Yaraya Kadar Doldur Saki (I)
Kadeh, gecenin avucunda parlayan ince bir midye kabuğu;
içinde taşkın bir deniz, zamandan arta kalan kızıl bir şarap.
Yara, göğsün ortasında açılmış gizli bir kıyıdır;
her damla indiğinde sular taşar, ufuk kendi üzerine kapanır,
taşlar konuşur, sessizlik çırpınır, fırtına adını söylemeden geçer.
Saki’nin eli, ay ışığından örülmüş bir köprü;
kadehe değdikçe deniz kabarır, yıldızlar köpük olur,
boşluğun gagasında çırpınan serçeler kanadıkça kanar,
kanadıkça ışığa yaklaşır, ışığa vardıkça söner.
Deniz büyür, kıyılar yitip gider;
dalgalar göğsün içinde çarpışır,
her köpük, bir hatıranın külüdür,
her çırpınış bir zamanı siler,
her taşkın bir adımı yok eder.
Kıyıya düşen bir yosun gibi
her damla, toprağa değil,
zamanın kendi içine akar,
yüzler, gölgeler, sesler
sulara karışır,
ve kaybolur.
Yara artık bir deniz değil, gökyüzüne yükselir;
kadehteki şarap, kızıl bir samanyolu,
yıldızlar söner, karanlık ağırlaşır,
gece çatlar, mevsimler devrilir,
gezegenler düşer, zaman çatlar,
kubbenin en karanlık taşı kadehe dönüşür.
Ay ışığı titrer;
her yudum, bir yıldızın düşüşüdür;
her damla, zamanı delip geçen bir hançerdir.
Gökyüzü çöker, yıldızlar toprağa karışır;
bir çığlık sessizlikle birleşir,
ve yankı geriye dönmez.
Yara sessiz bir toprağın kalbidir;
her damla indiğinde çimenler soluk alır,
mezar taşları terler,
şarap ölülerin diliyle konuşan kızıl bir kök;
kadeh çatlamış bir toprak parçası.
Saki’nin eli, mezar başında rüzgâr gibi eser;
dokundukça ağaçlar devrilir, duvarlar çöker, şehirler yutulur.
Her yudum yeraltında yankılanan bir çığlık,
her yudum harabenin sessizliğe gömülüşü,
toprak ağır bir battaniye gibi kapanır yaraların üzerine.
Yara ne denizdir, ne gökyüzü, ne toprak;
her şeyin ardında açılan kara bir boşluktur.
Kadeh devrilir, şarap yere değil, zamansızlığa akar;
her damla sessizliğin içine düşen bir taş, çarpınca ses çıkarmaz, dalga bırakmaz.
Saki’nin yüzü silinir, eli görünmez, adı unutulur;
yarada yankılanan tek şey, kelimelerin erimesi, harflerin dağılması, dillerin susmasıdır.
Gökyüzü çöker, yıldızlar toprağa karışır, zaman bir ağız gibi kapanır;
gövde kalmaz, gölge yok olur, hatıra silinir.
Deniz ve gökyüzü toprağa karışır,
toprak boşluğa erir,
ve boşluk genişler,
sessizlik nefesin yerini alır,
her damla, her yudum, her iz,
sonsuzluğun kendi içine kapanışıdır.
Kadehin kenarında titreyen son ışık,
taş duvarlarda yankılanır,
gece kendi içine kıvrılır, nefesler hatırlanmaz.
Taşlar konuşmaz, rüzgâr geçmişin gölgesinde kaybolur,
deniz, gökyüzü, toprak tek bir sessizlikte birleşir.
Saki kaybolmuştur,
kadeh boşalmıştır,
yarada gömülü tek bir iz kalmıştır:
hiçliğin nabzı,
boşluğun kalbinde atmaya devam eden.
Her damla bir eksiliş,
her eksiliş bir yok oluş,
her yok oluş bir çöküş…
Yaraya kadar doldurulmuş kadeh,
yarada kaybolmuş dünya,
ve sessizlik,
sonsuzluğa bırakılmış bir küllük.
Hüseyin Erdinç
7Temmuz 1998
Kayıt Tarihi : 27.9.2025 07:40:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!