Yalnızlığın ve Şiirin İçinden Geçen Bir Hayat
1964 Uzunköy’den Değirmendere’ye uzanan bir yaşam…
Ben, 1964 yılının sessiz bir gününde,
Adapazarı’nın Uzunköy’ünde doğdum.
O zamanlar köyler sessizdi ama umutlarla doluydu.
Annemin kucağında, toprağın kokusunu içime çekerek
başladım hayata. İlk adımlarımı çamura, kuru toprağa,
serin sabahlara attım.
İlkokula başladığımda okulumuz derme çatmaydı.
Tahtalar yer yer çürümüş,
camlardan rüzgâr sızardı.
Ama içindeki sesler, öğretmenin kalemi,
çocukların kahkahası sıcaktı.
Sıralar dardı, hep sıkışık otururduk.
Ama biz yine de öğrenmek için çabalardık.
Sonra babam bir okul yaptırdı.
Daha genişti, daha ferahtı.
Sanki köyümüzün kaderi de biraz açılmıştı
o okulun duvarlarıyla.
Yeni okula geçince içime daha büyük hayaller doldu.
Köyümüzde öğretmenler genelde evli olurdu.
Lojman verilirdi onlara.
Bizim öğretmenimiz de eşliydi.
Beşinci sınıfta, belki de
ilk kez kendime güvendiğim bir an yaşadım.
Sözlüye kaldırıldım, matematik sorusu sordular.
Çok iyi değildim ama o soru benim bildiğim yerden geldi.
Tahtaya çıktım, cevabı yazdım.
Ama sonra…
Bir kız, kıskanmış olacak ki, “
Kopya çekti,” dedi. Belki de bana kızgındı,
belki çocuk aklıyla dikkat çekmek istedi.
Öğretmen ona inandı. Yeni bir soru verdi.
Ben kopya çekmediğimi anlattım,
ama kimse dinlemedi. İçim yandı.
Haksızlığa uğramıştım.
Küçüktüm ama yutkunamadım.
Dersi terk ettim.
Bahçeye çıktım.
Çınar ağacının gölgesine oturdum.
Sivri bir taş aldım elime.
O an aklıma ne geliyorsa,
kalbimden ne geçiyorsa
ağacın gövdesine kazımaya başladım.
Avuçlarım kesildi, parmaklarım kanadı.
Ama o ilk şiirim orada doğdu.
Belki acıyla, belki isyanla…
Ama içimde bir şey,
o gün hiç susmamacasına yazmaya başladı.
Bu olaydan sonra çok kalmadık köyde.
İzmit’e göç ettik.
Önce Topçular’a yerleştik.
Yabancı sokaklar, farklı yüzler…
Her şey değişmişti
ama ben hâlâ o çınarın altındaki çocuğun içindeydim.
Sonra Değirmendere’ye geldik.
Burası başka bir hayattı benim için.
Gençliğimin, aşklarımın, düşlerimin geçtiği yer…
Denizi vardı, martıları vardı
ama en çok da yalnızlığı vardı bu kasabanın.
Hayat kolay olmadı.
Aşklar yaşadım.
İnandım, güvendim…
Ama ihanet de gördüm.
Her seferinde, içimde bir parça daha eksildi.
Yıllar geçtikçe, insanlara olan güvenimi yitirdim.
Artık bir elin parmaklarını geçmeyen birkaç dostum kaldı.
Gerçek olanlar.
Diğerlerini sessizce çıkardım hayatımdan,
iz bırakmasınlar diye.
Şimdi…
Yalnız değilim ama kalabalık da değilim.
Şiirlerim var.
Dizelerle konuşuyorum, mısralarla sarılıyorum kendime.
Sahnede okuduğum her şiir,
geçmişimle aramdaki bir köprü oluyor.
O küçük çocuğun çınar ağacına kazıdığı sözler hâlâ içimde.
Ve ben hâlâ, yaprakları dökülmüş
bir ağacın gövdesinden sesleniyorum hayata:
"Ben, doğmayan güneşimin doğmasını bekleyen
Meçhul bir insanım…"
Her şiirimde biraz çocukluğum,
biraz kaybettiklerim, biraz da yeniden bulduklarım var.
Artık yıllar geçti.
Çocuk oldum, genç oldum, âşık oldum, anne-baba oldum…
Şimdi torunlarım var.
Ama içimde hâlâ o kırılmış çocuk yaşıyor.
Ve şiirlerimi ona yazıyorum.
Hayat bir defterse,
Ben her gün bir yaprağını şiirle dolduruyorum.
Sessizce, ama yüreklice.
Şiir Hamit Atay
Hamit Atay
Kayıt Tarihi : 5.9.2025 21:59:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!