadaydı.

Bu sabah Üsküdar sahilde yürüyüş mü yapsam, onu mu, bunu mu yapsam derken ayna da yüzüme gündüz kremimi sürerken buldum ellerimi. Göz kırpmayı ihmal etmedim, hadi bye diyerek ışığı kapadım…

Sonra mutfağa gittim ve caz tabii ki bir ileri iki sağa bir sola kollar gerile, gerneşe. Buzdolabı kapağını açtım dünün aynısı tereyağsız ve incir reçelsiz bir kahvaltı haaa unutmadan ekmekte ısıtmadım. Alkışla beni please
Sevgili Günlüğüm✍🏻

Senin takdirin belki de hayattaki anlam arayışımdır. Yoksa Albert Camus’un dediği gibi hayatın hiç bir anlamı yok!
Olsun ama Albert Camus, biz yine de elimizden geldiği kadar yaşamla zıtlaşmak yerine huyuna suyuna gidiyoruz.
Bir nevi hayatla evliyiz. Oysa ki evliliğe karşı biriyim.
Kırkbeş yaşımdan sonra böyle içi dolu anlam
oturdu hayat görüşüme.

Benim görüşüm kime ne!?

İki gün önce de bir yazı okudum sosyal medyada. Tebessümle düşünerek güldüm. Bu fikrimi destekleyen cümleydi. Adamın biri bir gün yirmi yıllık karısını aslında hiç sevmediğini edebi dille dile getirmiş. Yirmi yılımı hiç sevmediğim birine heba ettim diyordu. Yazı güzeldi. Özetle bunu anlatıyordu. Tabii kendi duyguları ve kalemi ile.
Bir tane hayatımız var. İçi boşaltılmış evlilikler var maalesef.

Fakat yine de aynı görüşümde ısrar ediyorum. Çünkü Sevgili Günlüğüm✍🏻 ben çok küçükken az konuşur çok dinlerdik ya hani büyüklerimizi. Ve bu yüzden gözlem yeteneğimiz Allah vergisi kabiliyet ile birleşince farklı boyutta okuyabiliyoruz yaşamı, yaşamın içinde var olanları.
Meselâ yakın bir tanıdığımız vardı. Küçüklüğümden bir şey anlatıyorum lütfen dikkatle dinle. Karı koca atom büyüklüğünde anlaşamıyorlar. Sen zot, ben zot kim verecek bu ata ot der gibi ayrı evlerde yaşadılar yıllarca.
Kocası oturduğu koltukta sürekli iki ayağını hızla parmak ucuna indirip kaldırıyordu.
Hiç hoşumuza gitmezdi bu çifti evimizde görmek.
Karı koca atmış beş yıl kavgalı, küs birbirine laf soka soka yaşadı.
Onlar ayakkabılarını giyip gittikleri gibi rahmetli Anneciğim temizlik yapmak ve bana da yaptırmak için ilk önce pencereleri ardına kadar açar evi havalandırırdı. Elektrik süpürgesini getirmemi isterdi. Sonra nedeni bilmediğim fakat bu yaşlarda anladığım şekliyle kovaya su doldurulur her yer silinirdi sirke de ilave edilerek suya.

Adam altı yıl önce öldü. Karısı ondan sonra iki yıl yatalak olarak yaşadı ve vefat etti. Bak gör Sevgili Günlüğüm✍🏻
aşağı yukarı evlilik tarifi veriyorum hep kahvaltı örneği verecek değilim ya… Otur kalk hele hele bu
“parfüm devrinde” evlilik mi? Koca koca harflerle BEKARLIK SULTANLIK de…

Ama bak şimdi saat öğlen vakti bugünün sabahı bu kadar mı Hülyaaaa da de bana… İkinci bölüm isterim isterim de, de oynatalım kağıdı kalemin üzerinde✍🏻

Hülya Kırklaroğlu
Kayıt Tarihi : 18.7.2025 14:06:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!