Liu, 3.Perdenin sonunda, soruları bilen, ancak kimliğini gizleyen Prens Calaf'ın kim olduğunu, işkencelere karşın söylemez; çünkü onu sevmektedir... Prenses Turandot ona bu cesareti nereden aldığını sorunca Liu ünlü aryasıyla cevap verir: 'Bu aşktır, Prenses' (Princepassa, l'amore) ve devam eder: 'Tu che di gel sei cinta' (Her tarafı buzlarla çevrili, sen bunu anlayamazsın) . Cellat gelirken, Liu yanındaki askerin hançerini kaparak kalbine saplar ve sevdiği adamın, Prens Calaf'ın ayakları dibinde can verir...
Yirmi altı yaşını fazlaca geçen Muallâ Hanıma zekâmızın bize her zaman dost olmadığı ve tereddütlerimizin saçlarımızı ağartacağını söylemedim; çünkü, ne kadar entellektüel olursa olsun bir kadınla erkek arasındaki farkı hesaba katıyordum...
- Ben, dedi, bir de kendimi değil, sizi mesut edememekten korkarım; çünkü siz çok taşkınsınız, kitaplarınızdan anlıyorum ki hisleriniz nihayet noktalarına kadar gitmekten korkmuyor ve zevk alıyorsunuz; hayatınızda daima kuvvetli his azgınlıkları arıyacaksınız, ben bunları tatmin edebilecek miyim?
- Aynı şeyi ben de sizin için...
- Hayır ben sizin gibi değilim, sakinim... Sizin çok vesveseli olduğunuzu söylüyorlar...
- Müthiş kıskancım, aynı zamanda hiç kıskanç değilim...
- O vakit de lâkayt olursunuz...
- Hayır hayır bunları şimdiden ölçmeğe kalkmayalım, hayatın klasik tahlillerimizi geride bırakan bir yürüyüşü var... Siz kıskanç mısınız?
- Hayır, katiyyen!
- Buna imkân yok... Kıskançlık, temayüllerimize şiddet veren mücadele ihtirasının en meşru ve tabiî hallerinden biridir, herkeste vardır, fakat çoğumuz farkında olmayız...
- Hayır; o kadar ki pek yakın akrabalarımdan bazı kızlarla aramdaki farkı herkes görüyor... Bana hayret ediyorlar...
- Ben de bu söylediğinize hayret ediyorum...
- Emin olunuz... Fakat sizin pek kıskanç olduğunuzu söylüyorlar... Bu da beni korkutuyor...
- Ben meçhule karşı kıskancım... Benim bu hissim daima şüphe ile karışıktır... Tecessüsün kudurttuğu kıskançlık... Fakat, düşmanımı bilirsem, ne kadar zayıf olursam, şiddetli bir mücadele hırsıyla yanarım ve kıskançlığımı unutarak mücadelenin mutlak ve mücerret heyecanı içinde yaşarım...
- Bazen de ben sizin bu hissinizi tahrik edecek surette hareket edersem?
- Sizden bu eski ve bayağı koketri oyunlarını ümit etmem... İnsiyaklarınızın kendiliklerinden yapabilecekleri bu ezelî cilvelere mâni olacak kadar kendi üstünüze katlanmış bir şuurunuz var... Avrupa'yı bilmiyorum, fakat bizim monden hayatımızda hâlâ bazı ince şekilleriyle devam eden bu oyunların adi riyaziyelerinden hoşlanmıyorum... Bence kadının münevver olması ve erkek seviyesine yaklaşması demek, her şeyden evvel bu iptidaî koketriden ayrılması demektir... Romantik devirlerde bu nevi cilvelere aşk mâni olurdu, şimdi de kültür...
İkinci bölüm, ağır tempolu bir marş havasındadır... Eserin en çarpıcı, büyüleyici bölümüdür bu... Kalın sesli yaylı çalgılarda başlayan, sonra bütün yaylı çalgılarca tekrarlanan bu ritmik motif, bölümün ortalarında, 'dokunaklı bir şarkıcık' havasına girer... Orkestra bu temayı çeşitli biçimlerde, bir ara da fugato biçiminde tekrarlar...
6. Wichtige Begebenheit (Önemli olay) : Schumann'ın buluşu olan - daha önce Karnaval'daki Davidsbündler'lerin Marşı'nda olduğu gibi - 3/4'lük ölçüde bir marş şeklindeki parçada bir bölüğün küçük ve büyük askerleri ağır sürdürülen akorlarla, sesin azaltılmasıyla uzaklaşır...
7. Träumerei (Rüya görürken) : Dizinin en ünlü parçası, kısaca 'Rüya' diye adlandırılan 4/4'lük ölçüdeki basit ama zarif ve hülyalı ezgi, duygulu bir legato ile, basit arpejler eşliğinde sürer... Bu parçanın başarısını merak eden Alban Berg yaptığı analizlerde çok teknik ve kısıtlı olanakla en güç bir yapı elde edildiğine karar vermiş, aralıklarda (interval) ve cümlelemede (phrase) olağanüstü bir sanatın ortaya konulduğunu ve sonuçta kesin doğallığa ulaşıldığını belirtmiştir... Müzik kültürü olmayanlarda bile etki yapan bu parçanın her türlü çalgı ve orkestra düzenlemeleri de yapılmıştır...
8. Am Kamin (Ocak başında) : 2/4'lük ölçüde, akıcı ezgisellikte süren ve biraz büyük ellere gerek duyulan parçada ocak başındaki zararsız sohbet canlandırılır... Sonda da sönen ateşin çıtırtıları duyulur gibi olur...
9. Ritter vom Steckenpferd (Oyuncak atın şövalyesi) : 3/4'lük ölçüdeki parçada senkoplu ritimle tahta bir atın çocuk tarafından yönetilmesi şakacı tavırla canlandırılır...
kült film
11.12.2008 - 16:34'The Hustler' (1961)
Robert Rossen
Seni çok özledim
11.12.2008 - 16:30Bakıp da güldüğün o anların
Tutamaz yerini hiç kimse
Yerini hiç kimse bilmez
Usulca geçtiğin o yolların
Bilemez yerini hiç kimse
Yerini bilen de dönmez
...
adab ı müaşeret
09.12.2008 - 23:30bkz: 'Rapor 13'
NFK
içimizdeki hüzün devi
09.12.2008 - 23:18Purcell - Music for a While (Alfred Deller)
Purcell - Funeral Sentences (Herreweghe)
Purcell - Harmonia sacra & complete organ music (Davitt Moroney, Jill Feldman)
aşkın bedeli
09.12.2008 - 23:12...
Liu, 3.Perdenin sonunda, soruları bilen, ancak kimliğini gizleyen Prens Calaf'ın kim olduğunu, işkencelere karşın söylemez; çünkü onu sevmektedir... Prenses Turandot ona bu cesareti nereden aldığını sorunca Liu ünlü aryasıyla cevap verir: 'Bu aşktır, Prenses' (Princepassa, l'amore) ve devam eder: 'Tu che di gel sei cinta' (Her tarafı buzlarla çevrili, sen bunu anlayamazsın) . Cellat gelirken, Liu yanındaki askerin hançerini kaparak kalbine saplar ve sevdiği adamın, Prens Calaf'ın ayakları dibinde can verir...
anıların ısrarı
09.12.2008 - 23:05'Krylya' (1966)
Larisa Shepitko
çeşm i âhûvâne
09.12.2008 - 23:01Comptine d'Un Autre été - l'Après-midi...
BEST OF
09.12.2008 - 22:56Ay doğar aşmak ister
Al yanak yaşmak ister
Şu benim deli gönlüm
Yare kavuşmak ister
Şu derenin uzunu
Kıramadım buzunu
Aldım Çerkez kızını
Çekemedim nazını...
sevgili
09.12.2008 - 22:39The Shirelles - Dedicated to the One I Love...
kıskançlık ifadeleri
09.12.2008 - 22:28...
Yirmi altı yaşını fazlaca geçen Muallâ Hanıma zekâmızın bize her zaman dost olmadığı ve tereddütlerimizin saçlarımızı ağartacağını söylemedim; çünkü, ne kadar entellektüel olursa olsun bir kadınla erkek arasındaki farkı hesaba katıyordum...
- Ben, dedi, bir de kendimi değil, sizi mesut edememekten korkarım; çünkü siz çok taşkınsınız, kitaplarınızdan anlıyorum ki hisleriniz nihayet noktalarına kadar gitmekten korkmuyor ve zevk alıyorsunuz; hayatınızda daima kuvvetli his azgınlıkları arıyacaksınız, ben bunları tatmin edebilecek miyim?
- Aynı şeyi ben de sizin için...
- Hayır ben sizin gibi değilim, sakinim... Sizin çok vesveseli olduğunuzu söylüyorlar...
- Müthiş kıskancım, aynı zamanda hiç kıskanç değilim...
- O vakit de lâkayt olursunuz...
- Hayır hayır bunları şimdiden ölçmeğe kalkmayalım, hayatın klasik tahlillerimizi geride bırakan bir yürüyüşü var... Siz kıskanç mısınız?
- Hayır, katiyyen!
- Buna imkân yok... Kıskançlık, temayüllerimize şiddet veren mücadele ihtirasının en meşru ve tabiî hallerinden biridir, herkeste vardır, fakat çoğumuz farkında olmayız...
- Hayır; o kadar ki pek yakın akrabalarımdan bazı kızlarla aramdaki farkı herkes görüyor... Bana hayret ediyorlar...
- Ben de bu söylediğinize hayret ediyorum...
- Emin olunuz... Fakat sizin pek kıskanç olduğunuzu söylüyorlar... Bu da beni korkutuyor...
- Ben meçhule karşı kıskancım... Benim bu hissim daima şüphe ile karışıktır... Tecessüsün kudurttuğu kıskançlık... Fakat, düşmanımı bilirsem, ne kadar zayıf olursam, şiddetli bir mücadele hırsıyla yanarım ve kıskançlığımı unutarak mücadelenin mutlak ve mücerret heyecanı içinde yaşarım...
- Bazen de ben sizin bu hissinizi tahrik edecek surette hareket edersem?
- Sizden bu eski ve bayağı koketri oyunlarını ümit etmem... İnsiyaklarınızın kendiliklerinden yapabilecekleri bu ezelî cilvelere mâni olacak kadar kendi üstünüze katlanmış bir şuurunuz var... Avrupa'yı bilmiyorum, fakat bizim monden hayatımızda hâlâ bazı ince şekilleriyle devam eden bu oyunların adi riyaziyelerinden hoşlanmıyorum... Bence kadının münevver olması ve erkek seviyesine yaklaşması demek, her şeyden evvel bu iptidaî koketriden ayrılması demektir... Romantik devirlerde bu nevi cilvelere aşk mâni olurdu, şimdi de kültür...
...
temâyül
09.12.2008 - 22:27Percy Sledge - When A Men Love A Woman...
umut
06.12.2008 - 20:11Peter Gabriel - Don't Give Up...
kalabalık yalnızlıklar
06.12.2008 - 20:10Shangri-Las - I Can Never Go Home Anymore...
teenni
06.12.2008 - 20:09...
İkinci bölüm, ağır tempolu bir marş havasındadır... Eserin en çarpıcı, büyüleyici bölümüdür bu... Kalın sesli yaylı çalgılarda başlayan, sonra bütün yaylı çalgılarca tekrarlanan bu ritmik motif, bölümün ortalarında, 'dokunaklı bir şarkıcık' havasına girer... Orkestra bu temayı çeşitli biçimlerde, bir ara da fugato biçiminde tekrarlar...
...
Ihlamurlar çiçek açtığı zaman
06.12.2008 - 20:06Schubert - Die Winterreise D.911
No.5 'Der Lindenbaum'
düşgözlü
06.12.2008 - 19:576. Wichtige Begebenheit (Önemli olay) : Schumann'ın buluşu olan - daha önce Karnaval'daki Davidsbündler'lerin Marşı'nda olduğu gibi - 3/4'lük ölçüde bir marş şeklindeki parçada bir bölüğün küçük ve büyük askerleri ağır sürdürülen akorlarla, sesin azaltılmasıyla uzaklaşır...
7. Träumerei (Rüya görürken) : Dizinin en ünlü parçası, kısaca 'Rüya' diye adlandırılan 4/4'lük ölçüdeki basit ama zarif ve hülyalı ezgi, duygulu bir legato ile, basit arpejler eşliğinde sürer... Bu parçanın başarısını merak eden Alban Berg yaptığı analizlerde çok teknik ve kısıtlı olanakla en güç bir yapı elde edildiğine karar vermiş, aralıklarda (interval) ve cümlelemede (phrase) olağanüstü bir sanatın ortaya konulduğunu ve sonuçta kesin doğallığa ulaşıldığını belirtmiştir... Müzik kültürü olmayanlarda bile etki yapan bu parçanın her türlü çalgı ve orkestra düzenlemeleri de yapılmıştır...
8. Am Kamin (Ocak başında) : 2/4'lük ölçüde, akıcı ezgisellikte süren ve biraz büyük ellere gerek duyulan parçada ocak başındaki zararsız sohbet canlandırılır... Sonda da sönen ateşin çıtırtıları duyulur gibi olur...
9. Ritter vom Steckenpferd (Oyuncak atın şövalyesi) : 3/4'lük ölçüdeki parçada senkoplu ritimle tahta bir atın çocuk tarafından yönetilmesi şakacı tavırla canlandırılır...
hayatımızın akışı
04.12.2008 - 22:49'Comizi d'amore' (1965)
Pier Paolo Pasolini
çeşm i âhûvâne
04.12.2008 - 22:45Ne mektup geliyor ne haber senden
Söyle de bileyim bıktın mı benden
Her akşam güneşin battığı yerden
Gözlerin doğuyor gecelerime
Geçilmez gurbetin sokaklarından
İçilmez suları pınarlarından
Öptüğüm o ıslak dudaklarından
Sözlerin doğuyor gecelerime
Çileli doğmuşum zaten ezelden
Hasrete alıştım ne gelir elden
Yaşlı gözlerime baktığın yerden
Gözlerin doğuyor gecelerime...
zaman aşımı
04.12.2008 - 22:36Smuckine Blue - Never marry to a railroad man...
Herkes sevdiğini öldürür
04.12.2008 - 22:30Seni ellerle değil gözle sevip okşamalı...
lost
04.12.2008 - 22:28Mike Oldfield - Islands...
maziden biri
02.12.2008 - 22:20Harp Concertos (Boieldieu, Saint-Saens, Tailleferre, Ravel) - Nicanor Zabaleta
farzet
02.12.2008 - 22:17Scorpions - The wind of change...
şiirsel
02.12.2008 - 22:16'Ukigumo' (1955)
Mikio Naruse
Toplam 3989 mesaj bulundu