Geniş bir kültüre sahip olan ve her türlü yeni gelişimi olumlu karşılayan, ancak dogmatizme (dini inanç bağlılığına) ve yoğun sistemleşmeye karşı olduğu için yalnız, tek başına ve bağımsız kalan Dutilleux'nün temel kaygılarından biri, belleğe gerek duyulan müzik vurgularının düzenlenmesi, onun 'Ainsi la Nuit' (Böylece Gece) adını verdiği dörtlüsünde de belirgindir... Sık sık 'Gecenin Şairi' olarak da adlandırılan Dutilleux atmosferdeki gece seslerini tremolo, glissando, ponticello gibi uygulamaları tizler (gökyüzü) ve baslar (yeryüzü) arasında kullanır... Ama onun geceleri Debussy ve Bartok'tan çok Schönberg'i anımsatır, ancak gecenin değişimi yerine gecenin karanlığı irdelenir... Dörtlüyü oluşturan iki-üç dakikalık yedi parça da bir süit değil, anıların bir labirenti, yürekten katılımlar ve demeçlerdir... Ayrıca bu labirenti ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci bölümlerin başında yer alan Parantez'ler (Parenthèse) bağlar... Aynı ismi taşıyan kısımlar da birbirine benzemez, aksine karşıt karakterdedir... Dutilleux'nün, kuartet türünün uzun tarihsel geçmişine paralel olarak tasarladığı bu eserin çalgı yazımı ise Beethoven ve Viyana ekolünün izlerini taşır... Ancak erken döneminde de gözettiği tını zenginliğiyle yoğurduğu armonik bilinç yanında, en dikkat ettiği şeylerden biri de eser bölümlerinin 'tek' sayıda olmasıdır...
Dutilleux'nün tek sayıda yedi bölümlü olarak 1971-76 arasında, Koussevitzky Vakfı'nın siparişi üzerine Juilliard Kuartet için bestelediği bu dörtlüde de aynı özellikler izlenir... İlk kez Paris'te Parrenin Kuartet tarafından 6 Ocak 1977'de yorumlanan 'Ainsi la Nuit' hakkında besteci şunları anlatıyor: 'O zamana kadar bir dörtlü için hiç yazmamıştım... Benim için yeni olan bu türe kendimi alıştırabilmek için, ön çalışma sayılabilecek küçük parçalar bestelemeye başladım... Bunlar, aralarında gerçek bir bağ olmayan, birbirinden kopuk fragmanlardı... Bu etüdlerden yola çıkarak, dörtlünün son biçimindeki yedi bölüm arasına parantezler koyarak bir bağ oluşturmaya çalıştım... Bu parantezler çoğu kez kısa, ancak organik rolleri açısından çok önemlidir; ayrıca hem daha önceki, hem de daha sonrakileri anımsatmak için gereklidir ve her biri de bir işaret noktasıdır...'
Böylece bu küçük yedi parça arasında bağ kurularak bir bütün haline getirilen eser - Litanies I'den sonraki çok kısa ara dışında - hiç ara verilmeden çalınır... Ainsi la Nuit (Böylece gece) başlığından da anlaşılacağı gibi dörtlüde her şey bir gece görünümüne - noktürn havasına - bürünür... Bu da, biraz empresyonist bölümler halinde sonuçlanır... Her bölümün başlığı da bunu açıkça ortaya koyar:
2. Bölüm 3/4'lük ölçüde, Re minör tonda ve ağırca (Andante) tempodadır... Bu bölümde trompet ile yaylı çalgılar susar... Flüt, obua ve solo keman sürekli bas eşliğinde yumuşak ve melankolik ezgiyi elejik bir şarkı gibi duyurur ve birbirlerine iletirler... Burada kemanın birinci mezürde sunduğu temayı, ikişer mezür ara ile obua ve flütün duyurması şiirsel bir ortam yaratır... 'Mannheim iç çekişi' olarak tanımlanan bu geciktirmeyi bir müzik yazarı, 'bir kafes içindeki üç kuşun titrek kanat çırpışları'na benzetir...
Yetiştirme yurdundan, olimpiyat madalyasına uzandığı güne kadar olan zorlu yolda büyük engelleri aştığını ifade eden Sibel Özkan, 'Kürsüye çıktığımda dünyalar benim oldu' dedi...
'Gümüş' kızımız Sibel
Pekin’de Türkiye’ye ilk madalyayı bayanlar halterde ikincilik kürsüsüne çıkarak kazandıran Sibel Özkan, amacının olimpiyat şampiyonluğu olduğunu söyledi... 48 kiloda koparmada '88', silkmede '111' kiloluk kaldırışlarla toplamda '199' kiloya ulaşarak gümüş madalya kazanan Özkan dün Pekin’in tarihi ve turistik mekanlarından Cennet Tapınağı’nı gezdi...
Adeta rüya alemindeydi... Bir ara daldı... Gözü derinliklere gitti... Belki de yaşamının en mutlu günü gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçti... Sibel Özkan o duygusal anı 'Taipeli kaldırsaydı, her şey bitmiş olacaktı... O kaldırışı yaparken ben düşürmesi için Allah’a yalvarıyordum... Kürsüye çıktığımda dünyalar benim oldu' diye anlattı... Cennet Tapınağı bir dilek noktası... Sibel orada 2012 Olimpiyatları’nda altın madalya diledi, şöyle devam etti:
'Haltere aslında isteyerek başlamamıştım... Annem ve babam boşandığı için 6 yaşından beri yetiştirme yurdunda kaldım... Burada 'Süreyya Horasanlı' hocam tarafından bu spora teşvik edildim... Halterin ne olduğunu bile bilmiyordum... Bir baktım kilonun altındayım...
'Kilolarla konuşurum'
İşte halterle ilk tanışıklığım böyle oldu... Kilolar arttıkça halteri de sevmeye başladım... Antrenmanlarda kilolarla konuşurum... Barın önünde ’Bugün beni mutlu edebilir misin? ’ diye sorular sorarım... Yapamadığım zamanlar bazen de kızarım ama onu kesinlikle yere atmam... Hatanın bende olduğunu düşünürüm... ’Neden bunu bana yapıyorsun? ’ diye sitem ederim... Açıkça söylemek gerekirse buraya gelirken antrenörüm ve yakın arkadaşlarım hariç kimse benden umutlu değildi... Ama zoru başardım... İlginç karşılanabilir ama ben tasavvuf müziği ile rap dinlerim...
Yarış günü benim yeniden doğduğum gündü... Pekin’den aldığım gümüş madalyayı ülkeme hediye ediyorum... Ortamım, insanların bana yaklaşımı çok değişti... Burada Çinlilerin imza almak, birlikte fotoğraf çektirmek ve bana dokunma istekleri mutluluk veriyor... Kişiliğimde ise hiç değişiklik olmadı... Yarıştan önce Sibel neyse şimdi de o... Bir fazlam var... Olimpiyat madalyam...'
Doping yapan sporcu değildir
'ÇİN halkından' büyük ilgi gördüğünü ifade eden Sibel, 'Benden imza almak ve fotoğraf çektirmek istiyorlar... Bu büyük mutluluk' dedi... Genç sporcu halterdeki doping skandallarının gün geçtikçe azaldığını da ifade ederken, 'Bunu yapan zaten sporcu değildir... Doping kendine güveni olmayan tek çareyi bunda arayan sporcuların kullandıkları bir zehirdir... Halter gün geçtikçe berraklaşıyor, temizleniyor, bembeyaz, pırıl pırıl oluyor' diye konuştu...
vehmin saltanatı
28.09.2010 - 21:11'John Q' (2002)
Nick Cassavetes
şiirsel
28.09.2010 - 21:07'Snijeg' (2008)
Aida Begic
neşter
27.09.2010 - 21:00'Zerkalo - Ayna' (1975)
Andrei Tarkovsky
vehmin saltanatı
27.09.2010 - 20:52Isaiah Rider (12.3.1971
zodiac
25.09.2010 - 21:37Private Lives...
İllerin eski isimleri
25.09.2010 - 21:35René Magritte - 'La Durée poignardée' (1938)
Satranç Dünyası
25.09.2010 - 21:31...
Geniş bir kültüre sahip olan ve her türlü yeni gelişimi olumlu karşılayan, ancak dogmatizme (dini inanç bağlılığına) ve yoğun sistemleşmeye karşı olduğu için yalnız, tek başına ve bağımsız kalan Dutilleux'nün temel kaygılarından biri, belleğe gerek duyulan müzik vurgularının düzenlenmesi, onun 'Ainsi la Nuit' (Böylece Gece) adını verdiği dörtlüsünde de belirgindir... Sık sık 'Gecenin Şairi' olarak da adlandırılan Dutilleux atmosferdeki gece seslerini tremolo, glissando, ponticello gibi uygulamaları tizler (gökyüzü) ve baslar (yeryüzü) arasında kullanır... Ama onun geceleri Debussy ve Bartok'tan çok Schönberg'i anımsatır, ancak gecenin değişimi yerine gecenin karanlığı irdelenir... Dörtlüyü oluşturan iki-üç dakikalık yedi parça da bir süit değil, anıların bir labirenti, yürekten katılımlar ve demeçlerdir... Ayrıca bu labirenti ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci bölümlerin başında yer alan Parantez'ler (Parenthèse) bağlar... Aynı ismi taşıyan kısımlar da birbirine benzemez, aksine karşıt karakterdedir... Dutilleux'nün, kuartet türünün uzun tarihsel geçmişine paralel olarak tasarladığı bu eserin çalgı yazımı ise Beethoven ve Viyana ekolünün izlerini taşır... Ancak erken döneminde de gözettiği tını zenginliğiyle yoğurduğu armonik bilinç yanında, en dikkat ettiği şeylerden biri de eser bölümlerinin 'tek' sayıda olmasıdır...
Dutilleux'nün tek sayıda yedi bölümlü olarak 1971-76 arasında, Koussevitzky Vakfı'nın siparişi üzerine Juilliard Kuartet için bestelediği bu dörtlüde de aynı özellikler izlenir... İlk kez Paris'te Parrenin Kuartet tarafından 6 Ocak 1977'de yorumlanan 'Ainsi la Nuit' hakkında besteci şunları anlatıyor: 'O zamana kadar bir dörtlü için hiç yazmamıştım... Benim için yeni olan bu türe kendimi alıştırabilmek için, ön çalışma sayılabilecek küçük parçalar bestelemeye başladım... Bunlar, aralarında gerçek bir bağ olmayan, birbirinden kopuk fragmanlardı... Bu etüdlerden yola çıkarak, dörtlünün son biçimindeki yedi bölüm arasına parantezler koyarak bir bağ oluşturmaya çalıştım... Bu parantezler çoğu kez kısa, ancak organik rolleri açısından çok önemlidir; ayrıca hem daha önceki, hem de daha sonrakileri anımsatmak için gereklidir ve her biri de bir işaret noktasıdır...'
Böylece bu küçük yedi parça arasında bağ kurularak bir bütün haline getirilen eser - Litanies I'den sonraki çok kısa ara dışında - hiç ara verilmeden çalınır... Ainsi la Nuit (Böylece gece) başlığından da anlaşılacağı gibi dörtlüde her şey bir gece görünümüne - noktürn havasına - bürünür... Bu da, biraz empresyonist bölümler halinde sonuçlanır... Her bölümün başlığı da bunu açıkça ortaya koyar:
1 - Nocturne (Noktürn - Gece müziği)
2 - Miroir d'espace (Zamanın aynası)
3 - Litanies I
4 - Litanies II
5 - Nocturne II
6 - Constellations (Takım yıldızlar)
7 - Temps suspendu (Askıda kalan zaman)
...
vehmin saltanatı
24.09.2010 - 21:52Cem Karaca - Kahya Yahya...
Night of the Living Dead
24.09.2010 - 21:21Blackbird...
sükûnet
24.09.2010 - 21:17...
2. Bölüm 3/4'lük ölçüde, Re minör tonda ve ağırca (Andante) tempodadır... Bu bölümde trompet ile yaylı çalgılar susar... Flüt, obua ve solo keman sürekli bas eşliğinde yumuşak ve melankolik ezgiyi elejik bir şarkı gibi duyurur ve birbirlerine iletirler... Burada kemanın birinci mezürde sunduğu temayı, ikişer mezür ara ile obua ve flütün duyurması şiirsel bir ortam yaratır... 'Mannheim iç çekişi' olarak tanımlanan bu geciktirmeyi bir müzik yazarı, 'bir kafes içindeki üç kuşun titrek kanat çırpışları'na benzetir...
...
Johann Pachelbel
23.09.2010 - 21:05- I was Pandora...
(Little Black Book)
ilham kaynağı olmak
23.09.2010 - 21:04Maxwell's Silver Hammer...
kendime not
22.09.2010 - 21:47- Operation Flavius: The Special Air Service fatally shoot three unarmed 'Irish Republican Army' members in Gibraltar...
7.3.1988
vehmin saltanatı
22.09.2010 - 21:34'China Gate - Çin Seddi' (1957)
Samuel Fuller
neşter
22.09.2010 - 21:28...
'O gün yeniden doğdum'
'11 Ağustos' 2008
Yetiştirme yurdundan, olimpiyat madalyasına uzandığı güne kadar olan zorlu yolda büyük engelleri aştığını ifade eden Sibel Özkan, 'Kürsüye çıktığımda dünyalar benim oldu' dedi...
'Gümüş' kızımız Sibel
Pekin’de Türkiye’ye ilk madalyayı bayanlar halterde ikincilik kürsüsüne çıkarak kazandıran Sibel Özkan, amacının olimpiyat şampiyonluğu olduğunu söyledi... 48 kiloda koparmada '88', silkmede '111' kiloluk kaldırışlarla toplamda '199' kiloya ulaşarak gümüş madalya kazanan Özkan dün Pekin’in tarihi ve turistik mekanlarından Cennet Tapınağı’nı gezdi...
Adeta rüya alemindeydi... Bir ara daldı... Gözü derinliklere gitti... Belki de yaşamının en mutlu günü gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçti... Sibel Özkan o duygusal anı 'Taipeli kaldırsaydı, her şey bitmiş olacaktı... O kaldırışı yaparken ben düşürmesi için Allah’a yalvarıyordum... Kürsüye çıktığımda dünyalar benim oldu' diye anlattı... Cennet Tapınağı bir dilek noktası... Sibel orada 2012 Olimpiyatları’nda altın madalya diledi, şöyle devam etti:
'Haltere aslında isteyerek başlamamıştım... Annem ve babam boşandığı için 6 yaşından beri yetiştirme yurdunda kaldım... Burada 'Süreyya Horasanlı' hocam tarafından bu spora teşvik edildim... Halterin ne olduğunu bile bilmiyordum... Bir baktım kilonun altındayım...
'Kilolarla konuşurum'
İşte halterle ilk tanışıklığım böyle oldu... Kilolar arttıkça halteri de sevmeye başladım... Antrenmanlarda kilolarla konuşurum... Barın önünde ’Bugün beni mutlu edebilir misin? ’ diye sorular sorarım... Yapamadığım zamanlar bazen de kızarım ama onu kesinlikle yere atmam... Hatanın bende olduğunu düşünürüm... ’Neden bunu bana yapıyorsun? ’ diye sitem ederim... Açıkça söylemek gerekirse buraya gelirken antrenörüm ve yakın arkadaşlarım hariç kimse benden umutlu değildi... Ama zoru başardım... İlginç karşılanabilir ama ben tasavvuf müziği ile rap dinlerim...
Yarış günü benim yeniden doğduğum gündü... Pekin’den aldığım gümüş madalyayı ülkeme hediye ediyorum... Ortamım, insanların bana yaklaşımı çok değişti... Burada Çinlilerin imza almak, birlikte fotoğraf çektirmek ve bana dokunma istekleri mutluluk veriyor... Kişiliğimde ise hiç değişiklik olmadı... Yarıştan önce Sibel neyse şimdi de o... Bir fazlam var... Olimpiyat madalyam...'
Doping yapan sporcu değildir
'ÇİN halkından' büyük ilgi gördüğünü ifade eden Sibel, 'Benden imza almak ve fotoğraf çektirmek istiyorlar... Bu büyük mutluluk' dedi... Genç sporcu halterdeki doping skandallarının gün geçtikçe azaldığını da ifade ederken, 'Bunu yapan zaten sporcu değildir... Doping kendine güveni olmayan tek çareyi bunda arayan sporcuların kullandıkları bir zehirdir... Halter gün geçtikçe berraklaşıyor, temizleniyor, bembeyaz, pırıl pırıl oluyor' diye konuştu...
...
İllerin eski isimleri
22.09.2010 - 21:21Marguerite Duras (1914 - 3.3.1996) 'Cebelitarık Denizcisi'
acemi balık
22.09.2010 - 21:18'Princes et princesses' (2000)
Michel Ocelot
film replikleri
22.09.2010 - 21:14- The Yanks have colonised our subconscious...
(Im Lauf der Zeit)
teraî
21.09.2010 - 21:51'Roman Candles' (1966)
John Waters
neşter
21.09.2010 - 21:44Edmund Callis Berkeley (1909 - 7.3.1988)
'Computers: Their Operation and Applications' (1956)
'A Guide to Mathematics for the Intelligent Nonmathematician' (1966)
selaset
18.09.2010 - 21:54Rachel Barton - Violin Concertos by Black Composers...
vehmin saltanatı
18.09.2010 - 21:46'Jennifer's Shadow - Kuzgun' (2004)
Daniel de la Vega
Pablo Parés
sistemi okumak
17.09.2010 - 21:57MOZART - The Symphonies - Charles Mackerras...
kült film
17.09.2010 - 21:55'The Falcon and the Snowman' (1985)
John Schlesinger
Toplam 3989 mesaj bulundu