Son aşkımı canlandıran en tatlı emelsin
Bir hande-i sevda gibi bin zevke bedelsin
Ettikçe tebessüm akıyor nur-u letâfet
Halinde de var başka edâ başka zerafet
Mecliste de tenhada da her yerde güzelsin...
- It may seem odd for me to use your language but it's purely a question of faith... You see, once upon a time, we loved each other... We parted and I threw my life away because I didn't care to bargain for love with words... I haven't changed since then and neither has he...
Sıkıntıları, endişeleri, alışkanlıkları, huyları ve zevkleri hemen hemen aynı olan dört arkadaş; şair Rodolfo, ressam Marcello, filozof Colline ve müzikçi Schaunard Monmartre'da eski bir evin çatı katında oturmaktadırlar... Perde açıldığı zaman camları buzlarla kaplı fakir döşeli bir çatı arası görülür... Ressam Marcello titreyerek 'Kızıldenizi Geçiş' adlı tablosunu bitirmeye çalışmakta, şair Rodolfo soğuktan morarmış parmaklarıyla oyununu yazmaktadır... Marcello odadaki son tahta eşya olan iskemleyi de belki günlerden beri yanmayan ocağa atmak isterse de Rodolfo oyununun perde perde yakılmasının daha doğru olacağını söyleyerek yerinden kalkar... İki arkadaşın zarif bir resitatif tekniğiyle işlenmiş diyaloğuna orkestra ritmik, renkli buluşlarla eşlik etmektedir... İçeri filozof Colline girer ve Noel gecesine rağmen veresiye alışveriş ettikleri bakkalın kapalı olduğunu üzüntüyle bildirir... Kurtuluşu müjdelemek müzikçi Schaunard'a kısmet olmuştur... Üç gün önce garip tabiatlı bir İngilizin papağanına şarkı dersi vermek için angaje olmuş, parayı çabuk almak için flört ettiği hizmetçi kızın yardımıyla hayvanı zehirlemiş, ders parasına kavuşmuştur... Cebi para, elleri yiyecek ve şarapla doludur, ayrıca odun da getirmiştir... Yemeği çatıda yiyip Noel'i Momus kahvesinde kutlayacaklardır... Dört arkadaş neşeyle ocağı yakıp sofrayı kurarlarken ev sahibi Benoit girer... İki aydır biriken kira borçlarını istemeye gelmiştir... Dostlar adamı bir kızla gördüklerini, eğer borcu istemekte devam ederse karısına haber vereceklerini söyleyerek kahkahalar arasında kapı dışarı ederler... Arık Café Momus'e gitmemek için bir sebep kalmamıştır... Üç arkadaş çıkarlar... Rodolfo dergiye yazacağı kısa bir makaleyi bitirmek üzere geri alır... Yazısını tamamlamak üzereyken kapı çalınır, şair açar... Kapıda fakir giyimli, soluk benizli güzel bir kız durmaktadır... Şamdanı sönmüştür, delikanlı kendi şamdanından mumu yakar... Fakat kızın güzelliği karşısında şaşırmıştır... Gitmesi için kapıyı açınca şamdan tekrar söner, kız telâşla anahtarını düşürür... Her iki genç karanlıkta anahtarı aramaya koyulurlar, bir aralık Rodolfo'nun eli kızın elini bulur, genç şair duygularını: 'Bu küçük el ne kadar soğuk.' cümlesiyle anlatmaya koyulur (Che gelida manina) . İçeri vuran ay ışığı her ikisini de büyülemiş gibidir... Bu defa Mimi içli şarkısıyla kendisini tanıtır, yoksul ve zavallı hayatını açıklar (Mi chiamano Mimi) . Hikâyesi basit ve kısadır... Dışardan üç arkadaşın sesi duyulur, Rodolfo'yu beklemekte, sabırsızlanarak marş ritmiyle 'Momus, Momus' diye bağırmaktadırlar... İlk bakışta birbirlerine âşık olan gençler ay ışığı altında kendilerini unutmuşlardır... Kemanların tatlı melodisi, arpın su damlalarına benzeyen tınıları eşliğinde beraberce aşk şarkısına başlarlar (O soave fanciulla) . Kolkola kapıdan çıkarlarken perde iner...
No.5 - Les collines D'Anacapri (Anacapri Tepeleri) : Si Majör tonda, 12/16'lık (=2/4'lük) ölçüde, çok ılımlı (Très modéré) tempoda başlayan parçada, hem gerilimli, hem sakin anlarla Napoli körfezinden alışılmış İtalyan ezgileri canlandırılır... Ancak önce parlak tarantella, sakin orta bölmede ise sanki mandolinle çalınan bir serenad ince alay ve şiirsellikle yansıtılır... En zor prelüdlerden biri olan bu parça aşırı tizlikteki parıltılarla sona erer...
Her ikisinin de henüz lisansı yok... Avrupa ilaçlar kuruluşu tarafından onaylanmamış...
Novartis tarafından üretilen Influenza A (H1N1) 2009 Monovalent
Amerika’nın bazı eyaletlerinde zorunlu aşılamaya karşı tepkiler artıyor... Aşılardan ölümler meydana gelmekte... İngiltere, ülkesinde kesinlikle böyle bir uygulama yapmayacağını söylüyor... Diğer ülkelerdede durum farklı değil...
Bu aşılar yapıldıgı takdirde:
- Guillain-Barre sendromu
- Vaskülit
- Felç
- Anafilaktik şok ve ölüme neden olabileceği duyuruluyor
Ayrıca Novartis firmasının geliştirdiği ilacın yan etkilerini Novartisin kendi laboratuvar sonuçlarından okuyabilirsiniz.
ŞİMDİ OLAYI İSTERSENİZ TÜRKÇE KONUŞALIM
1 - DOMUZ GRİBİ AŞISINDA DOMUZ KANI VAR
2 - BU AŞININ İÇİNDE KISIRLIK YARATAN YAN ETKİ VAR
3 - BU AŞININ İÇİNDE İNSANIN GENETİK YAPISINI BOZAN MADDELER VAR
4 - BU AŞININ İÇİNDE DÜNYADA BİR NUMARALI KANSOROJEN MADDE ÖZELLİĞİ TAŞIYAN FORMALDEHİT BULUNUYOR... YANİ AMERİKADA YASAKLI OLAN AVRUPADA YASAKLI OLAN BİR MADDE... (AMERİKA'DA BU AŞIYI VURULAN VATANDAŞ DEVLETE DAVA AÇMIŞ)
ŞİMDİ İŞİN SOSYOLOJİK BOYUTU
1 - ALMANYADA HÜKÜMET YETKİLİLERİ BÜROKRASİ KESİMİ CİVASIZ AŞIYI KULLANIRKEN, HALKA CİVALI AŞI KULLANACAKLAR. BU HABER ALMANYA'DA DUYULUNCA HALK AYAKLANDI - ÜLKEMİZE GELEN İLK PARTİ AŞI (500.000 AŞI) CİVALI HABERİNİZ VAR MI?
2 - KUŞ GRİBİ HASTALIĞININ İLACI OLAN TAMİFULU İLACININ FİRMA SAHİBİ Donald Rumsfeld (Amerika'nın 3. etkili adamı) idi VE 2 MİLYAR DOLAR KAZANDI... ŞİMDİ BU HASTALIĞIN İLACI OLAN FİRMALARIN HEPSİNİN YAHUDİ FİRMASI OLDUĞUNU BİLİYOR MUSUNUZ?
3 - TÜRKİYEDE CİDDİ OLMAMASINA RAĞMEN SÖZDE BİR KAÇ İLDE ESKİLERİN AJAN LAWRENCELERİ GİBİ ÜLKEMİZE SOKULAN SÖZDE SANAL HASTALIK İLE HALKI KANDIRAN BU ÜLKE YÖNETİCİLERİ, HABERLERDE YAPILAN DOMUZ GRİBİ HABERLERİ İLE HALKI PSİKOLOJİK OLARAK BASKI ALTINA ALIP KENDİLERİNCE ALINACAK 43 MİLYON AŞININ YANİ 1 MİLYAR DOLARLIK AŞININ BAHANESİNİ OLUŞTURDUKLARINI BİLİYOR MUSUNUZ?
4 - HİÇBİR ÜLKEDE, HATTA ÖLÜMLERİN YAŞANDIĞI ÜLKELERDE BİLE ÜLKE HALİNDE BU KADAR AŞI TALEBİ OLMAZKEN NEDEN TÜRKİYE KOBAY ÜLKE OLARAK DENENİYOR...
Domuz gribi aşısını ilk kullanacak olan ülke Türkiye yani kobay...
5 - DOMUZ GRİBİ HASTALIĞININ KENDİ KENDİNE OLUŞABİLECEK BİR EVRESİ OLMAYAN HASTALIK OLDUĞUNU BİLİYOR MUSUNUZ? YANİ ÖZEL LABARATUARDA ÖZEL HAZIRLANMASI GEREKEN BİR HASTALIK OLDUĞUNU BİLİYOR MUSUNUZ?
“75 yaşındaki virüs uzmanı Adrian Gibbs, `Yaptığım incelemede bu virüsün bir laboratuardan çıkmış olma olasılığını çok yüksek olarak buldum`dedi.”
ŞİMDİ ASIL DÜŞÜNÜLMESİ GEREKEN ŞEY
1 - İSRAİLİN TEVRATTA ARMEGEDDON SAVAŞI YAPILACAK VE SADECE 144.000 KİŞİ KALACAK DİYOR... BU SAVAŞ İLLA SİLAHLA OLACAK BİR SAVAŞ OLMADIĞINI DÜŞÜNDÜĞÜMÜZDE... BU SALGIN HASTALIKLARIN HEPSİ LABARATUAR DA HAZIRLANAN HASTALIK OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜĞÜMÜZDE VE İLAÇ FİRMALARININ HEPSİNİN YAHUDİ KURULUŞ OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜĞÜMÜZDE, SİZCE SONUÇ NE ÇIKIYOR?
2 - HACCA GİDECEKLERE BU AŞI VURULACAKMIŞ... ŞİMDİ HACI ADAYLARINA, DİYANETE SORUYORUZ... HARAMLA TEDAVİ OLUNMAZ HADİSİ ŞERİFİ VARKEN VE DOMUZ GRİBİ AŞISININ İÇİNDE DOMUZ KANI VARKEN, BU AŞIYI ALAN HACI ADAYLARININ HACCININ KABULÜ VE SAĞLIĞI NASIL HİÇE ATILABİLİR?
Yakın bir zamana kadar, DNA, içine girilmez bir alandı... Ama bugün çok net biliyoruz ki, genetik sarmallar rahat açılabiliyor ve istenildiği gibi kromozom dizilişine eklemeler, çıkarmalar yapılabiliyor...
Genetik yapısıyla oynanmış gıdalar, doğrudan genetik yapıyla ilintilenen aşılar, tıpkı bilgisayarımıza şu veya bu şekilde giren virüs programları gibi, kendini sistemle entegre eden programlarla pekala insan genini değiştirebiliyor, yapısını bozabiliyor ve hatta yavaş yavaş ölümüne yol açabiliyor...
Dolayısıyla, bugün pratikte yapılmasa da, kanatlı atların, insan formunda hayvanların, domuzlaştırılmış varlıkların, yarı maymun yarı insan yaratıkların ortaya çıkması an meselesidir... Çünkü bunun mümkün olabileceği artık biliniyor... Yapılmıyorsa sebebi; İsrail’deki din adamlarının gücü, Hıristiyan ruhanilerinin ahlaki istinat duvarlarıdır...
Yakında, insan beden malzemelerinin üretildiği laboratuarlardan söz edilirse şaşmayın... Bunların dini ve hukuki boyutları yıllardır tartışılıyor... Hızla o yöne doğru gidiyoruz... Bunun için şeytan da elinden gelini yapıyor... Dünyadaki sürgün hayatı bir an önce bitsin diye, saklı ve gizli telkinlerle insanlığı yıkıma sürüklüyor... Siyasi tabirle insanları kışkırtarak, “tanrıyı kıyamete zorluyor”
İşte domuzlaştırma operasyonu da bu çalışmalardaki son merhaledir... Bu kadar açıklamanın hülasasına gelince:
Biliyorsunuz son olarak Domuz Gribi diye bir hastalık gündemde... Ve tabii aşısı da dünyada haysiyet sahibi bilim adamlarından aşıya ciddi tepkiler var... ‘Bu aşı, bir hastalığı yok etmek için üretilmedi, aksine insanlığa yeni bir hastalık taşımak için üretildi.’ diyorlar...
Hayır, sizi temin ederim bu aşı sadece hastalık getirmiyor, transgenetik ‘terminatör genler’ de içeriyor... İnsan tabiatını yavaş yavaş meshedecek ve onu başka bir varlığa dönüştürecek genler...
Beni şaşırtan ve kahreden ise, Türkiye’nin, Sağlık Bakanımızın eliyle bu belaya sürüklenmesidir... Bu belayı insanlığın başına biz sarmışız gibi, aşı uygulamasında pilot bölge yapıldık... Efendim bilmem kaç milyon insan risk altındaymış da aşı yapılmazsa bilmem kaç bin insan ölecekmiş de... İnsaf be, insaf! Allahtan korkun! Bu işlere hangi mantık ve vicdan ile bakıyorsunuz?
Bu nasıl bir panik böyle? Yoksa birileri bu ülkeye girip virüsü serpti de bizim haberimiz mi yok...
Ben açık söylüyorum, bu kadar açık ikaz ve uyarılara rağmen aşı dayatılacak olursa bu millete ihanet edilmiş olur! Florası, genetiği temiz, hala insan varlıkların yaşadığı Anadolu’ya işgalden beter bir darbe indirir... Düşünün bu toprakları, tohumları, damızlıkları... Tahıl öldü, çeltik öldü, meyve öldü hayvan öldü... Arı öldü, bal öldü... Karpuz öldü, kavun öldü, buğday öldü...
Bir zamanlar da nüfus planlaması adı altında bu milleti kısırlaştıracak aşılar yaptılar... Ve bugün biliyoruz ki, Türkiye’de kısırlık son on yılda yüzde 27 oranında artmış durumda...
Ben bu konuda yazacak belki de son insanım... Lütfen hamiyet sahipleri ortaya çıksınlar ve şu meseleyi millete izah etsinler... Özellikle aşılarla, genlerin nasıl tahrip edilebileceği konusunda insanları aydınlatsınlar... Çoğu Siyonist baronlara ait olan ilaç fabrikalarını zengin edeceğiz diye, milletin kanıyla geniyle oynatmayalım!
20 - Hayim Naum isimli müthiş şahıs, aslen Manisa'lıdır korkunç bir Yahudi dehasına mâliktir, bir aralık Paris'te de hahambaşılık etmiştir... Şimdi de Mısır'da bulunması (1949) , İslâmî esaslar bakımından gittikçe bozulmaya yüz tutan Mısır'ın belirttiği vaziyet ve hedefi pek güzel ifşa eder...
21 - İşte bu Hayim Naum, Yahudilik Genelkurmayınca idare edilen kapitalizma ve emperyalizma dünyasında Türkler lehinde vaazlar (!) vermeğe koyularak, işe, Türkiye'yi müstakil hale getirdikten sonra içinden yıktırmak maksadıyla ilk defa Amerika'da başlamıştır... Fakat Türkiye ve bütün İslâm âlemi dahil, bundan hiç kimse şüpheye düşmemiş üstelik derin bir minnet duygusuna kapılmış, bu hareketi meleklere mahsus bir şefkat tecellisi gibi ayakta alkışlanmıştır...
22 - Hahambaşı Hayim Naum, Amerika'ya hareketinden evvel, Beyoğlu'nda, Tünel'in yukarısında BENEBERİT isimli Mason karargâhında, tam bir Yahudi genelkurmayı olan bu yerde, Alber Karasu, Nesim Mazilya, dişçi Sami Könzberg, fotoğrafçı Vaynberg gibi, Türkiye'deki gizli Yahudilik hükümetini temsil ve teşkil eden insanlara karşı şöyle demiştir: 'Gayelerimizin üçü de istihsal olunmuştur. İşte Anadolu'da millî bir Türk mukavemeti peydahlanmış ve ilk neticeyi almış bulunuyor. Bu hareketin başındaki zat, bizim şahsî fikir ve temayüllerini tanıdığımız bir kimsedir. Son derece ileri görüşlü, ananeye zıt kafalı bir zattır. Ruhunda Garp medeniyetine karşı çözülmez rabıta ukdeleri vardır. Fevkalâ tesir ve telkin kabiliyetindedir. Türk milleti gibi uysal bir kütleye her türlü yenilikleri sindirecek bir şef olmak kabiliyeti, yalnız bu zattadır. İşte bizim de planımızı, şimdi, bu müstesna kabiliyet ve istidatları vadeden zata, İslâm birlik ve şuurunu çözdürmek olmalıdır. Bu an, Türkiye'de din hakimiyet ve timsalini yıktırmak için bulunmaz tarihî fırsat dakikasıdır.'
Azâsını teker teker saydığımız ve biri rejimin alayiş fotoğrafçılığını, öbürü de rejim şefi dişçiliğini yapan iki malûm şahısla beraber Yahudi meclisi, bu fikirlere tamamen iştirak etmiş, aralarında gerekli bütün planlar tesbit olunmuş ve bunun üzerinedir ki, Hayim Naum isimli şahsa Amerika seferi düşmüştür... Fakat hadiseden, tertibattan, görüşülen şeylerden ve alınan kararlardan hiç kimsenin, hatta bahis mevzu büyük zatın da haberi olmamıştır... Böylece Hayim Naum bir gölge gibi sinsi, vapura bindiği gibi Amerika'ya doğru çekip gitmiştir...
23 - Hayim Naum, herşeyden evvel Amerika'daki Yahudilik merkezleriyle temas edip bunların mütalâa, tasvip ve himayesini temin ettikten sonra, daha evvel bildirdiğimiz, Türkiye lehindeki konferanslar serisine geçmiştir... Ve işte bu harikulâde melekhaslet (!) ve Türk dostu (!) zatın beklenmedik propagandaları üzerinedir ki, Hayim Naum ismi, Türk matbuatının minnet ve şükranla baş köşesine geçirilmeye başlanmıştır...
24 - Hayim Naum, Amerika'da işini bitirir bitirmez, plan icabı, hemen Londra'ya geçti ve aynı propagandaya orada da devam etti... Fakat iş, kuru bir propaganda ile bitecek soydan değildi... Propaganda, ancak zemini hazırlayabilirdi... Bu zemine atılacak temel için bir devlet eli lazımdı... Hayim Naum ise bu devlet elini, daha planının en başında hesaba katmıştı...
25 - Hayim Naum, Londra'da derhal Lord Curzon ile temas aradı ve temin etti... O zamanki İngiliz politikasının nazımı mevkiinde bulunan bu Lord, nesebinin bir tarafıyla Yahudi idi... Hahambaşı, davayı aynen kabul etmek için bütün şartlara mâlik bulunan Lord'u, ancak Türkiye'ye bazı ıvazlar vermek ve istiklâlini kabul etmek mukabilinde ona İslâmiyete arka döndürtmenin mümkün olacağı mevzuunda ikna etti... Böylece Türkiye'de, İslâm alemi üzerinde nüfuz ve ehemmiyet ifade edecek hiçbir vasıf kalmayacaktı... Hayim Naum, İngiliz Lorduna, milyarlarca sterling ve yüzbinlerce insan feda ederek elde edilemeyecek bir kazancı, basit ve bedava bir formülle takdim ediyordu... Hayim Naum'un son sözü şu oldu: 'Türkiye'nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz; onlara, ben, İslâmiyet temsilciliğini attırmayı kabul ve taahhüt ediyorum! '
26 - İleride, ileri bir müverrihin en ince noktalarına kadar teyit edeceği ve kaynakların en emininden devşirdiğimiz bu bilgiye ilaveten kaydedelim: Lord Curzon, Hahambaşı'nın bu teklifi karşısında o kadar heyecana düştü ki, bir İngiliz politikacısına yakışmayacak bir tarzda hislerini belli eden bir taşkınlık gösterdi, elini hararetle uzatıp teklifi kabul ve Hayim Naum'u tebrik etti...
27 - Bunun üzerine Hayim Naum derhal koşar adımla Lozan yolunu tuttu... İsmet Paşa Lozan'dadır ve o güne kadar hemen her devletle anlaşmış olduğu halde bir türlü İngilizlerle anlaşmanın çaresini bulamamıştır... Şüphesizdir ki, Ankara'yla beraber, hiçbir tertipten haberdar değildir...
28 - Hayim Naum derhal İsmet Paşa ile bir konuşma yaptı ve onunla, geceleyin, geç vakitlere kadar beraber kaldı... Son derece nazik, gizli ve hileli bir dil kullanan Hahambaşı, teklifini, Türk Murahhaslar Heyeti Reis'ine mümkün olduğu kadar zehirsiz ve yumuşak şekilde bildirdi... Heyet reisi (İnönü) , hayretler içinde, bu teklif ve telkine şu cevabı verdi: 'Meseleyi Ankara'ya bildirip mütalâa ve direktifleri aldıktan sonra size cevap verebilirim.'
29 - Ankara'daki devlet ve hükümet başı, haberi alır almaz, derhal Hayim Naum'un Ankara'ya gelmesi talimatını gönderdi...
30 - Hahambaşı hemen Türkiye yolunu tuttu... Amerika'da giriştiği propagandalar muktezası olarak, büyük ve son derece sempatik bir Türk dostu tavrını almayı unutmamıştı...
31 - Hayim Naum'un davaya verdiği ehemmiyet derecesini düşünün ki, kendisi aile efradına fevkalâde düşkün bir kimse olduğu ve ailesi Haydarpaşa taraflarında oturduğu halde bunca hasrete rağmen onlara bir 'Nasılsınız? ' bile dememiş, Sirkeci Garı'nda trene atlamış ve dosdoğru Ankara'yı boylamıştır...
32 - Lozan'da İsmet Paşa, maiyetinden birine, bir gece evvel Hahambaşı'nın kendisine geldiğini ve şu, şu, şu tekliflerde bulunduğunu anlatıyor ve o zatla Paşa arasında, aşağıdaki konuşma geçiyor:
- Yahu, bu kerata bize İslâmî temsilciliğimizi kaldırtmak istiyor!
- Hiç olacak şey mi bu?
- Vallahi öyle.
- Ya ne olacak şimdi?
- Ankara'ya yazdım; bakalım ne cevap verecekler?
33 - Hayim Naum Ankara'da bir gece kalıp derhal İstanbul'a dönüyor ve Ankara'dan aldığı talimatı hamil olarak Lozan'a damlıyor...
34 - Gerisi malûm... Lozan'daki Türk Murahhaslar Heyeti, resmen imzaladıkları muahede hükümleriyle, hiç de böyle, bütün bir tarih ve hayata bedel fedakârlık ifadesinde bulunmadıkları ve sadece dürüst bir anlaşmaya imzalarını atmak vaziyetinde oldukları halde, birdenbire aradan her maniin kalktığını ve anlaşmanın imkân safhasına girdiğini görüyorlar...
35 - Fakat zahir yüzüyle pek iyi tanıdığımız Lozan Muahedesi, ta Ankara'daki kulis arkasından bu şekilde idare olunuyor; ve bu kulis anlaşmasından Lozan'daki Heyet ve Reisi her türlü mesuliyet payına uzak kalıyor... Zirâ hükümleri dürüst olan muahedeyi imzalayan onlar, mukabil teminatın merkezi ise başkalarıdır...
36 - Hayim Naum, o gün bugün, bir daha Türkiye'ye dönmemiştir... Yeni istikamet ve davalar peşinde başka iklimlere ulaşmış, Mısır Hahambaşılığı'na geçmiştir...
37 - Hayim Naum'un derhal Türkiye'den uzaklaşmasını, belki bir gün işin içyüzü sezilir de dinine ve milliyetine bağlı bir Türk'ün tecavüzüne uğrar diye korkusuna atfedenler de vardır...
38 - Fakat bizce bu uzaklaşmadan gaye, Türkiye davasının hallolunmuş bulunduğuna ve günden güne de biraz daha hallolunacağına dair itimattan başka birşey değildir...
39 - Böylece Aziz Türk Vatanı, dış dünya ile iç dünyayı tagallüp altına alanlar arasındaki karşılıklı ve hiçbir tavassuta ihtiyaç bırakmayacak kadar emin gaye birliği yüzünden, sistemli ve yavaş yavaş aslî kaynağından uzaklaştırılmış; Mohaç Meydan Muharebesi'nin gazileri, Garp aleminin asırlar boyunca istihsal edemediği bir neticeyi, biri mutavassıt, biri kabulcü, iki şahıs marifetiyle devşirivermiştir...
40 - Gizli Yahudi Kurmaylar emrindeki Avrupa politikası, şu ince döviz düsturla ifade olunabilir: Yabancı medeniyeleri Garba özendirip kendi kendilerinden uzaklaştırmak; böylece onların, başkalarını kendilerine benzetmesi tehlikesine mani olmak; maksat yerine gelince de gerçek terakkinin işte bu olduğu medihleriyle pohpohlamak; ve mukabil millî cereyanları irtica, gerilik damgası altında suçlandırmak... Garbın işte bu planı, bir Yahudi buluşuyla arzettiğimiz şekilde işlemiş ve sene 1923'ten itibaren sular, işbu noktadan akmaya başlamıştır... Yarının tarihçisi bu hakikati görecektir!
Jasha Heifetz'in sevdiği bis'lerden olan, fırlatıp atıverirmişcesine staccato'larla çalınan 7.Kapris 6/8'lik ölçüde, dengeli (Posato) tempodadır... Soru-cevap gibi başlar, bir barkarol havasında kemanın ulaşabileceği tüm alanlarda gezinir, sonra virtüoz kadanslara dönüşür...
8.Kapris, 4/4'lük ölçüde, görkemli (Maestoso) tempoda, gösterişli girer, bir etüd havasında gelişir, ama beşli aralıklarla işlenen polifonisiyle de seçkinleşir...
9.Kapris 2/4'lük ölçüde, parlak Mi Majör tonda, sinyallerle başladığı için 'Av' adı verilmiştir... Liszt bu etkili kaprisi de piyanoya uygulamıştır...
10.Kapris'te ilginç kaprisli ezgi hemen sunulur; tonalite değişiklikleri ve geliştirimde uçarcasına bir staccato ile biraz daha kolaycadır...
3/4'lük ölçüde ve Do Majör tonundaki 11.Kapris, 3/4'lük ölçüde, soylu ezgisiyle Bach'ı anımsatarak ağırca (Andante) başlar; çok hızlı (Presto) kısımda ise çabuk tel değişimleri gerektiren zorluklarla, doğaçlama bir konçerto benzeri inişli-çıkışlı pasajlarla gelişir...
Sol el parmakları için büyük açıklıklar gerektiren, keman için zor La bemol Majör tonalitede, karmaşık yapıdaki 12.Kapris de bir etüd biçiminde, çabuk (Allegro) şekilde gelişir; peslere çok ender çıkar...
canlı cenaze
20.12.2009 - 19:00Aliye Akkılınç - Pencereden Kar Geliyor...
şıpsevdi
16.12.2009 - 17:16Son aşkımı canlandıran en tatlı emelsin
Bir hande-i sevda gibi bin zevke bedelsin
Ettikçe tebessüm akıyor nur-u letâfet
Halinde de var başka edâ başka zerafet
Mecliste de tenhada da her yerde güzelsin...
hiç bitmesin denilen anlar
15.12.2009 - 19:55Petula Clark - My Love...
cebren
14.12.2009 - 23:14Nancy Sinatra - These Boots Are Made for Walking...
Tarihe not düşme
12.12.2009 - 21:00Music from the Court of Frederick the Great - Collegium Musicum 90 (Simon Standage)
film replikleri
08.12.2009 - 20:57- It may seem odd for me to use your language but it's purely a question of faith... You see, once upon a time, we loved each other... We parted and I threw my life away because I didn't care to bargain for love with words... I haven't changed since then and neither has he...
(Shanghai Express)
acemi balık
04.12.2009 - 21:14...
Sıkıntıları, endişeleri, alışkanlıkları, huyları ve zevkleri hemen hemen aynı olan dört arkadaş; şair Rodolfo, ressam Marcello, filozof Colline ve müzikçi Schaunard Monmartre'da eski bir evin çatı katında oturmaktadırlar... Perde açıldığı zaman camları buzlarla kaplı fakir döşeli bir çatı arası görülür... Ressam Marcello titreyerek 'Kızıldenizi Geçiş' adlı tablosunu bitirmeye çalışmakta, şair Rodolfo soğuktan morarmış parmaklarıyla oyununu yazmaktadır... Marcello odadaki son tahta eşya olan iskemleyi de belki günlerden beri yanmayan ocağa atmak isterse de Rodolfo oyununun perde perde yakılmasının daha doğru olacağını söyleyerek yerinden kalkar... İki arkadaşın zarif bir resitatif tekniğiyle işlenmiş diyaloğuna orkestra ritmik, renkli buluşlarla eşlik etmektedir... İçeri filozof Colline girer ve Noel gecesine rağmen veresiye alışveriş ettikleri bakkalın kapalı olduğunu üzüntüyle bildirir... Kurtuluşu müjdelemek müzikçi Schaunard'a kısmet olmuştur... Üç gün önce garip tabiatlı bir İngilizin papağanına şarkı dersi vermek için angaje olmuş, parayı çabuk almak için flört ettiği hizmetçi kızın yardımıyla hayvanı zehirlemiş, ders parasına kavuşmuştur... Cebi para, elleri yiyecek ve şarapla doludur, ayrıca odun da getirmiştir... Yemeği çatıda yiyip Noel'i Momus kahvesinde kutlayacaklardır... Dört arkadaş neşeyle ocağı yakıp sofrayı kurarlarken ev sahibi Benoit girer... İki aydır biriken kira borçlarını istemeye gelmiştir... Dostlar adamı bir kızla gördüklerini, eğer borcu istemekte devam ederse karısına haber vereceklerini söyleyerek kahkahalar arasında kapı dışarı ederler... Arık Café Momus'e gitmemek için bir sebep kalmamıştır... Üç arkadaş çıkarlar... Rodolfo dergiye yazacağı kısa bir makaleyi bitirmek üzere geri alır... Yazısını tamamlamak üzereyken kapı çalınır, şair açar... Kapıda fakir giyimli, soluk benizli güzel bir kız durmaktadır... Şamdanı sönmüştür, delikanlı kendi şamdanından mumu yakar... Fakat kızın güzelliği karşısında şaşırmıştır... Gitmesi için kapıyı açınca şamdan tekrar söner, kız telâşla anahtarını düşürür... Her iki genç karanlıkta anahtarı aramaya koyulurlar, bir aralık Rodolfo'nun eli kızın elini bulur, genç şair duygularını: 'Bu küçük el ne kadar soğuk.' cümlesiyle anlatmaya koyulur (Che gelida manina) . İçeri vuran ay ışığı her ikisini de büyülemiş gibidir... Bu defa Mimi içli şarkısıyla kendisini tanıtır, yoksul ve zavallı hayatını açıklar (Mi chiamano Mimi) . Hikâyesi basit ve kısadır... Dışardan üç arkadaşın sesi duyulur, Rodolfo'yu beklemekte, sabırsızlanarak marş ritmiyle 'Momus, Momus' diye bağırmaktadırlar... İlk bakışta birbirlerine âşık olan gençler ay ışığı altında kendilerini unutmuşlardır... Kemanların tatlı melodisi, arpın su damlalarına benzeyen tınıları eşliğinde beraberce aşk şarkısına başlarlar (O soave fanciulla) . Kolkola kapıdan çıkarlarken perde iner...
...
teknikler ve mistikler
02.12.2009 - 15:46No.5 - Les collines D'Anacapri (Anacapri Tepeleri) : Si Majör tonda, 12/16'lık (=2/4'lük) ölçüde, çok ılımlı (Très modéré) tempoda başlayan parçada, hem gerilimli, hem sakin anlarla Napoli körfezinden alışılmış İtalyan ezgileri canlandırılır... Ancak önce parlak tarantella, sakin orta bölmede ise sanki mandolinle çalınan bir serenad ince alay ve şiirsellikle yansıtılır... En zor prelüdlerden biri olan bu parça aşırı tizlikteki parıltılarla sona erer...
içimizdeki hüzün devi
01.12.2009 - 23:13Canteloube - Bailero...
kuantumlaşma
01.12.2009 - 21:09Cindy Lauper - Time after Time...
film replikleri
30.11.2009 - 21:04- 'True love is to be two, and yet one... A man and...'
- 'A man and a woman blended as angels, heaven itself...' That's Victor Hugo... He stole that...
(The Shop Around the Corner)
Evde Kalmış
30.11.2009 - 20:59'I Know Where I'm Going! ' (1945)
Michael Powell
Emeric Pressburger
kült film
24.11.2009 - 19:06'The Strange Love of Martha Ivers' (1946)
Lewis Milestone
cebren
21.11.2009 - 20:27M.I.A. - Paper Planes...
ilham kaynağı olmak
21.11.2009 - 20:20'The Witches' (1990)
Nicolas Roeg
zodiac
19.11.2009 - 18:22No More Mr. Nice Guy...
tarihi sözler
17.11.2009 - 19:00- Paranın, sermayenin, emeğin ne derseniz deyin asla dini, milleti, ırkı, vatanı olmaz.
Rte
rejim
17.11.2009 - 18:38DOMUZ GRİBİ AŞISI GERÇEĞİ
Şimdiye kadar üç firma üretim yapmış:
GlaxoSmithKilne firmasının Pandemrix, adlı aşısı
Baxter International’ ın H1N1 aşısı
Her ikisinin de henüz lisansı yok... Avrupa ilaçlar kuruluşu tarafından onaylanmamış...
Novartis tarafından üretilen Influenza A (H1N1) 2009 Monovalent
Amerika’nın bazı eyaletlerinde zorunlu aşılamaya karşı tepkiler artıyor... Aşılardan ölümler meydana gelmekte... İngiltere, ülkesinde kesinlikle böyle bir uygulama yapmayacağını söylüyor... Diğer ülkelerdede durum farklı değil...
Bu aşılar yapıldıgı takdirde:
- Guillain-Barre sendromu
- Vaskülit
- Felç
- Anafilaktik şok ve ölüme neden olabileceği duyuruluyor
Ayrıca Novartis firmasının geliştirdiği ilacın yan etkilerini Novartisin kendi laboratuvar sonuçlarından okuyabilirsiniz.
ŞİMDİ OLAYI İSTERSENİZ TÜRKÇE KONUŞALIM
1 - DOMUZ GRİBİ AŞISINDA DOMUZ KANI VAR
2 - BU AŞININ İÇİNDE KISIRLIK YARATAN YAN ETKİ VAR
3 - BU AŞININ İÇİNDE İNSANIN GENETİK YAPISINI BOZAN MADDELER VAR
4 - BU AŞININ İÇİNDE DÜNYADA BİR NUMARALI KANSOROJEN MADDE ÖZELLİĞİ TAŞIYAN FORMALDEHİT BULUNUYOR... YANİ AMERİKADA YASAKLI OLAN AVRUPADA YASAKLI OLAN BİR MADDE... (AMERİKA'DA BU AŞIYI VURULAN VATANDAŞ DEVLETE DAVA AÇMIŞ)
ŞİMDİ İŞİN SOSYOLOJİK BOYUTU
1 - ALMANYADA HÜKÜMET YETKİLİLERİ BÜROKRASİ KESİMİ CİVASIZ AŞIYI KULLANIRKEN, HALKA CİVALI AŞI KULLANACAKLAR. BU HABER ALMANYA'DA DUYULUNCA HALK AYAKLANDI - ÜLKEMİZE GELEN İLK PARTİ AŞI (500.000 AŞI) CİVALI HABERİNİZ VAR MI?
2 - KUŞ GRİBİ HASTALIĞININ İLACI OLAN TAMİFULU İLACININ FİRMA SAHİBİ Donald Rumsfeld (Amerika'nın 3. etkili adamı) idi VE 2 MİLYAR DOLAR KAZANDI... ŞİMDİ BU HASTALIĞIN İLACI OLAN FİRMALARIN HEPSİNİN YAHUDİ FİRMASI OLDUĞUNU BİLİYOR MUSUNUZ?
3 - TÜRKİYEDE CİDDİ OLMAMASINA RAĞMEN SÖZDE BİR KAÇ İLDE ESKİLERİN AJAN LAWRENCELERİ GİBİ ÜLKEMİZE SOKULAN SÖZDE SANAL HASTALIK İLE HALKI KANDIRAN BU ÜLKE YÖNETİCİLERİ, HABERLERDE YAPILAN DOMUZ GRİBİ HABERLERİ İLE HALKI PSİKOLOJİK OLARAK BASKI ALTINA ALIP KENDİLERİNCE ALINACAK 43 MİLYON AŞININ YANİ 1 MİLYAR DOLARLIK AŞININ BAHANESİNİ OLUŞTURDUKLARINI BİLİYOR MUSUNUZ?
4 - HİÇBİR ÜLKEDE, HATTA ÖLÜMLERİN YAŞANDIĞI ÜLKELERDE BİLE ÜLKE HALİNDE BU KADAR AŞI TALEBİ OLMAZKEN NEDEN TÜRKİYE KOBAY ÜLKE OLARAK DENENİYOR...
Domuz gribi aşısını ilk kullanacak olan ülke Türkiye yani kobay...
5 - DOMUZ GRİBİ HASTALIĞININ KENDİ KENDİNE OLUŞABİLECEK BİR EVRESİ OLMAYAN HASTALIK OLDUĞUNU BİLİYOR MUSUNUZ? YANİ ÖZEL LABARATUARDA ÖZEL HAZIRLANMASI GEREKEN BİR HASTALIK OLDUĞUNU BİLİYOR MUSUNUZ?
“75 yaşındaki virüs uzmanı Adrian Gibbs, `Yaptığım incelemede bu virüsün bir laboratuardan çıkmış olma olasılığını çok yüksek olarak buldum`dedi.”
ŞİMDİ ASIL DÜŞÜNÜLMESİ GEREKEN ŞEY
1 - İSRAİLİN TEVRATTA ARMEGEDDON SAVAŞI YAPILACAK VE SADECE 144.000 KİŞİ KALACAK DİYOR... BU SAVAŞ İLLA SİLAHLA OLACAK BİR SAVAŞ OLMADIĞINI DÜŞÜNDÜĞÜMÜZDE... BU SALGIN HASTALIKLARIN HEPSİ LABARATUAR DA HAZIRLANAN HASTALIK OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜĞÜMÜZDE VE İLAÇ FİRMALARININ HEPSİNİN YAHUDİ KURULUŞ OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜĞÜMÜZDE, SİZCE SONUÇ NE ÇIKIYOR?
2 - HACCA GİDECEKLERE BU AŞI VURULACAKMIŞ... ŞİMDİ HACI ADAYLARINA, DİYANETE SORUYORUZ... HARAMLA TEDAVİ OLUNMAZ HADİSİ ŞERİFİ VARKEN VE DOMUZ GRİBİ AŞISININ İÇİNDE DOMUZ KANI VARKEN, BU AŞIYI ALAN HACI ADAYLARININ HACCININ KABULÜ VE SAĞLIĞI NASIL HİÇE ATILABİLİR?
Yakın bir zamana kadar, DNA, içine girilmez bir alandı... Ama bugün çok net biliyoruz ki, genetik sarmallar rahat açılabiliyor ve istenildiği gibi kromozom dizilişine eklemeler, çıkarmalar yapılabiliyor...
Genetik yapısıyla oynanmış gıdalar, doğrudan genetik yapıyla ilintilenen aşılar, tıpkı bilgisayarımıza şu veya bu şekilde giren virüs programları gibi, kendini sistemle entegre eden programlarla pekala insan genini değiştirebiliyor, yapısını bozabiliyor ve hatta yavaş yavaş ölümüne yol açabiliyor...
Dolayısıyla, bugün pratikte yapılmasa da, kanatlı atların, insan formunda hayvanların, domuzlaştırılmış varlıkların, yarı maymun yarı insan yaratıkların ortaya çıkması an meselesidir... Çünkü bunun mümkün olabileceği artık biliniyor... Yapılmıyorsa sebebi; İsrail’deki din adamlarının gücü, Hıristiyan ruhanilerinin ahlaki istinat duvarlarıdır...
Yakında, insan beden malzemelerinin üretildiği laboratuarlardan söz edilirse şaşmayın... Bunların dini ve hukuki boyutları yıllardır tartışılıyor... Hızla o yöne doğru gidiyoruz... Bunun için şeytan da elinden gelini yapıyor... Dünyadaki sürgün hayatı bir an önce bitsin diye, saklı ve gizli telkinlerle insanlığı yıkıma sürüklüyor... Siyasi tabirle insanları kışkırtarak, “tanrıyı kıyamete zorluyor”
İşte domuzlaştırma operasyonu da bu çalışmalardaki son merhaledir... Bu kadar açıklamanın hülasasına gelince:
Biliyorsunuz son olarak Domuz Gribi diye bir hastalık gündemde... Ve tabii aşısı da dünyada haysiyet sahibi bilim adamlarından aşıya ciddi tepkiler var... ‘Bu aşı, bir hastalığı yok etmek için üretilmedi, aksine insanlığa yeni bir hastalık taşımak için üretildi.’ diyorlar...
Hayır, sizi temin ederim bu aşı sadece hastalık getirmiyor, transgenetik ‘terminatör genler’ de içeriyor... İnsan tabiatını yavaş yavaş meshedecek ve onu başka bir varlığa dönüştürecek genler...
Beni şaşırtan ve kahreden ise, Türkiye’nin, Sağlık Bakanımızın eliyle bu belaya sürüklenmesidir... Bu belayı insanlığın başına biz sarmışız gibi, aşı uygulamasında pilot bölge yapıldık... Efendim bilmem kaç milyon insan risk altındaymış da aşı yapılmazsa bilmem kaç bin insan ölecekmiş de... İnsaf be, insaf! Allahtan korkun! Bu işlere hangi mantık ve vicdan ile bakıyorsunuz?
Bu nasıl bir panik böyle? Yoksa birileri bu ülkeye girip virüsü serpti de bizim haberimiz mi yok...
Ben açık söylüyorum, bu kadar açık ikaz ve uyarılara rağmen aşı dayatılacak olursa bu millete ihanet edilmiş olur! Florası, genetiği temiz, hala insan varlıkların yaşadığı Anadolu’ya işgalden beter bir darbe indirir... Düşünün bu toprakları, tohumları, damızlıkları... Tahıl öldü, çeltik öldü, meyve öldü hayvan öldü... Arı öldü, bal öldü... Karpuz öldü, kavun öldü, buğday öldü...
Bir zamanlar da nüfus planlaması adı altında bu milleti kısırlaştıracak aşılar yaptılar... Ve bugün biliyoruz ki, Türkiye’de kısırlık son on yılda yüzde 27 oranında artmış durumda...
Ben bu konuda yazacak belki de son insanım... Lütfen hamiyet sahipleri ortaya çıksınlar ve şu meseleyi millete izah etsinler... Özellikle aşılarla, genlerin nasıl tahrip edilebileceği konusunda insanları aydınlatsınlar... Çoğu Siyonist baronlara ait olan ilaç fabrikalarını zengin edeceğiz diye, milletin kanıyla geniyle oynatmayalım!
...
neşter
17.11.2009 - 18:38'Iluminacja' (1973)
Krzysztof Zanussi
gizli özne
17.11.2009 - 18:2320 - Hayim Naum isimli müthiş şahıs, aslen Manisa'lıdır korkunç bir Yahudi dehasına mâliktir, bir aralık Paris'te de hahambaşılık etmiştir... Şimdi de Mısır'da bulunması (1949) , İslâmî esaslar bakımından gittikçe bozulmaya yüz tutan Mısır'ın belirttiği vaziyet ve hedefi pek güzel ifşa eder...
21 - İşte bu Hayim Naum, Yahudilik Genelkurmayınca idare edilen kapitalizma ve emperyalizma dünyasında Türkler lehinde vaazlar (!) vermeğe koyularak, işe, Türkiye'yi müstakil hale getirdikten sonra içinden yıktırmak maksadıyla ilk defa Amerika'da başlamıştır... Fakat Türkiye ve bütün İslâm âlemi dahil, bundan hiç kimse şüpheye düşmemiş üstelik derin bir minnet duygusuna kapılmış, bu hareketi meleklere mahsus bir şefkat tecellisi gibi ayakta alkışlanmıştır...
22 - Hahambaşı Hayim Naum, Amerika'ya hareketinden evvel, Beyoğlu'nda, Tünel'in yukarısında BENEBERİT isimli Mason karargâhında, tam bir Yahudi genelkurmayı olan bu yerde, Alber Karasu, Nesim Mazilya, dişçi Sami Könzberg, fotoğrafçı Vaynberg gibi, Türkiye'deki gizli Yahudilik hükümetini temsil ve teşkil eden insanlara karşı şöyle demiştir: 'Gayelerimizin üçü de istihsal olunmuştur. İşte Anadolu'da millî bir Türk mukavemeti peydahlanmış ve ilk neticeyi almış bulunuyor. Bu hareketin başındaki zat, bizim şahsî fikir ve temayüllerini tanıdığımız bir kimsedir. Son derece ileri görüşlü, ananeye zıt kafalı bir zattır. Ruhunda Garp medeniyetine karşı çözülmez rabıta ukdeleri vardır. Fevkalâ tesir ve telkin kabiliyetindedir. Türk milleti gibi uysal bir kütleye her türlü yenilikleri sindirecek bir şef olmak kabiliyeti, yalnız bu zattadır. İşte bizim de planımızı, şimdi, bu müstesna kabiliyet ve istidatları vadeden zata, İslâm birlik ve şuurunu çözdürmek olmalıdır. Bu an, Türkiye'de din hakimiyet ve timsalini yıktırmak için bulunmaz tarihî fırsat dakikasıdır.'
Azâsını teker teker saydığımız ve biri rejimin alayiş fotoğrafçılığını, öbürü de rejim şefi dişçiliğini yapan iki malûm şahısla beraber Yahudi meclisi, bu fikirlere tamamen iştirak etmiş, aralarında gerekli bütün planlar tesbit olunmuş ve bunun üzerinedir ki, Hayim Naum isimli şahsa Amerika seferi düşmüştür... Fakat hadiseden, tertibattan, görüşülen şeylerden ve alınan kararlardan hiç kimsenin, hatta bahis mevzu büyük zatın da haberi olmamıştır... Böylece Hayim Naum bir gölge gibi sinsi, vapura bindiği gibi Amerika'ya doğru çekip gitmiştir...
23 - Hayim Naum, herşeyden evvel Amerika'daki Yahudilik merkezleriyle temas edip bunların mütalâa, tasvip ve himayesini temin ettikten sonra, daha evvel bildirdiğimiz, Türkiye lehindeki konferanslar serisine geçmiştir... Ve işte bu harikulâde melekhaslet (!) ve Türk dostu (!) zatın beklenmedik propagandaları üzerinedir ki, Hayim Naum ismi, Türk matbuatının minnet ve şükranla baş köşesine geçirilmeye başlanmıştır...
24 - Hayim Naum, Amerika'da işini bitirir bitirmez, plan icabı, hemen Londra'ya geçti ve aynı propagandaya orada da devam etti... Fakat iş, kuru bir propaganda ile bitecek soydan değildi... Propaganda, ancak zemini hazırlayabilirdi... Bu zemine atılacak temel için bir devlet eli lazımdı... Hayim Naum ise bu devlet elini, daha planının en başında hesaba katmıştı...
25 - Hayim Naum, Londra'da derhal Lord Curzon ile temas aradı ve temin etti... O zamanki İngiliz politikasının nazımı mevkiinde bulunan bu Lord, nesebinin bir tarafıyla Yahudi idi... Hahambaşı, davayı aynen kabul etmek için bütün şartlara mâlik bulunan Lord'u, ancak Türkiye'ye bazı ıvazlar vermek ve istiklâlini kabul etmek mukabilinde ona İslâmiyete arka döndürtmenin mümkün olacağı mevzuunda ikna etti... Böylece Türkiye'de, İslâm alemi üzerinde nüfuz ve ehemmiyet ifade edecek hiçbir vasıf kalmayacaktı... Hayim Naum, İngiliz Lorduna, milyarlarca sterling ve yüzbinlerce insan feda ederek elde edilemeyecek bir kazancı, basit ve bedava bir formülle takdim ediyordu... Hayim Naum'un son sözü şu oldu: 'Türkiye'nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz; onlara, ben, İslâmiyet temsilciliğini attırmayı kabul ve taahhüt ediyorum! '
26 - İleride, ileri bir müverrihin en ince noktalarına kadar teyit edeceği ve kaynakların en emininden devşirdiğimiz bu bilgiye ilaveten kaydedelim: Lord Curzon, Hahambaşı'nın bu teklifi karşısında o kadar heyecana düştü ki, bir İngiliz politikacısına yakışmayacak bir tarzda hislerini belli eden bir taşkınlık gösterdi, elini hararetle uzatıp teklifi kabul ve Hayim Naum'u tebrik etti...
27 - Bunun üzerine Hayim Naum derhal koşar adımla Lozan yolunu tuttu... İsmet Paşa Lozan'dadır ve o güne kadar hemen her devletle anlaşmış olduğu halde bir türlü İngilizlerle anlaşmanın çaresini bulamamıştır... Şüphesizdir ki, Ankara'yla beraber, hiçbir tertipten haberdar değildir...
28 - Hayim Naum derhal İsmet Paşa ile bir konuşma yaptı ve onunla, geceleyin, geç vakitlere kadar beraber kaldı... Son derece nazik, gizli ve hileli bir dil kullanan Hahambaşı, teklifini, Türk Murahhaslar Heyeti Reis'ine mümkün olduğu kadar zehirsiz ve yumuşak şekilde bildirdi... Heyet reisi (İnönü) , hayretler içinde, bu teklif ve telkine şu cevabı verdi: 'Meseleyi Ankara'ya bildirip mütalâa ve direktifleri aldıktan sonra size cevap verebilirim.'
29 - Ankara'daki devlet ve hükümet başı, haberi alır almaz, derhal Hayim Naum'un Ankara'ya gelmesi talimatını gönderdi...
30 - Hahambaşı hemen Türkiye yolunu tuttu... Amerika'da giriştiği propagandalar muktezası olarak, büyük ve son derece sempatik bir Türk dostu tavrını almayı unutmamıştı...
31 - Hayim Naum'un davaya verdiği ehemmiyet derecesini düşünün ki, kendisi aile efradına fevkalâde düşkün bir kimse olduğu ve ailesi Haydarpaşa taraflarında oturduğu halde bunca hasrete rağmen onlara bir 'Nasılsınız? ' bile dememiş, Sirkeci Garı'nda trene atlamış ve dosdoğru Ankara'yı boylamıştır...
32 - Lozan'da İsmet Paşa, maiyetinden birine, bir gece evvel Hahambaşı'nın kendisine geldiğini ve şu, şu, şu tekliflerde bulunduğunu anlatıyor ve o zatla Paşa arasında, aşağıdaki konuşma geçiyor:
- Yahu, bu kerata bize İslâmî temsilciliğimizi kaldırtmak istiyor!
- Hiç olacak şey mi bu?
- Vallahi öyle.
- Ya ne olacak şimdi?
- Ankara'ya yazdım; bakalım ne cevap verecekler?
33 - Hayim Naum Ankara'da bir gece kalıp derhal İstanbul'a dönüyor ve Ankara'dan aldığı talimatı hamil olarak Lozan'a damlıyor...
34 - Gerisi malûm... Lozan'daki Türk Murahhaslar Heyeti, resmen imzaladıkları muahede hükümleriyle, hiç de böyle, bütün bir tarih ve hayata bedel fedakârlık ifadesinde bulunmadıkları ve sadece dürüst bir anlaşmaya imzalarını atmak vaziyetinde oldukları halde, birdenbire aradan her maniin kalktığını ve anlaşmanın imkân safhasına girdiğini görüyorlar...
35 - Fakat zahir yüzüyle pek iyi tanıdığımız Lozan Muahedesi, ta Ankara'daki kulis arkasından bu şekilde idare olunuyor; ve bu kulis anlaşmasından Lozan'daki Heyet ve Reisi her türlü mesuliyet payına uzak kalıyor... Zirâ hükümleri dürüst olan muahedeyi imzalayan onlar, mukabil teminatın merkezi ise başkalarıdır...
36 - Hayim Naum, o gün bugün, bir daha Türkiye'ye dönmemiştir... Yeni istikamet ve davalar peşinde başka iklimlere ulaşmış, Mısır Hahambaşılığı'na geçmiştir...
37 - Hayim Naum'un derhal Türkiye'den uzaklaşmasını, belki bir gün işin içyüzü sezilir de dinine ve milliyetine bağlı bir Türk'ün tecavüzüne uğrar diye korkusuna atfedenler de vardır...
38 - Fakat bizce bu uzaklaşmadan gaye, Türkiye davasının hallolunmuş bulunduğuna ve günden güne de biraz daha hallolunacağına dair itimattan başka birşey değildir...
39 - Böylece Aziz Türk Vatanı, dış dünya ile iç dünyayı tagallüp altına alanlar arasındaki karşılıklı ve hiçbir tavassuta ihtiyaç bırakmayacak kadar emin gaye birliği yüzünden, sistemli ve yavaş yavaş aslî kaynağından uzaklaştırılmış; Mohaç Meydan Muharebesi'nin gazileri, Garp aleminin asırlar boyunca istihsal edemediği bir neticeyi, biri mutavassıt, biri kabulcü, iki şahıs marifetiyle devşirivermiştir...
40 - Gizli Yahudi Kurmaylar emrindeki Avrupa politikası, şu ince döviz düsturla ifade olunabilir: Yabancı medeniyeleri Garba özendirip kendi kendilerinden uzaklaştırmak; böylece onların, başkalarını kendilerine benzetmesi tehlikesine mani olmak; maksat yerine gelince de gerçek terakkinin işte bu olduğu medihleriyle pohpohlamak; ve mukabil millî cereyanları irtica, gerilik damgası altında suçlandırmak... Garbın işte bu planı, bir Yahudi buluşuyla arzettiğimiz şekilde işlemiş ve sene 1923'ten itibaren sular, işbu noktadan akmaya başlamıştır... Yarının tarihçisi bu hakikati görecektir!
NFK
Derdimi seviyorum
13.11.2009 - 19:54Giacomo Carissimi - Cosi Volete...
film replikleri
13.11.2009 - 19:52- What's that bum playing? Bartók?
- No, he's just out of tune...
- It's modern at any rate...
(Le signe du lion)
aynı düzen farklı zaman
13.11.2009 - 19:51Goldberg Variations Played on the Accordion - Mika Vayrynen
karanlık enerji
13.11.2009 - 19:49Jasha Heifetz'in sevdiği bis'lerden olan, fırlatıp atıverirmişcesine staccato'larla çalınan 7.Kapris 6/8'lik ölçüde, dengeli (Posato) tempodadır... Soru-cevap gibi başlar, bir barkarol havasında kemanın ulaşabileceği tüm alanlarda gezinir, sonra virtüoz kadanslara dönüşür...
8.Kapris, 4/4'lük ölçüde, görkemli (Maestoso) tempoda, gösterişli girer, bir etüd havasında gelişir, ama beşli aralıklarla işlenen polifonisiyle de seçkinleşir...
9.Kapris 2/4'lük ölçüde, parlak Mi Majör tonda, sinyallerle başladığı için 'Av' adı verilmiştir... Liszt bu etkili kaprisi de piyanoya uygulamıştır...
10.Kapris'te ilginç kaprisli ezgi hemen sunulur; tonalite değişiklikleri ve geliştirimde uçarcasına bir staccato ile biraz daha kolaycadır...
3/4'lük ölçüde ve Do Majör tonundaki 11.Kapris, 3/4'lük ölçüde, soylu ezgisiyle Bach'ı anımsatarak ağırca (Andante) başlar; çok hızlı (Presto) kısımda ise çabuk tel değişimleri gerektiren zorluklarla, doğaçlama bir konçerto benzeri inişli-çıkışlı pasajlarla gelişir...
Sol el parmakları için büyük açıklıklar gerektiren, keman için zor La bemol Majör tonalitede, karmaşık yapıdaki 12.Kapris de bir etüd biçiminde, çabuk (Allegro) şekilde gelişir; peslere çok ender çıkar...
Toplam 3989 mesaj bulundu