Veda Nöbetçisi...
Biri kader dağıtırken en başta,
senin avucuna bir filiz düştü, benimkine paslı bir taş.
Senin yolun günaydınlara çıktı,
benimki uğultulu bir hüzne.
Sen adımlarınla toprağı yeşerttin,
ben ayak izlerimde vedalar biriktirdim.
Şarkıların pencerelerden taştı, kalabalıklara karıştı,
fısıltılarım tren garlarında unutulmuş
tek bir eldiven gibi kimsesizdi.
Sen ellerinle yuvalar kurdun, sımsıcak,
ben parmak uçlarımla buğulu camlara dokundum,
giden otobüslerin ardından kalan boşluğa.
Mürekkebim biraz tuzludur dostum,
hem denizin soluğundan, hem gözyaşından.
Kelimelerim, tamamlanmamış cümlelerin hayaletidir,
kapanmış kapıların ardındaki yankı gibi.
Takvimim, hep son yaprağı kopmuş bir eylüldür.
Ama acıma bana.
Herkesin bir avuntusu vardır bu hayatta.
Kimi kavuşarak avunur, kimi unutarak.
Ben de yazarak.
Ben kalarak.
Ben ayrılığın şairi değilim;
vedanın onurlu nöbetçisiyim.
Ve her şiirim,
çoktan batmış bir geminin ardından denize bırakılmış
umutsuz bir mektuptur aslında...
Hasan Belek
16 07 25
Akçay
Kayıt Tarihi : 16.7.2025 22:32:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Takvimim, hep son yaprağı kopmuş bir eylüldür. Ama acıma bana. Herkesin bir avuntusu vardır bu hayatta.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!