Mi bemol Majör İmpromptu 3/4'lük ölçüde, çabuk (Allegro) tempoda sekizlik triyoleli notalarla bir perpetum mobile (sürekli devinim) havasında gelişir; kontrast ise dikkafalı Si Majör tondaki orta bölme ile sağlanır...
Bundan sonraki kaprisler ise teknik olarak biraz daha kolaydır: Kromatik azalan üçlüleri nedeniyle 'Şeytan Kahkahası' adı verilen ünlü 13. Kapris, 6/8'lik ölçüde, çabuk (Allegro) tempoda, tam Kreisler'e uygun bir Viyana kaprisi havasında başlar; minör bölmede hızlanır ve gerçek kapriçyo tarzına ulaşır...
14. Kapris 2/4'lük ölçüde, orta (Moderato) hızda bir marştır... Militaire (askeri) başlığını, baştaki fanfarlara borçludur...
15. Kapris 6/8'lik ölçüde, dengeli (Posato) tempoda önce ağır başlar, sonra tiz arpejler ve pes akorların kontrastı ile zorluklar yaratarak sürer; virtüoz kadansları da sergiler...
Kemancıların genellikle kolay buldukları 16. Kapris ise yine çok hızlı (Presto) bir etüd tarzındadır, ama Paganini'ye özgü akor basışları içerir...
- Az önce sorumda bahsettiğim 'sömürenlerin kurtarılması operasyonu'ndan yola çıkarak, Türkiye'deki bazı sözde 'Türk' şirketlerin, tekellerin kurtarılması yanında, bir de bankaların -biliyorsunuz çoğu yabancıların- kurtarılması var. Halkın sermayesiyle 'iş' yapan bankalar bir de halka kazık atmaktalar tabiri caizse; kredi kartlarıyla yapılan düpedüz dolandırıcılıktan bahsediyorum. Bununla ilgili de çalışmalarınız vardı sizin?
- Tabi var. 'Kredi kartları yasası' çıkarken de Meclis'te.
- AKP'nin çıkardığı yasadan bahsediyorsunuz.
- Tabi, AKP çıkardı. Bu yasa çıkarken biz orada bas bas bağırdık: Faizler son derece yüksek, bunun sınırı konsun! CHP'de oradaydı ve ne yazık ki orada hemen olayı bitirdiler. Ve Merkez Bankası'na bunun faizlerinin tesbiti işini bıraktılar, bizim taleplerimizi dikkate almadılar. Toplantı bittikten sonra şunu gördük: Banka temsilcileri ile AKP'li milletvekilleri, komisyon milletvekilleri sarılıp öpüşüyordu!
- 'Milletin vekillerine'ne dikiz!
- Ben ağlayarak dışarı çıktım! Komisyondan ağlayarak, nefret ederek çıktım, o manzarayı görünce! O manzarayı halkımızın görmesi gerekiyordu. Orada AKP milletvekilleri ile komisyon milletvekilleri ile banka temsilcilerinin nasıl sarılıp birbirleriyle öpüşüp kutladıklarını görmeliydi halkımız! Sadece orada değil, başka bir sürü toplantıda da bu böyle. Ve şimdi de görüyorsunuz: Merkez Bankası'nın saptadığı faizler en yüksek. O zaman daha iyi idi; %2'ler dolayında faiz veren devlet bankaları vardı. Şimdi o da kalktı ve hepsi tek kalemde. Zaten bankalar sizin de dediğiniz gibi çoğu da yabancı bankalar, hepsi aralarında anlaşmış gibi faizi %4'lere doğru çekildi! Sıkıştı kaldı faiz. O nedenle zaten dar gelirli insanların, çaresiz insanların, hani 'denize düşen yılana sarılır' derler ya, aynı şekilde, denizde yüzme bilmeyen insanın yılana sarılması gibi. Halkımız zaten dar gelirli, maaşı zaten yetmiyor, diyelim ki olağandışı bir sıkıntısı oluyor paraya ihtiyacı var, nakde ihtiyacı var, aç, hemen sarılıyor kredi kartına. İşte o kredi kartı onun için yılan! Yılan da onu sokuyor, böyle bir sistem. Bu aslında bilerek ve bilinçli yapılan şeyler. Bir taraftan ha bire pompalanıyor bu kredi kartları; neredeyse yeni doğacak çocuğa da kredi kartı çıkaracaklar. Bu şekilde bir sistem, bütün bu sistem bilinçli olarak.
- Dünyadaki örnekleri nelerdir?
- Dünyada böyle bir şey yok! Dünyada böyle bir vurgun-soygun yok! Bu kadar büyük bir vurgun-soygun yok! Yani, Türkiye bu konuda şaha kalkmış. Avrupa'da böyle bir soygun, böyle bir vurgun yok. Tabii ki Amerika'da ve Avrupa'da da görüyoruz bir sürü haksızlık var kapitalizmin doğurduğu. Ama, Türkiye'deki kadar göz göre göre vurgun-soygun yok oralarda. Türkiye'de çok büyük bir vurgun var, büyük bir soygun var! Türkiye'de dışarıya kan akıtılıyor! O yabancı bankalar aracılığıyla. Zaten Türkiye'nin ekonomisi, bankacılığı yabancıların eline geçmiş durumda.
...
- Kriz bize nasıl vurmaz? Yapılan zamlar kriz değildir de nedir?
- Ki, daha yeni başlıyor değil mi?
- Tabi, onlar kriz derken büyük patronların krizinden bahsediyorlar! Yoksa halkı falan kastetmiyorlar. 'Patronlara bir şey olmasın, patronlar kurtulsun! ' Zaten hepimizin gözü önünde ne oluyorsa oluyor. Halk ölmüş, aç kalmış, yetim kalmış, sürünmüş umurlarında değil. Zaten mesele şu: Bakın Türkiye'de yıllardan beri bilinçli olarak bir yoksullaştırma politikası yürütülüyor! Bakın, altını çiziyorum: Türkiye'de bilinçli olarak bir yoksullaştırma politikası var! Yoksullaştır, kendine muhtaç bırak, oyununu kafasına dayayıp beynini yıka, ondan sonra da kömür yardımıyla, gıda yardımıyla kendine mahkum et; çaresiz bırak.
- 'Geçtiğimiz sene 200 bin kişiye yardım ediyorduk, şimdiyse 400 bin kişiye yardım ediyoruz' diye de övünüyor!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a Ocak 2004'teki Amerika ziyareti sırasıda New York’ta “Amerikan Musevi Komitesi” tarafından 'Yahudi Cesaret Ödülü' olan “Davut Boynuzu” verilmişti.
Ayrıca belirtmek gerekirse, Amerikan Yahudi Konseyi’nden Yahudi Cesaret Ödülü'nü alan sadece Türkiye’den değil, tüm Müslüman dünyadan tek devlet adamı Tayyip Erdoğan’dır.
Musevi Cesaret Ödülü değil, Yahudi Üstün Hizmet Madalyası!
Tayyip’e verilen bu ödülün aynısı, Çevik Bir’e de verilmişti. AKP’nin medyadaki seslerinden Vakit Gazetesi, Çevik Bir’e ödül verildiği vakit, gazetesindeki başlık “Yahudilerden üstün hizmet ödülü” idi. Fakat aynı ödül Tayyip’e verilince 11 Haziran 2005 tarihli Vakit Gazetesi’ndeki başlık “Musevilerden Cesaret Ödülü” oldu. Gerçekte bu ödülü Yahudiler, kendilerine üstün hizmet edenlere veriyor. Bu ödülü, kısa adları ADL ve AJC olan kurumlar veriyor Amerika’da. Yani Anti Defamation League ve American Jewish Committiee (Amerikan Musevi Komitesi)
Ayrıca Tayyip ve Çevik Bir ikilisinin 16 Temmuz 2002 tarihinde (genel seçimlerden önce) ABD'ye, Jewish Comitte'nin davetlisi olarak gittiğini ve JINSA (Yahudi Ulusal Güvenlik Enstitüsü) yetkilileri ile de görüşmeler yaptığını hatırlatırım. Haberin ve görüşmelerin ayrıntılarını, AKP'nin medyadaki sesi 'Yeni Şafak' gazetesinin Yazı İşleri Müdürlüğü'nü yapan Nasuhi Güngör'ün 'Yenilikçi Hareket' adlı kitabında 'Yahudi Komitesinin davetlisi' başlığı altında bulabilirsiniz.
1993’teki Yahudi Düşmanı Tayyip, 2004’te Yahudilerden Üstün Hizmet Madalyası Aldı
Tayyip, “Yahudi Üstün Hizmet Madalyası” aldıktan sonraki ‘teşekkür’ konuşmasında şunları döktürdü:
“Musevi düşmanlığı utanç verici bir akıl hastalığının tezahürüdür, katliamla sonuçlanan bir sapkınlıktır, sapıklıktır. Soykırım, etnik temizlik, ırkçılık, İslam düşmanlığı, Hıristiyan düşmanlığı, yabancı düşmanlığı ve terörizm geçmişten bugüne kadar devam edegelen kötülüğün farklı yüzleridir. Başka dinlere hoşgörü göstermek bize Peygamber mirasıdır. Musevi düşmanlığının Türkiye’de yeri yok.”
Tayyip bu açıklamayı yaparken, 3 Kasım 2002 seçimleri öncesinde Bülent Arınç, ‘Şeref Madalyalarımız’ dediği konuşmalar silsilesinde Yahudiler için şöyle demişti:
“Şöyle bir hadis-i şerif var, Müslümanlarla Yahudiler harp etmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Bu harpte Müslümanlar galip gelecektir ki, Yahudiler taşların ve ağaçların arkasına saklanacak, ağaçlar haber verecektir, ‘Ey Müslüman arkama Yahudi saklandı gel onu öldür’ diyeceklerdir.”
Ayrıca Tayyip, Refah Partisi İstanbul İl Başkanı iken ‘Yörünge’ dergisinin 8 Ağustos 1993 tarihli sayısında Ali Akel’le yaptığı röportajda aynen şu ifadeleri kullanmıştı:
“İsrail, zihniyet itibariyle insan denilen mükemmel varlığı, varlık sebebi dışında tanımlayan emperyalist, şovenist bir anlayışın ifadesidir. Türkiye'nin İsrail'i tanıması tarihimiz açısından ciddi bir talihsizliktir. Bizim tarihimize sürülmüş bir kara lekedir. Ortadoğu'daki kanser mikrobu olan bu zihniyeti sulamak, beslemek kadar büyük bir zulüm olamaz. İsrail'i devlet olarak tanımıyorum.”
“Üstün Hizmet Ödülü” veren ADL’nin kim, ne olduğunu, ne yaptığını bilinmezse bu ödülün anlamı havada kalır.
Tayyip’e ‘Yahudi Üstün Hizmet Madalyası’ Veren ADL Kimdir, Neye Hizmet Eder?
20 Kasım 1992 tarihli, AKP’nin medyadaki diğer yayın organı Zaman Gazetesi’nin 2. sayfası. Başlık aynen şu şekilde: “ABD’de Yahudi mafyası: ADL” Yunus Altınöz imzalı haberin ayrıntıları da şu şekilde. Bir bölümünü yazıyorum:
“İngiliz Farmasonluğu’nun Yahudi kolu olan B’nai Brith’in etkisi altındaki ADL 1913 yılında kurulmuştur. ADL adeta, Amerikan mafyasının halkla ilişkiler bürosu gibidir. Kurdukları ‘Denizaşırı Yatırımcılar Servisi’ adlı şirketle, milletlerarası silah ve uyuşturucu kaçakçılığı, kirli parayı aklama gibi işleri yürütmektedir.
İşgal altındaki Filistin topraklarında ve Kudüs’ün Hıristiyan ve Müslüman bölgesindeki geniş arazilerin kanunsuz alım satımının ortaya çıkarıldığı emlak skandalı da yine işin içinde ADL’nin varlığını ortaya koyuyor. ADL’nin bilinen cinayetleri şunlardır: 15 Ağustos 1985’te Kafkasyalı Müslüman lider Tscherim Sobzocov, evinin önünde bombalı saldırı sonucu öldürüldü. Musevi iken Hak din İslam’a dönüş yapan Prof. İsmail Raci Faruki ve eşi 1985’in Ramazan’ında sabaha karşı evlerinde bıçaklanarak öldürüldüler. Gandhi ve Palme suikastlerinin arkasında da ADL’yi görüyoruz.”
Kim yazıyor bütün bunları? 20 Kasım 1992’de Zaman Gazetesi.
1992’de ADL Düşmanı Olan Zaman Gazetesi, 1998’de ADL’ci Kesiliyor
Gel gelelim zaman geçiyor, devran dönüyor Hz. Muhammed Mustafa ümmetini ve Türkleri ‘dinlerarası diyalog’ saçmalığıyla Hıristiyan ve Yahudilerle dost kılmaya çalışan aynı Zaman Gazetesi, tarihler 10 Mart 1998’i gösterdiğinde, Tayyip’e “Yahudilerden üstün hizmet ödülü” veren ADL hakkında bu sefer 180 derece çark ederek aynen şunları yazıyordu. Değiştirmeden, harfi harfine veriyorum:
“3 gündür Türkiye’de bulunan Yahudi Liderler Heyeti, Başbakan Yılmaz, Orgeneral Çevir Bir, TBMM Başkanı Çetin ve Dışişleri Bakanı Cem’den sonra Fethullah Gülen ile görüştü. 55 Yahudi örgütünü temsilen Türkiye’de bulunan 59 kişilik Amerikan Yahudi Örgütleri Başkanları Konferansı Heyeti, Fethullah Gülen’in Türkiye’deki ve yurtdışındaki çabalarını önümüzdeki yüzyılın ‘Barış’ asrı olması açısından önemsediklerini ve söz konusu projeye büyük ilgi duyduklarını belirttiler.
Görüşmede; Gülen’in, ABD’nin en etkili Yahudi Lobisi olan “ADL’nin (Anti Defamation League) teklifi”yle hazırladığı “hoşgörü ve diyalogla ilgili kitap” da gündeme geldi. Gülen, İngilizce olarak hazırlanan kitap üzerindeki çalışmalarının tamamlanmak üzere olduğunu, bittiğinde insanların hizmetine sunacağını söyledi. Kitap, ADL tarafından basılarak dünyanın dört bir yanına dağıtılacak.”
AKP Genel Başkan Yardımcısı, Cumhurbaşkanı Adayı Abdullah Gül de ADL'nin başı Abraham Foxman ile Tayyip arasındaki iki saati aşan bir görüşmeyi ayarlamıştı. ADL daha önce de Gülen & Papa arasındaki görüşmeyi organize etmiş (Fethullah Gülen, röportajında Papa ile görüşmeyi ayarlayanın ADL olduğunu bizzat açıklamıştı: 'Birkaç ay önce Abramowitz cenaplarının yardımıyla bu buluşma gerçekleşti' - 8 Şubat 1998) ve Gülen, ADL'nin başkanlarından Leon Levy ile birlikte fotoğraflar çektirmeyi ihmal etmemişti. (Morton Abromowitz ABD Ankara Eski Büyükelçisi, CIA Başkanı Adayı, Carnegie Vakfı Başkanı'dır)
1992 yılında Genelkurmay Başkanlığı'nın yaptığı 'sınır gözetleme sistemi' ihalesini kazanan V.... adlı şirketin, gizli Yahudi-İsrail ortaklı bir firma olduğu ortaya çıkmış ve konuya ilişkin istihbarat belgesinde 'Bu firmadan alınacak sistemlerle Doğu ve Güneydoğu bölgesinde sınır boyunda elde edilecek enformasyon aynı anda Tel Aviv'de olacağından ihalenin iptaline...' denmiş ve ihale iptal edilmişti... Ama şimdi semamız tamamen İsrail yapımı insansız sistemlerle dolu? PKK'ya karşı yapılan harekat, İsrail'den temin edilen sistemlerle sevk ve idare ediliyor...
Demek ki Genelkurmay'da hayli değişiklik olmuş! Konya'da başlayıp bazı Doğu illerimize uzanan Anadolu Kartalları tatbikatlarına kısa bir süre önceye kadar İsrail uçakları da katılıyordu... Bir Batı gazetesinde bu konuya ilişkin haberde 'Bu tatbikata katılan İsrail uçakları bölgeden hayli faydalı bilgilerle döndüler' deniyordu?
Acaba ne gibi bilgiler?
Kudüs düşerse sıra Urfa'ya gelecektir...
Anadolu toprakları güçlü kuvvetli kısrak gibidir... Binmesini bileni alır, hedefine götürür... Binmesini bilmeyeni sırtından yere atar...
AKP, Kamu İhale Kanunu'nda (KİK) değişiklik yaparak, birçok ihalelerin denetim dışına alınmasını sağladı... Bu da mahallî seçimler öncesi ve sonrasında talandan başka bir şey değil... Talan yasası ile, giderayak dişlerinde boş kalan son kovukları da dolduracaklar...
Bankalar, 'faiz - kredi - kart ücreti - havale ücreti - maaş kesintisi - çatı fon vs.' adlar altında ümüğüne kadar sıktıkları halkın bir gün 'ulan yağmacı tefeciler, yeter artık, soydunuz soğana çevirdiniz lan beni' deyip kendi kafasına değil bankacıların kafasına silahı dayasa, veya binlerce kişi nerede bir banka görse 'kanımızı emdiniz! ' dese camlarını indirse, kapısını kırsa, binasını ateşe boğsa, hakkımı alacağım deyip girse içeri ve yağmalasa ne varsa kim ne diyebilir veya ne yapabilir? Zaten AKP'nin özelleştirme yağması ile %70'i yabancıların elinde bulunan bu bankaları kim koruyabilir bu saatten sonra?
Avrupa Birliği’nin hükümet konumundaki kurumunun adı, Avrupa Komisyonu’dur.
Avrupa Komisyonu, seçilmişlerden değil, atanmışlardan oluşmaktadır.
AB’de yasaları, Avrupa Komisyonu yapar. Yani AB’de yasaları yapan organ, seçilmişlerden değil, atanmışlardan oluşmaktadır.
Yasaları, seçilmişlerin değil de atanmışların yaptığı rejimin adı, demokrasi olamaz! Bu nedenle, AB demokratik bir kuruluş değildir.
Türkiye’deki demokrasi bülbülleri, bu konuya kıyısından köşesinden bile değinmemektedirler.
AB’nin elbette bir parlamentosu vardır. Ancak Avrupa Parlamentosu'ndaki parlamenterler, yasa tasarısı sunamazlar! Sadece önlerine gelen yasa tasarılarına evet, ya da hayır deme hakları vardır. Hayır, dediklerine pek rastlanmamıştır. Yüksek aylıklarını ve ödenekleri ceplerine indirip, demokrasi mankenliği yaparlar!
2006’dan beri Avrupa Parlamentosu’nda bağımsız İngiliz parlamenter olarak görev yapan Ashley Mote, Ocak 2008’de çok sarsıcı bir açıklamada bulundu. Avrupa Komisyonu’nun kurmuş olduğu 3,000 (üç bin) gizli komisyonun, Avrupa Parlamentosu’na ve üye devletlerin meclislerine ve hükümetlerine sızmış olduğunu duyurdu.
Çok büyük siyasi güce sahip olan bu gizli komisyonlar, üye devletlerdeki hükümetlerin yerlerini almışlardır. AB’de artık kararları ulusal hükümetler değil, bu gizli komisyonlar vermektedir!
AB’nin kurnaz mimar ve yöneticileri, her zaman kaleyi içten ele geçirme yöntemini uygulamışlardır. Ulusal kurumları yerlerinde bırakmış, ama bunları içten ele geçirmişlerdir. Böylece Brüksel’de alınan AB kararları, Avrupa halklarının olan bitenden haberi olmadan uygulanmıştır. Çarpıcı gerçek şudur: AB ülkelerinde 3,000 gizli komisyondan oluşan ‘derin devlet’ her konuda dizginleri elinde tutmaktadır.
Derin Devlet’in nasıl işlediğini göstermek için, küçük bir örnek verelim. AB’nin Ortak Tarım Politikası gereğince, Yunanlı zeytin üreticilerine parasal destek verilmektedir. Ancak bu desteğin denetimi bağımsız bir organ tarafından değil, Yunan hükümeti tarafından yapılmaktadır. Yunan hükümetinin içine de AB’nin derin devleti sızmış olduğundan, parasal desteği verenle denetleyenler aynı örgütün elemanları olmaktadır. Bu sistem, AB’de yaşanan büyük çaplı yolsuzluklara ve vurgunlara yol açmaktadır. Bu durum yalnız Yunanistan için değil, başta İtalya ve İspanya olmak üzere AB’nin tüm ülkeleri için de geçerlidir.
Avrupa Birliği’nin faşist bir kuruluş olduğunu söyleyenler, AB’deki derin devletinin işleyişiyle, eski Sovyetler Birliği’ndeki sistemin işleyişi arasında benzerlikler olduğunu ortaya koymaktadırlar.
Türkiye’de bir ‘derin devlet’in varlığını dillerinden düşürmeyenlerin, bir gün olsun AB’deki derin devletten söz ettiğine tanık oldunuz mu?
Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Baş Müzakereci Ali Babacan, AKP hükümetinin tüm bakanları, TBMM’deki tüm AKP’li milletvekilleri, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, CHP’nin ağır topları olarak bilinen Şükrü Elekdağ, Onur Öymen ve tüm CHP milletvekilleri, tüm MHP milletvekilleri, kısaca TBMM’de bulunan milletvekillerinin hepsi, Avrupa Birliği konusunda halkımızı aldatmakta, kandırmakta, düpedüz yalan söylemektedirler.
Ne yazık ki; işçi sendikaları, medya, üniversiteler ve medyanın tamamına yakını da bu yalancılar kervanına katılmaktadırlar.
Daha da acısı, Şanlı Türk Ordusu’nun yüksek komutanlarının da AB yanlısı olmalarıdır! AB yanlısı olmak demek, Ulusal Egemenliğimizi, faşist AB’ye devretmek demektir!
Onurlu ve şerefli yaşamayı temel ilke edinmiş olan Türk Ulusu, kimler dayatırsa dayatsın, hiçbir koşulda AB Mandasını asla kabul etmeyecektir!
The Prelude is a kind of two-part Invention in binary form with a double bar... Though only in two voices, the writing is rich and complex... The trill, measure 33, starts with C-sharp, not with C-natural, as certain editions erroneously have it...
The Prelude, quiet and peaceful, does not announce its Fugue, which is combative... The staccato dashes in the Fugue are Bach's own... They are of great importance because the staccati confer on the piece a character of vehemence and underline the rhythm of the triplets...
From measure 68 on, Bach announces a climax which he extends into imposing dimensions for eighteen measures... Yet, the tempo must maintain its moderation... This can only give greater intensity to the power of the entire Fugue...
The phrase in the eighty-second measure reminds us of Bela Bartok's direction, 'Parlando-rubato', apropos of a folk song... This rubato is indispensable... The storm abates at measure 86, and the Fugue ends on a Picardy third...
film replikleri
06.02.2009 - 20:08- Tarih yazmanın yarısı, gerçeği saklamaktan geçer...
(Serenity)
vehmin saltanatı
04.02.2009 - 21:23'The Life and Death of Colonel Blimp' (1943)
Michael Powell
Emeric Pressburger
chutzpah
04.02.2009 - 21:1913 - Cursed
ray bradbury
29.01.2009 - 21:14The Illustrated Man...
açık kapı arsızı
29.01.2009 - 21:04The Night Before...
film replikleri
29.01.2009 - 20:54- It's called a confidence game... Why? Because you give me your confidence? No... Because I give you mine...
(House of Games)
selaset
29.01.2009 - 20:44Mi bemol Majör İmpromptu 3/4'lük ölçüde, çabuk (Allegro) tempoda sekizlik triyoleli notalarla bir perpetum mobile (sürekli devinim) havasında gelişir; kontrast ise dikkafalı Si Majör tondaki orta bölme ile sağlanır...
âfet i devrân
29.01.2009 - 20:43Sendeki kaşlar bende de olaydı vay
Kaşları senden rastığı benden
Ela gözlü küçük yarim de
Ayrılamam ben senden
Sendeki gözler bende de olaydı vay
Gözleri senden sürmesi benden
Edalı küçük hanım da
Ayrılamam ben senden
Sendeki saçlar bende de olaydı vay
Saçları senden örmesi benden
Edalı küçük hanım da
Ayrılamam ben senden...
vehmin saltanatı
26.01.2009 - 19:56'Miracolo a Milano' (1951)
Vittorio De Sica
aşkın bedeli
26.01.2009 - 19:55Shangri-Las - Leader Of The Pack...
Harf Devrimi
26.01.2009 - 19:54'West of Zanzibar' (1928)
Tod Browning
karanlık enerji
26.01.2009 - 19:46Bundan sonraki kaprisler ise teknik olarak biraz daha kolaydır: Kromatik azalan üçlüleri nedeniyle 'Şeytan Kahkahası' adı verilen ünlü 13. Kapris, 6/8'lik ölçüde, çabuk (Allegro) tempoda, tam Kreisler'e uygun bir Viyana kaprisi havasında başlar; minör bölmede hızlanır ve gerçek kapriçyo tarzına ulaşır...
14. Kapris 2/4'lük ölçüde, orta (Moderato) hızda bir marştır... Militaire (askeri) başlığını, baştaki fanfarlara borçludur...
15. Kapris 6/8'lik ölçüde, dengeli (Posato) tempoda önce ağır başlar, sonra tiz arpejler ve pes akorların kontrastı ile zorluklar yaratarak sürer; virtüoz kadansları da sergiler...
Kemancıların genellikle kolay buldukları 16. Kapris ise yine çok hızlı (Presto) bir etüd tarzındadır, ama Paganini'ye özgü akor basışları içerir...
SEVGİLİYE SİTEM
23.01.2009 - 19:46'Cat on a Hot Tin Roof' (1958)
Richard Brooks
rejim
23.01.2009 - 19:26...
- Az önce sorumda bahsettiğim 'sömürenlerin kurtarılması operasyonu'ndan yola çıkarak, Türkiye'deki bazı sözde 'Türk' şirketlerin, tekellerin kurtarılması yanında, bir de bankaların -biliyorsunuz çoğu yabancıların- kurtarılması var. Halkın sermayesiyle 'iş' yapan bankalar bir de halka kazık atmaktalar tabiri caizse; kredi kartlarıyla yapılan düpedüz dolandırıcılıktan bahsediyorum. Bununla ilgili de çalışmalarınız vardı sizin?
- Tabi var. 'Kredi kartları yasası' çıkarken de Meclis'te.
- AKP'nin çıkardığı yasadan bahsediyorsunuz.
- Tabi, AKP çıkardı. Bu yasa çıkarken biz orada bas bas bağırdık: Faizler son derece yüksek, bunun sınırı konsun! CHP'de oradaydı ve ne yazık ki orada hemen olayı bitirdiler. Ve Merkez Bankası'na bunun faizlerinin tesbiti işini bıraktılar, bizim taleplerimizi dikkate almadılar. Toplantı bittikten sonra şunu gördük: Banka temsilcileri ile AKP'li milletvekilleri, komisyon milletvekilleri sarılıp öpüşüyordu!
- 'Milletin vekillerine'ne dikiz!
- Ben ağlayarak dışarı çıktım! Komisyondan ağlayarak, nefret ederek çıktım, o manzarayı görünce! O manzarayı halkımızın görmesi gerekiyordu. Orada AKP milletvekilleri ile komisyon milletvekilleri ile banka temsilcilerinin nasıl sarılıp birbirleriyle öpüşüp kutladıklarını görmeliydi halkımız! Sadece orada değil, başka bir sürü toplantıda da bu böyle. Ve şimdi de görüyorsunuz: Merkez Bankası'nın saptadığı faizler en yüksek. O zaman daha iyi idi; %2'ler dolayında faiz veren devlet bankaları vardı. Şimdi o da kalktı ve hepsi tek kalemde. Zaten bankalar sizin de dediğiniz gibi çoğu da yabancı bankalar, hepsi aralarında anlaşmış gibi faizi %4'lere doğru çekildi! Sıkıştı kaldı faiz. O nedenle zaten dar gelirli insanların, çaresiz insanların, hani 'denize düşen yılana sarılır' derler ya, aynı şekilde, denizde yüzme bilmeyen insanın yılana sarılması gibi. Halkımız zaten dar gelirli, maaşı zaten yetmiyor, diyelim ki olağandışı bir sıkıntısı oluyor paraya ihtiyacı var, nakde ihtiyacı var, aç, hemen sarılıyor kredi kartına. İşte o kredi kartı onun için yılan! Yılan da onu sokuyor, böyle bir sistem. Bu aslında bilerek ve bilinçli yapılan şeyler. Bir taraftan ha bire pompalanıyor bu kredi kartları; neredeyse yeni doğacak çocuğa da kredi kartı çıkaracaklar. Bu şekilde bir sistem, bütün bu sistem bilinçli olarak.
- Dünyadaki örnekleri nelerdir?
- Dünyada böyle bir şey yok! Dünyada böyle bir vurgun-soygun yok! Bu kadar büyük bir vurgun-soygun yok! Yani, Türkiye bu konuda şaha kalkmış. Avrupa'da böyle bir soygun, böyle bir vurgun yok. Tabii ki Amerika'da ve Avrupa'da da görüyoruz bir sürü haksızlık var kapitalizmin doğurduğu. Ama, Türkiye'deki kadar göz göre göre vurgun-soygun yok oralarda. Türkiye'de çok büyük bir vurgun var, büyük bir soygun var! Türkiye'de dışarıya kan akıtılıyor! O yabancı bankalar aracılığıyla. Zaten Türkiye'nin ekonomisi, bankacılığı yabancıların eline geçmiş durumda.
...
- Kriz bize nasıl vurmaz? Yapılan zamlar kriz değildir de nedir?
- Ki, daha yeni başlıyor değil mi?
- Tabi, onlar kriz derken büyük patronların krizinden bahsediyorlar! Yoksa halkı falan kastetmiyorlar. 'Patronlara bir şey olmasın, patronlar kurtulsun! ' Zaten hepimizin gözü önünde ne oluyorsa oluyor. Halk ölmüş, aç kalmış, yetim kalmış, sürünmüş umurlarında değil. Zaten mesele şu: Bakın Türkiye'de yıllardan beri bilinçli olarak bir yoksullaştırma politikası yürütülüyor! Bakın, altını çiziyorum: Türkiye'de bilinçli olarak bir yoksullaştırma politikası var! Yoksullaştır, kendine muhtaç bırak, oyununu kafasına dayayıp beynini yıka, ondan sonra da kömür yardımıyla, gıda yardımıyla kendine mahkum et; çaresiz bırak.
- 'Geçtiğimiz sene 200 bin kişiye yardım ediyorduk, şimdiyse 400 bin kişiye yardım ediyoruz' diye de övünüyor!
...
rejim
23.01.2009 - 19:25...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a Ocak 2004'teki Amerika ziyareti sırasıda New York’ta “Amerikan Musevi Komitesi” tarafından 'Yahudi Cesaret Ödülü' olan “Davut Boynuzu” verilmişti.
Ayrıca belirtmek gerekirse, Amerikan Yahudi Konseyi’nden Yahudi Cesaret Ödülü'nü alan sadece Türkiye’den değil, tüm Müslüman dünyadan tek devlet adamı Tayyip Erdoğan’dır.
Musevi Cesaret Ödülü değil, Yahudi Üstün Hizmet Madalyası!
Tayyip’e verilen bu ödülün aynısı, Çevik Bir’e de verilmişti. AKP’nin medyadaki seslerinden Vakit Gazetesi, Çevik Bir’e ödül verildiği vakit, gazetesindeki başlık “Yahudilerden üstün hizmet ödülü” idi. Fakat aynı ödül Tayyip’e verilince 11 Haziran 2005 tarihli Vakit Gazetesi’ndeki başlık “Musevilerden Cesaret Ödülü” oldu. Gerçekte bu ödülü Yahudiler, kendilerine üstün hizmet edenlere veriyor. Bu ödülü, kısa adları ADL ve AJC olan kurumlar veriyor Amerika’da. Yani Anti Defamation League ve American Jewish Committiee (Amerikan Musevi Komitesi)
Ayrıca Tayyip ve Çevik Bir ikilisinin 16 Temmuz 2002 tarihinde (genel seçimlerden önce) ABD'ye, Jewish Comitte'nin davetlisi olarak gittiğini ve JINSA (Yahudi Ulusal Güvenlik Enstitüsü) yetkilileri ile de görüşmeler yaptığını hatırlatırım. Haberin ve görüşmelerin ayrıntılarını, AKP'nin medyadaki sesi 'Yeni Şafak' gazetesinin Yazı İşleri Müdürlüğü'nü yapan Nasuhi Güngör'ün 'Yenilikçi Hareket' adlı kitabında 'Yahudi Komitesinin davetlisi' başlığı altında bulabilirsiniz.
1993’teki Yahudi Düşmanı Tayyip, 2004’te Yahudilerden Üstün Hizmet Madalyası Aldı
Tayyip, “Yahudi Üstün Hizmet Madalyası” aldıktan sonraki ‘teşekkür’ konuşmasında şunları döktürdü:
“Musevi düşmanlığı utanç verici bir akıl hastalığının tezahürüdür, katliamla sonuçlanan bir sapkınlıktır, sapıklıktır. Soykırım, etnik temizlik, ırkçılık, İslam düşmanlığı, Hıristiyan düşmanlığı, yabancı düşmanlığı ve terörizm geçmişten bugüne kadar devam edegelen kötülüğün farklı yüzleridir. Başka dinlere hoşgörü göstermek bize Peygamber mirasıdır. Musevi düşmanlığının Türkiye’de yeri yok.”
Tayyip bu açıklamayı yaparken, 3 Kasım 2002 seçimleri öncesinde Bülent Arınç, ‘Şeref Madalyalarımız’ dediği konuşmalar silsilesinde Yahudiler için şöyle demişti:
“Şöyle bir hadis-i şerif var, Müslümanlarla Yahudiler harp etmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Bu harpte Müslümanlar galip gelecektir ki, Yahudiler taşların ve ağaçların arkasına saklanacak, ağaçlar haber verecektir, ‘Ey Müslüman arkama Yahudi saklandı gel onu öldür’ diyeceklerdir.”
Ayrıca Tayyip, Refah Partisi İstanbul İl Başkanı iken ‘Yörünge’ dergisinin 8 Ağustos 1993 tarihli sayısında Ali Akel’le yaptığı röportajda aynen şu ifadeleri kullanmıştı:
“İsrail, zihniyet itibariyle insan denilen mükemmel varlığı, varlık sebebi dışında tanımlayan emperyalist, şovenist bir anlayışın ifadesidir. Türkiye'nin İsrail'i tanıması tarihimiz açısından ciddi bir talihsizliktir. Bizim tarihimize sürülmüş bir kara lekedir. Ortadoğu'daki kanser mikrobu olan bu zihniyeti sulamak, beslemek kadar büyük bir zulüm olamaz. İsrail'i devlet olarak tanımıyorum.”
“Üstün Hizmet Ödülü” veren ADL’nin kim, ne olduğunu, ne yaptığını bilinmezse bu ödülün anlamı havada kalır.
Tayyip’e ‘Yahudi Üstün Hizmet Madalyası’ Veren ADL Kimdir, Neye Hizmet Eder?
20 Kasım 1992 tarihli, AKP’nin medyadaki diğer yayın organı Zaman Gazetesi’nin 2. sayfası. Başlık aynen şu şekilde: “ABD’de Yahudi mafyası: ADL” Yunus Altınöz imzalı haberin ayrıntıları da şu şekilde. Bir bölümünü yazıyorum:
“İngiliz Farmasonluğu’nun Yahudi kolu olan B’nai Brith’in etkisi altındaki ADL 1913 yılında kurulmuştur. ADL adeta, Amerikan mafyasının halkla ilişkiler bürosu gibidir. Kurdukları ‘Denizaşırı Yatırımcılar Servisi’ adlı şirketle, milletlerarası silah ve uyuşturucu kaçakçılığı, kirli parayı aklama gibi işleri yürütmektedir.
İşgal altındaki Filistin topraklarında ve Kudüs’ün Hıristiyan ve Müslüman bölgesindeki geniş arazilerin kanunsuz alım satımının ortaya çıkarıldığı emlak skandalı da yine işin içinde ADL’nin varlığını ortaya koyuyor. ADL’nin bilinen cinayetleri şunlardır: 15 Ağustos 1985’te Kafkasyalı Müslüman lider Tscherim Sobzocov, evinin önünde bombalı saldırı sonucu öldürüldü. Musevi iken Hak din İslam’a dönüş yapan Prof. İsmail Raci Faruki ve eşi 1985’in Ramazan’ında sabaha karşı evlerinde bıçaklanarak öldürüldüler. Gandhi ve Palme suikastlerinin arkasında da ADL’yi görüyoruz.”
Kim yazıyor bütün bunları? 20 Kasım 1992’de Zaman Gazetesi.
1992’de ADL Düşmanı Olan Zaman Gazetesi, 1998’de ADL’ci Kesiliyor
Gel gelelim zaman geçiyor, devran dönüyor Hz. Muhammed Mustafa ümmetini ve Türkleri ‘dinlerarası diyalog’ saçmalığıyla Hıristiyan ve Yahudilerle dost kılmaya çalışan aynı Zaman Gazetesi, tarihler 10 Mart 1998’i gösterdiğinde, Tayyip’e “Yahudilerden üstün hizmet ödülü” veren ADL hakkında bu sefer 180 derece çark ederek aynen şunları yazıyordu. Değiştirmeden, harfi harfine veriyorum:
“3 gündür Türkiye’de bulunan Yahudi Liderler Heyeti, Başbakan Yılmaz, Orgeneral Çevir Bir, TBMM Başkanı Çetin ve Dışişleri Bakanı Cem’den sonra Fethullah Gülen ile görüştü. 55 Yahudi örgütünü temsilen Türkiye’de bulunan 59 kişilik Amerikan Yahudi Örgütleri Başkanları Konferansı Heyeti, Fethullah Gülen’in Türkiye’deki ve yurtdışındaki çabalarını önümüzdeki yüzyılın ‘Barış’ asrı olması açısından önemsediklerini ve söz konusu projeye büyük ilgi duyduklarını belirttiler.
Görüşmede; Gülen’in, ABD’nin en etkili Yahudi Lobisi olan “ADL’nin (Anti Defamation League) teklifi”yle hazırladığı “hoşgörü ve diyalogla ilgili kitap” da gündeme geldi. Gülen, İngilizce olarak hazırlanan kitap üzerindeki çalışmalarının tamamlanmak üzere olduğunu, bittiğinde insanların hizmetine sunacağını söyledi. Kitap, ADL tarafından basılarak dünyanın dört bir yanına dağıtılacak.”
AKP Genel Başkan Yardımcısı, Cumhurbaşkanı Adayı Abdullah Gül de ADL'nin başı Abraham Foxman ile Tayyip arasındaki iki saati aşan bir görüşmeyi ayarlamıştı. ADL daha önce de Gülen & Papa arasındaki görüşmeyi organize etmiş (Fethullah Gülen, röportajında Papa ile görüşmeyi ayarlayanın ADL olduğunu bizzat açıklamıştı: 'Birkaç ay önce Abramowitz cenaplarının yardımıyla bu buluşma gerçekleşti' - 8 Şubat 1998) ve Gülen, ADL'nin başkanlarından Leon Levy ile birlikte fotoğraflar çektirmeyi ihmal etmemişti. (Morton Abromowitz ABD Ankara Eski Büyükelçisi, CIA Başkanı Adayı, Carnegie Vakfı Başkanı'dır)
...
rejim
23.01.2009 - 19:25'All the King's Men' (1949)
Robert Rossen
rejim
20.01.2009 - 21:07...
1992 yılında Genelkurmay Başkanlığı'nın yaptığı 'sınır gözetleme sistemi' ihalesini kazanan V.... adlı şirketin, gizli Yahudi-İsrail ortaklı bir firma olduğu ortaya çıkmış ve konuya ilişkin istihbarat belgesinde 'Bu firmadan alınacak sistemlerle Doğu ve Güneydoğu bölgesinde sınır boyunda elde edilecek enformasyon aynı anda Tel Aviv'de olacağından ihalenin iptaline...' denmiş ve ihale iptal edilmişti... Ama şimdi semamız tamamen İsrail yapımı insansız sistemlerle dolu? PKK'ya karşı yapılan harekat, İsrail'den temin edilen sistemlerle sevk ve idare ediliyor...
Demek ki Genelkurmay'da hayli değişiklik olmuş! Konya'da başlayıp bazı Doğu illerimize uzanan Anadolu Kartalları tatbikatlarına kısa bir süre önceye kadar İsrail uçakları da katılıyordu... Bir Batı gazetesinde bu konuya ilişkin haberde 'Bu tatbikata katılan İsrail uçakları bölgeden hayli faydalı bilgilerle döndüler' deniyordu?
Acaba ne gibi bilgiler?
Kudüs düşerse sıra Urfa'ya gelecektir...
Anadolu toprakları güçlü kuvvetli kısrak gibidir... Binmesini bileni alır, hedefine götürür... Binmesini bilmeyeni sırtından yere atar...
çifte meslekli gazeteciler
17.01.2009 - 23:22...
Avni Özgürel, Erdal Şimşek, Kamuran Akkuş, Harun Odabaşı, Haluk Girti, Önder Şuşoğlu, Mehmet Güç, Reha Muhtar, Necdet Açan, Güneri Civaoğlu, Cengiz Çandar (CIA) , Ali Kırca, Murat Demirel, Ufuk Güldemir, Soner Yalçın, Bülent Aydın, Enis Berberoğlu (Mikdat Alpay ekibinden) , Tuncay Özkan, Osman Arolat, Doğan Hızlan (MOSSAD-MİT) , Doğan Yurdakul, Erdal Şimşek, Yılmaz Yılmazer, Hüseyin Üzmez, Serdar Arseven, Fikret Bila (Hiram Abas ekibinden) , Nilgün Cerrahoğlu, Ahmet Taşgetiren, Selahattin Sadıkoğlu, Mehmet Ocaktan, Abdullah Muradoğlu, Can Ataklı, Ruhat Mengi, Nurdan Bernard (MOSSAD) , İlker Sarıer (Miktad Alpay ekibinden) , Oktay Ekşi, Güngör Mengi, İsmet Berkant, Fatih Altaylı, Sedat Erfin (Sönmez Köksal ekibinden) , Hadi Uluengin (Hiram Abas ekibinden) , Mine Kırıkkanat (CIA) , Haluk Şahin (CIA) , Oktay Gönensin, Bilal Çetin, Ali Bayramoğlu, Murat Birsel (CIA) , Can Dündar, Ruşen Çakır, Oral Çalışlar (BND) , Hikmet Çetinkaya, Sedat Sertoğlu (MOSSAD) , dedikodu sütunları yazarı Adalet Cimcoz'un yerini koruyanlar ise; Hakkı Devrim (takma adı Sabiha Deren) ile Orhan Tahsin (takma dı Suna San)
...
rejim
17.01.2009 - 23:17...
AKP, Kamu İhale Kanunu'nda (KİK) değişiklik yaparak, birçok ihalelerin denetim dışına alınmasını sağladı... Bu da mahallî seçimler öncesi ve sonrasında talandan başka bir şey değil... Talan yasası ile, giderayak dişlerinde boş kalan son kovukları da dolduracaklar...
...
tahammülfersâ
17.01.2009 - 23:07...
Bankalar, 'faiz - kredi - kart ücreti - havale ücreti - maaş kesintisi - çatı fon vs.' adlar altında ümüğüne kadar sıktıkları halkın bir gün 'ulan yağmacı tefeciler, yeter artık, soydunuz soğana çevirdiniz lan beni' deyip kendi kafasına değil bankacıların kafasına silahı dayasa, veya binlerce kişi nerede bir banka görse 'kanımızı emdiniz! ' dese camlarını indirse, kapısını kırsa, binasını ateşe boğsa, hakkımı alacağım deyip girse içeri ve yağmalasa ne varsa kim ne diyebilir veya ne yapabilir? Zaten AKP'nin özelleştirme yağması ile %70'i yabancıların elinde bulunan bu bankaları kim koruyabilir bu saatten sonra?
...
rejim
14.01.2009 - 20:44Avrupa Birliği'nde Derin Devlet
Avrupa Birliği’nin hükümet konumundaki kurumunun adı, Avrupa Komisyonu’dur.
Avrupa Komisyonu, seçilmişlerden değil, atanmışlardan oluşmaktadır.
AB’de yasaları, Avrupa Komisyonu yapar. Yani AB’de yasaları yapan organ, seçilmişlerden değil, atanmışlardan oluşmaktadır.
Yasaları, seçilmişlerin değil de atanmışların yaptığı rejimin adı, demokrasi olamaz! Bu nedenle, AB demokratik bir kuruluş değildir.
Türkiye’deki demokrasi bülbülleri, bu konuya kıyısından köşesinden bile değinmemektedirler.
AB’nin elbette bir parlamentosu vardır. Ancak Avrupa Parlamentosu'ndaki parlamenterler, yasa tasarısı sunamazlar! Sadece önlerine gelen yasa tasarılarına evet, ya da hayır deme hakları vardır. Hayır, dediklerine pek rastlanmamıştır. Yüksek aylıklarını ve ödenekleri ceplerine indirip, demokrasi mankenliği yaparlar!
2006’dan beri Avrupa Parlamentosu’nda bağımsız İngiliz parlamenter olarak görev yapan Ashley Mote, Ocak 2008’de çok sarsıcı bir açıklamada bulundu. Avrupa Komisyonu’nun kurmuş olduğu 3,000 (üç bin) gizli komisyonun, Avrupa Parlamentosu’na ve üye devletlerin meclislerine ve hükümetlerine sızmış olduğunu duyurdu.
Çok büyük siyasi güce sahip olan bu gizli komisyonlar, üye devletlerdeki hükümetlerin yerlerini almışlardır. AB’de artık kararları ulusal hükümetler değil, bu gizli komisyonlar vermektedir!
AB’nin kurnaz mimar ve yöneticileri, her zaman kaleyi içten ele geçirme yöntemini uygulamışlardır. Ulusal kurumları yerlerinde bırakmış, ama bunları içten ele geçirmişlerdir. Böylece Brüksel’de alınan AB kararları, Avrupa halklarının olan bitenden haberi olmadan uygulanmıştır. Çarpıcı gerçek şudur: AB ülkelerinde 3,000 gizli komisyondan oluşan ‘derin devlet’ her konuda dizginleri elinde tutmaktadır.
Derin Devlet’in nasıl işlediğini göstermek için, küçük bir örnek verelim. AB’nin Ortak Tarım Politikası gereğince, Yunanlı zeytin üreticilerine parasal destek verilmektedir. Ancak bu desteğin denetimi bağımsız bir organ tarafından değil, Yunan hükümeti tarafından yapılmaktadır. Yunan hükümetinin içine de AB’nin derin devleti sızmış olduğundan, parasal desteği verenle denetleyenler aynı örgütün elemanları olmaktadır. Bu sistem, AB’de yaşanan büyük çaplı yolsuzluklara ve vurgunlara yol açmaktadır. Bu durum yalnız Yunanistan için değil, başta İtalya ve İspanya olmak üzere AB’nin tüm ülkeleri için de geçerlidir.
Avrupa Birliği’nin faşist bir kuruluş olduğunu söyleyenler, AB’deki derin devletinin işleyişiyle, eski Sovyetler Birliği’ndeki sistemin işleyişi arasında benzerlikler olduğunu ortaya koymaktadırlar.
Türkiye’de bir ‘derin devlet’in varlığını dillerinden düşürmeyenlerin, bir gün olsun AB’deki derin devletten söz ettiğine tanık oldunuz mu?
Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Baş Müzakereci Ali Babacan, AKP hükümetinin tüm bakanları, TBMM’deki tüm AKP’li milletvekilleri, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, CHP’nin ağır topları olarak bilinen Şükrü Elekdağ, Onur Öymen ve tüm CHP milletvekilleri, tüm MHP milletvekilleri, kısaca TBMM’de bulunan milletvekillerinin hepsi, Avrupa Birliği konusunda halkımızı aldatmakta, kandırmakta, düpedüz yalan söylemektedirler.
Ne yazık ki; işçi sendikaları, medya, üniversiteler ve medyanın tamamına yakını da bu yalancılar kervanına katılmaktadırlar.
Daha da acısı, Şanlı Türk Ordusu’nun yüksek komutanlarının da AB yanlısı olmalarıdır! AB yanlısı olmak demek, Ulusal Egemenliğimizi, faşist AB’ye devretmek demektir!
Onurlu ve şerefli yaşamayı temel ilke edinmiş olan Türk Ulusu, kimler dayatırsa dayatsın, hiçbir koşulda AB Mandasını asla kabul etmeyecektir!
vehmin saltanatı
10.01.2009 - 22:52'The Jazz Singer' (1927)
Alan Crosland
2001 Uzay Yolu Macerası
10.01.2009 - 22:51'Jacob's Ladder' (1990)
Adrian Lyne
well tempered clavier
07.01.2009 - 19:35Prelude and Fugue X in E Minor
The Prelude is a kind of two-part Invention in binary form with a double bar... Though only in two voices, the writing is rich and complex... The trill, measure 33, starts with C-sharp, not with C-natural, as certain editions erroneously have it...
The Prelude, quiet and peaceful, does not announce its Fugue, which is combative... The staccato dashes in the Fugue are Bach's own... They are of great importance because the staccati confer on the piece a character of vehemence and underline the rhythm of the triplets...
From measure 68 on, Bach announces a climax which he extends into imposing dimensions for eighteen measures... Yet, the tempo must maintain its moderation... This can only give greater intensity to the power of the entire Fugue...
The phrase in the eighty-second measure reminds us of Bela Bartok's direction, 'Parlando-rubato', apropos of a folk song... This rubato is indispensable... The storm abates at measure 86, and the Fugue ends on a Picardy third...
Toplam 3989 mesaj bulundu