Zaman, ruhumu iğne oyası gibi işledi.
Sustuğum her cümleyle, gürültüm biraz daha dindi.
Yarım yamalak birkaç tebessümle birlikte,
bir avuç sessizlik kaldı avuçlarımda...
Bana bile yetmiyor artık kalanı da...
Bir duvar ördüm gülüşlerimin ardına,
üstüne kimsenin adını yazmadım.
Harfleri susturup, cümleden düşürmeyi öğrendim...
Artık dilini ’taşıran’ biri değil,
Sessizliğin huzuruyla ’taşıyan’ biri oldum.
İçimde hediye gibi eksilen sayısız şey var.
Bir camdan yansıma gibi kırılan anılar,
dokunduğumda kanatmayan
ama içten içe sızlayan ağrılar...
Onlarca suret, aynı boşlukta birdenbire gitti.
Yüzler tanıdık gelse de, seslerin hepsi yabancılaştı.
Ama öğrendim işte...
Bazı baharlar uğramaz artık dallarıma,
ve bazı kuşlar gökyüzünden değiller;
sadece umursamazlığımla hayali süzülürler...
Sabrım eskiden ışık saçardı, hayrete düşürürdü.
Şimdi bir mum gibi deli fırtınalarla söndü.
Tahammülüm, dikenli bir yol gibi uzanıyor önüme,
Ve ben, çıplak ayakla yürümeye razıyım;
yeter ki sonunda kalayım kendime...
Artık ardımda,
canları istedikleri gibi yıkıp yakabilecekleri,
şehirler de bırakmıyorum.
Gözlerim dolmuyor artık gidişlerine.
Veda etmek bile fazla yüce...
Her biri mevsim değişimi gibi sıradanlaşıyor.
Ne toprağım ıslanıyor, ne de göğüm kararıyor.
Öğrendim ki; bazı eksilmeler,
tamamlanmanın ta kendisi oluyor.
Şimdi hiç kimseye bir kimlik biçmiyorum.
Kırk yıl kahvenin hatırını da yaşamıyorum.
Hatıralara değil, hak edene yer açıyorum.
Ben artık kalbime konanları tutmuyorum.
Onlar kaldırım oluyorlar, ben de yürüyüp geçiyorum.
Kayıt Tarihi : 25.5.2025 15:00:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Eksilerek büyüyen duyguların, yarım kalan tebessümlerin izinde bir yolculuk… Kimi geçti, kimi kaldı…
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!