Hatırla maziyi mesudu sen de ben gibi yan
Tulua bak beni yad et guruba bak beni an
Unutmadım seni ömrümde bir dakika inan
Tulua bak beni yad et guruba bak beni an...
Baharda bu yıl bir melal var hüzün gibi
Bülbülde ses gülde renk açmaz olmuş, neden?
Gönülde sarı bir hicran var yüzün gibi,
Bülbülde ses gülde renk açmaz olmuş, neden?
Kaldı yollarda bu şeb aşıkının dideleri
Anlaşıldı yok imiş sende sadakat eseri
Dilpesendim bu mudur ehl-i vefanın hüneri
Anlaşıldı yok imiş sende sadakat eseri...
Yalnızlar sevmek ister,ağlayansa gülmek
Benim alınyazımsa ne yazık terk edilmek
Çocuklar çiçek sever,kadınlar çocuk özler
Gülmeyi bilmedi hiç buğulu gözler...
Zannım bu ki cana beni kurban edeceksin
Verdim sana can işte ne ferman edeceksin
Derdim büyüdü dilde ne derman edeceksin
Verdim sana can işte ne ferman edeceksin...
Burada karşı karşıya olduğumuz, büyük Öteki’nin İradesi’nin saf aracı konumunu benimsemeye yönelik, tam anlamıyla sapkın tavırdır: Bu benim sorumluluğumda değil, aslında bunları yapan ben değilim, ben sadece daha yüksek bir Tarihsel Zorunluluğun aracıyım... Bu konumun müstehcen jouissance’ı, yaptığım şeyden sorumlu tutulamayacağımı düşünmemden kaynaklanır, bundan sorumlu tutulamayacağımın, sadece Öteki’nin İradesi’ne boyun eğmekte olduğumun tamamıyla bilincinde olarak ötekilere acı verebilmek ne güzel... Kant ahlakının yasakladığı tam da budur... Sadist sapkının konumu bu sorunun yanıtıdır: Özne, sadece “nesnel”, dışarıdan kendisine yüklenen bir zorunluluğu yerine getiriyorsa, nasıl suçlu sayılabilir? Bu “nesnel zorunluluğu” öznel olarak yüklenerek, kendine yüklenen [ödevden] haz duyarak... Demek ki, en radikal haliyle Kant ahlakı “sadist” değildir, aksine öznenin Sadeçı bir infazcı konumunu yüklenmesini yasaklayan tam da bu ahlaktır... Böylece Lacan yine de son bir dönüş yaparak, “Sade Kant’ın hakikatidir” tezini çürütür... Lacan’ın, Kant’la Sade arasındaki özsel bağlantıyı ilk kez geliştirdiği seminerin aynı zamanda ayrıntılı bir Antigone okuması içermesi bir rastlantı değildir, Lacan burada, örtük hakikat olarak Sadeçı sapkınlık tuzağından kurtulmayı başaran bir ahlak ediminin anahatlarını çizer... Antigone, ağabeyinin uygun bir şekilde gömülmesine yönelik koşulsuz buyruğa uymakta ısrar ederek, onu küçük düşüren, sadist infazcı tarafından dile getirilen bir emre uymamayı tercih eder... Öyleyse Lacan’ın Psikanaliz Etiği üzerine seminerlerinin temel çabası, özellikle Kant avec Sade kısırdöngüsünü kırmaktır... Bu nasıl mümkün olabilir? Ancak – Kant’la karşıtlık içinde – arzulama yetisinin kendisinin “patolojik” olmadığını öne sürmekle... Kısacası, bir “saf arzunun eleştirisine” duyulan gereksinimi dile getirir... Arzulama kapasitemizi tamamen “patolojik” olarak gören Kant’a (çünkü defalarca altını çizdiği gibi, empirik bir nesne ve bu nesnenin öznede yol açtığı haz arasında hiçbir a priori bağ yoktur) karşılık, Lacan bir “saf arzu yetisi” olduğunu öne sürer, çünkü arzunun patolojik olmayan, a priori bir nesnesi-nedeni vardır... Buradaki nesne elbette, Lacan’ın objet petit a ismini verdiği türden bir nesnedir...
Çeviren: Ali Kaftan
Notlar
1 Lacan, Jacques, Le séminaire, Livre VII: L’éthique de la psychanalyse, Paris, Seuil, 1986, VI. bölüm.
2 Lacan, J., “Kant avec Sade”, Écrits, Paris, Seuil, 1966, s. 765-790.
3 Kant, Immanuel, Critique of Practical Reason, New York, Macmillan, 1993, s. 30.
4 “[...] eğer, Kant’ın öne sürdüğü gibi, tüm patolojik çıkarlarımızı bir kenara bırakmamızı ve ölümümüzü kabullenmemizi sağlayan, ahlak yasasından başka bir şey olamazsa, o zaman bunu hayatıyla ödeyeceğini bile bile geceyi bir kadının yanında geçiren birinin durumu da, ahlak yasasının konusudur...” Alenka Zupancic, “The Subject of the Law”, Cogito and the Unconscious, yay. haz. Slavoj Zizek, Durham, Duke UP 1998, s. 89.
5 Kant’la Sade arasındaki bağlantının, ilkinin yapıtının doğasından kaynaklandığının en açık kanıtı elbette Kant’ın (reddettiği) “şeytani kötülük”, başka bir deyişle herhangi bir “patolojik” nedenle değil de, ilke olarak, sadece kötülük olsun diye yapılan Kötülük fikridir... Kant’ın, evrensel bir maksim düzeyine yükselen (ve dolayısıyla etik bir ilke haline gelen) bu Kötülük fikrini kullanmasının tek nedeni, insanların bu derecede bir çürüme içine girmelerinin mümkün olmadığını öne sürerek, hemen bu fikri reddetmektir; ancak Kant’ın bu reddine karşılık olarak biz de Sade’ın tüm yapıtının, tam da kötülüğün bir koşulsuz (“kategorik”) buyruk derecesine yükseltilmesine dayandığını vurgulamalıyız, değil mi? Bu noktanın daha ayrıntılı bir incelemesi için bkz. Slavoj Zizek, The Indivisible Remainder, London, Verso 1996, II. Bölüm.
6 Butler, Judith, The Psychic Life of Power, Stanford, Stanford University Press 1997, s. 28–29.
7 David-Menard, Monique, Les constructions de l'universel, Paris, PUF 1997.
8 Du Pré, Hilary ve Piers, A Genius in the Family, An Intimate Memoir of Jacqueline du Pré, Londra, Chatto and Windus,1997.
9 Alenka Zupancic, a.g.y., aynı zamanda Bernard Baas, Le désir pur, Louvain, Peeters 1992.
10 Kant ahlakının bu önemli özelliğinin ayrıntılı bir incelemesi için bkz. Slavoj Zizek, The Indivisible Remainder, Londra, Verso 1996, II. bölüm.
'...kriz ne zaman biter asla tarih veremem...Geçen hafta G-20 toplantısına katıldım...35 merkez bankası başkanı ile konuştum...FED Başkanı Bernanke'ye 'Sizdeki kriz ne zaman düzelecek? 6 ay,1-2 yıl...Tarih verebilir misiniz? ' diye soruldu... 'Tarih veremiyorum' dedi...Hedge fonlarda çarpan etkisi bin ile ifade ediliyor...Şu ana kadar likidite sorunu gibi görünen bu olayın piyasalarda ciddi iflaslara dönüşüp dönüşmeyeceği konusunda endişeler devam ediyor...Alman Merkez Bankası Başkanı Axel Weber, 'Şu andaki dalgalanma bir şey değil.Önümüzdeki günlerde dalga daha da fazla olacak' görüşünde...Hatta Almanya'da yerel yönetimlerin ihraç ettiği kağıtların tahtası kapatılmış...Almanya'da da ABD'deki benzer kaygılar oluşmuş durumda...Dalgalanma daha şiddetli olabilir...ABD'deki krizin henüz ortalarına geldik...Bir bu kadar daha dönem var demek ki...'
Rüzgar söylüyor şimdi o yerlerde bizim eski şarkımızı
Vaz geç söyleme artık hatırlatma mazideki aşkımızı
Bir kış günüydü başladı o hazin macerası ömrümüzün
Vaz geç söyleme artık hatırlatma mazideki aşkımızı...
Sevmiyorum seni artık gözlerimi geri ver
Yalanmış yeminlerin hep sözlerimi geri ver
İsyanı tanımazdım ben seni sevmeden önce
O en mahzun o en mahcup yüzlerimi geri ver...
'...sana söyleyecek pek çok şeyim var; bitmez tükenmez bir sohbete öyle susadım ki! Kimi zaman sözcükleri bulamıyorum,belirgin düşünceler gelmiyor aklıma -düş kurar gibi yazıyorum bu akşam- verilip alınacak sonsuz bir zenginliğin hemen hemen ezici heyecanını taşıyorum sadece...'
before sunset / gün batmadan
04.01.2008 - 20:24Hatırla maziyi mesudu sen de ben gibi yan
Tulua bak beni yad et guruba bak beni an
Unutmadım seni ömrümde bir dakika inan
Tulua bak beni yad et guruba bak beni an...
bitmeyen bekleyişler
04.01.2008 - 20:19Ateş-i suzan-ı firkat yaktı cism ü canımı
Bir harap abade döndürdü dil-i viranımı
Neyle teskin eyleyim bu dide-i giryanımı
Çünkü aldırdım elimden sevgili cananımı
Ağla çeşmim ağla durma gitti elden nazlı yar
Çağla ey eşk-i terim çağla misal-i cuy-i bar...
Hüzünlü Bahçe
04.01.2008 - 20:13Baharda bu yıl bir melal var hüzün gibi
Bülbülde ses gülde renk açmaz olmuş, neden?
Gönülde sarı bir hicran var yüzün gibi,
Bülbülde ses gülde renk açmaz olmuş, neden?
(21.08.2007 17:09)
sadakatsiz/unfaithful
04.01.2008 - 20:08Kaldı yollarda bu şeb aşıkının dideleri
Anlaşıldı yok imiş sende sadakat eseri
Dilpesendim bu mudur ehl-i vefanın hüneri
Anlaşıldı yok imiş sende sadakat eseri...
spagetti wester
04.01.2008 - 20:06bkz: kültür nakli
renksiz
31.12.2007 - 21:27Wilhelm Kempff - Sonatas, Ballades, Scherzo, Impromtus, Barcarolle Chopin (DECCA)
şiirsel
31.12.2007 - 21:24'Dekalog'
Krzysztof Kieslowski
film replikleri
31.12.2007 - 21:18-I never told you I was anything but what I am...You just wanted to imagine I was...That's why I left you...
(Out of the Past)
Hüzünlü Bahçe
31.12.2007 - 21:03Yalnızlar sevmek ister,ağlayansa gülmek
Benim alınyazımsa ne yazık terk edilmek
Çocuklar çiçek sever,kadınlar çocuk özler
Gülmeyi bilmedi hiç buğulu gözler...
Herkes sevdiğini öldürür
31.12.2007 - 20:52Zannım bu ki cana beni kurban edeceksin
Verdim sana can işte ne ferman edeceksin
Derdim büyüdü dilde ne derman edeceksin
Verdim sana can işte ne ferman edeceksin...
MS(Multipl Skleroz)
31.12.2007 - 20:49Burada karşı karşıya olduğumuz, büyük Öteki’nin İradesi’nin saf aracı konumunu benimsemeye yönelik, tam anlamıyla sapkın tavırdır: Bu benim sorumluluğumda değil, aslında bunları yapan ben değilim, ben sadece daha yüksek bir Tarihsel Zorunluluğun aracıyım... Bu konumun müstehcen jouissance’ı, yaptığım şeyden sorumlu tutulamayacağımı düşünmemden kaynaklanır, bundan sorumlu tutulamayacağımın, sadece Öteki’nin İradesi’ne boyun eğmekte olduğumun tamamıyla bilincinde olarak ötekilere acı verebilmek ne güzel... Kant ahlakının yasakladığı tam da budur... Sadist sapkının konumu bu sorunun yanıtıdır: Özne, sadece “nesnel”, dışarıdan kendisine yüklenen bir zorunluluğu yerine getiriyorsa, nasıl suçlu sayılabilir? Bu “nesnel zorunluluğu” öznel olarak yüklenerek, kendine yüklenen [ödevden] haz duyarak... Demek ki, en radikal haliyle Kant ahlakı “sadist” değildir, aksine öznenin Sadeçı bir infazcı konumunu yüklenmesini yasaklayan tam da bu ahlaktır... Böylece Lacan yine de son bir dönüş yaparak, “Sade Kant’ın hakikatidir” tezini çürütür... Lacan’ın, Kant’la Sade arasındaki özsel bağlantıyı ilk kez geliştirdiği seminerin aynı zamanda ayrıntılı bir Antigone okuması içermesi bir rastlantı değildir, Lacan burada, örtük hakikat olarak Sadeçı sapkınlık tuzağından kurtulmayı başaran bir ahlak ediminin anahatlarını çizer... Antigone, ağabeyinin uygun bir şekilde gömülmesine yönelik koşulsuz buyruğa uymakta ısrar ederek, onu küçük düşüren, sadist infazcı tarafından dile getirilen bir emre uymamayı tercih eder... Öyleyse Lacan’ın Psikanaliz Etiği üzerine seminerlerinin temel çabası, özellikle Kant avec Sade kısırdöngüsünü kırmaktır... Bu nasıl mümkün olabilir? Ancak – Kant’la karşıtlık içinde – arzulama yetisinin kendisinin “patolojik” olmadığını öne sürmekle... Kısacası, bir “saf arzunun eleştirisine” duyulan gereksinimi dile getirir... Arzulama kapasitemizi tamamen “patolojik” olarak gören Kant’a (çünkü defalarca altını çizdiği gibi, empirik bir nesne ve bu nesnenin öznede yol açtığı haz arasında hiçbir a priori bağ yoktur) karşılık, Lacan bir “saf arzu yetisi” olduğunu öne sürer, çünkü arzunun patolojik olmayan, a priori bir nesnesi-nedeni vardır... Buradaki nesne elbette, Lacan’ın objet petit a ismini verdiği türden bir nesnedir...
Çeviren: Ali Kaftan
Notlar
1 Lacan, Jacques, Le séminaire, Livre VII: L’éthique de la psychanalyse, Paris, Seuil, 1986, VI. bölüm.
2 Lacan, J., “Kant avec Sade”, Écrits, Paris, Seuil, 1966, s. 765-790.
3 Kant, Immanuel, Critique of Practical Reason, New York, Macmillan, 1993, s. 30.
4 “[...] eğer, Kant’ın öne sürdüğü gibi, tüm patolojik çıkarlarımızı bir kenara bırakmamızı ve ölümümüzü kabullenmemizi sağlayan, ahlak yasasından başka bir şey olamazsa, o zaman bunu hayatıyla ödeyeceğini bile bile geceyi bir kadının yanında geçiren birinin durumu da, ahlak yasasının konusudur...” Alenka Zupancic, “The Subject of the Law”, Cogito and the Unconscious, yay. haz. Slavoj Zizek, Durham, Duke UP 1998, s. 89.
5 Kant’la Sade arasındaki bağlantının, ilkinin yapıtının doğasından kaynaklandığının en açık kanıtı elbette Kant’ın (reddettiği) “şeytani kötülük”, başka bir deyişle herhangi bir “patolojik” nedenle değil de, ilke olarak, sadece kötülük olsun diye yapılan Kötülük fikridir... Kant’ın, evrensel bir maksim düzeyine yükselen (ve dolayısıyla etik bir ilke haline gelen) bu Kötülük fikrini kullanmasının tek nedeni, insanların bu derecede bir çürüme içine girmelerinin mümkün olmadığını öne sürerek, hemen bu fikri reddetmektir; ancak Kant’ın bu reddine karşılık olarak biz de Sade’ın tüm yapıtının, tam da kötülüğün bir koşulsuz (“kategorik”) buyruk derecesine yükseltilmesine dayandığını vurgulamalıyız, değil mi? Bu noktanın daha ayrıntılı bir incelemesi için bkz. Slavoj Zizek, The Indivisible Remainder, London, Verso 1996, II. Bölüm.
6 Butler, Judith, The Psychic Life of Power, Stanford, Stanford University Press 1997, s. 28–29.
7 David-Menard, Monique, Les constructions de l'universel, Paris, PUF 1997.
8 Du Pré, Hilary ve Piers, A Genius in the Family, An Intimate Memoir of Jacqueline du Pré, Londra, Chatto and Windus,1997.
9 Alenka Zupancic, a.g.y., aynı zamanda Bernard Baas, Le désir pur, Louvain, Peeters 1992.
10 Kant ahlakının bu önemli özelliğinin ayrıntılı bir incelemesi için bkz. Slavoj Zizek, The Indivisible Remainder, Londra, Verso 1996, II. bölüm.
maziden biri
31.12.2007 - 20:47Samson François - Chopin Piano Works
geçiş
31.12.2007 - 20:42'...kriz ne zaman biter asla tarih veremem...Geçen hafta G-20 toplantısına katıldım...35 merkez bankası başkanı ile konuştum...FED Başkanı Bernanke'ye 'Sizdeki kriz ne zaman düzelecek? 6 ay,1-2 yıl...Tarih verebilir misiniz? ' diye soruldu... 'Tarih veremiyorum' dedi...Hedge fonlarda çarpan etkisi bin ile ifade ediliyor...Şu ana kadar likidite sorunu gibi görünen bu olayın piyasalarda ciddi iflaslara dönüşüp dönüşmeyeceği konusunda endişeler devam ediyor...Alman Merkez Bankası Başkanı Axel Weber, 'Şu andaki dalgalanma bir şey değil.Önümüzdeki günlerde dalga daha da fazla olacak' görüşünde...Hatta Almanya'da yerel yönetimlerin ihraç ettiği kağıtların tahtası kapatılmış...Almanya'da da ABD'deki benzer kaygılar oluşmuş durumda...Dalgalanma daha şiddetli olabilir...ABD'deki krizin henüz ortalarına geldik...Bir bu kadar daha dönem var demek ki...'
Eskidendi Çok Eskiden...
31.12.2007 - 20:41Chopin - Etudes Op.10-25 (Backhaus)
before sunset / gün batmadan
28.12.2007 - 21:23Rüzgar söylüyor şimdi o yerlerde bizim eski şarkımızı
Vaz geç söyleme artık hatırlatma mazideki aşkımızı
Bir kış günüydü başladı o hazin macerası ömrümüzün
Vaz geç söyleme artık hatırlatma mazideki aşkımızı...
sadakatsiz/unfaithful
28.12.2007 - 21:21Sevmiyorum seni artık gözlerimi geri ver
Yalanmış yeminlerin hep sözlerimi geri ver
İsyanı tanımazdım ben seni sevmeden önce
O en mahzun o en mahcup yüzlerimi geri ver...
aşk mektupları
28.12.2007 - 21:20Mendilimin dört ucu
Turuncudur turuncu
O yardan mektup gelmiş
Almak boynumun borcu
Ayakkabım var benim
Altları delik delik
Kaynatama zor geldi
Beş tane beşibirlik...
Yazılmamış Mektuplar
28.12.2007 - 21:09'...sana söyleyecek pek çok şeyim var; bitmez tükenmez bir sohbete öyle susadım ki! Kimi zaman sözcükleri bulamıyorum,belirgin düşünceler gelmiyor aklıma -düş kurar gibi yazıyorum bu akşam- verilip alınacak sonsuz bir zenginliğin hemen hemen ezici heyecanını taşıyorum sadece...'
before sunset / gün batmadan
28.12.2007 - 21:06Unutulmaz adınla dudakta kal sevgilim
Hatıran yeter bana uzakta kal sevgilim
Sakın güneş doğmasın şafakta kal sevgilim
Hatıran yeter bana uzakta kal sevgilim...
ne yapmalı ne etmeli
28.12.2007 - 20:59Ritorna Vincitor!
matrix
28.12.2007 - 20:58Ligeti...
Oda Konçertosu...
Corrente...
bitmeyen bekleyişler
28.12.2007 - 20:50Mendil aldım bir deste
Beni anamdan iste
Eğer anam vermezse
Son cevap benden iste
Arabalar yan yana
Ben istemem kaynana
Eller yarim dedikçe
Bakarım yana yana...
kalıtım
28.12.2007 - 20:46'...ne kadar da annesine benziyor...'
eksik bir şey
28.12.2007 - 20:44Beethoven - Complete Piano Sonatas - Emil Gilels - DG
Toplam 3989 mesaj bulundu