Azarbeycan, Bosna, bağrım yakarken
Tatlı bir dille şiirmi söylerim;
Bazıları, sazın koyup kaçarken
Ben her an bunlara ‘fırsat mı’ derim.
Söyleşipte acizleşmek; bu neden?
Bir büyük duygu ki, anlatamam içimde
Karşımızda Irak, işte Suriye’de
Yan tarafta Verimli Köy,
Saat altı otuz tam, İlerde “hedef! ”
Zaho görünüyor, buradan…
Nedir Nisan bir? diye, sorsalar bir bilene
“Veysel GİDER geldi, Bayburt’ta yer yüzüne”
Denileceğini sayıp, sessizce ilerleyince
“Ne var - ne yok” diye kendimce söyleşirken
Dolanıp düşündüm, gezdiğim şu koca yerde
Var olan gerçeklerin düzgünce bir izi vardı..
Ummuştum Mevla’mdan “İl olsun” Yurdum;
Ankara’dan emri gelsin Bayburt’un.
Sinordan göçlerin geriye dönsün,
Gözü aydın olsun, gülsün Bayburt’um.
Dere kenarı, yüksekçe düz tepede
Vadiye hakim bir yer.
Çamaşır yıkayanlar, uçuşan sığırcık, hışıltılı bir akış
Bir noktadan ansıza sanki akıyor bu yer,
Herkes kendi işinde.
Yeşilada’m, yemyeşil bir haharsın
Çavlansın fışkıran gönüllerde sen
Ayırtmak güç şeydir seni gelinden
Gelinliğin ALBAYRAK üstünde şimdi.
Tarihler akmıştı duvaktan telden
Dağlarda gül, bağda gül
Bahçelerde açan gül
Siz hep bir yana durun
Özümdedir gerçek “GÜL”
11.04.1996 Perşembe.
Burada bir Timurtaş var idi…
Geçmişten yeri olan çok kişinin hanıydı
Her nasıl sa bilemiyorlar onu
‘Hayır’ yapmış, köprüsüyle yaşamış,
1147 yılı diye yazmışlar oraya;
Malabadi Köprüsü burada bulmuş can.
İmam-ı A’zam Ebu Hanife Hazret,
O özetçe: “Kul-il-hayr ve illa feskut”
“Küpe” olsun diye yazmış yüzüğüne;
(Ya hayır konuş, yada sen, eyle sükut) .
Bayburt, 28.07.1998 Salı.
Kara dağlar allanıyor gönülde
İrşadi Ağlar’ın vardı bu yerde
Celali, Hicrani, Zihni her yerde
Methini senalar etti Bayburt’um.
Genç Osman’ın Bağdatları salladı
ŞAİR, ŞİİRİN YAPIMCISI.. SESİN KAFADA RÜZGARLAŞIP, BU ESİNTİLERİN DİLİYLE DIŞARIYA ÇIKARTIP, DİNLEYENİN KULAĞINA, OKUYANIN GÖZÜNE 'BEN BURADAYIM' DİYEN KİŞİDİR..