Tebe-i Tâbiîn neslinden Abdullah ibn Mübarek hazretleri anlatıyor:
Hacca gidiyordum. Irak-Suriye topraklarından geçerken yalnız bir kadına rastladım.
Selâm verdim; selâmımı
“Söz olarak Rahîm bir Rabden selâm sözüdür onların duyacağı” (Yâ-Sîn: 58) âyetiyle aldı.
“Buralarda ne yapıyorsun? ” diye sordum.
“Allah kimi yoldan çıkarmışsa, ona yol bulduracak yoktur” (A’râf: 186) âyetini okudu. Anladım ki, yolunu kaybetmiş.
Nereye gittiğini sordum “Bir gece kulunu Mescid-i Haram’dan alıp Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah’ı tesbih ederim” (İsrâ: 1) âyetiyle karşılık verdi. Anladım ki, geçtiğimiz hacc mevsiminde haccını tamamlamış, Kudüs’e gidiyor.
“Ne zamandan beri böyle yolunu kaybettin? ” dedim.
“Tam üç gece (yani üç gündür) ” (Meryem: 10) dedi.
Yiyecek verme teklifinde bulundum.
“Sonra orucunuzu gün batıncaya kadar tamamlayın” (Bakara: 187) âyetini okudu.
“İyi de Ramazan’da değiliz” dedim.
“Kim Allah için nafile bir hayır yaparsa, Allah her hayrın karşılığını verendir, her şeyi hakkıyla bilendir” (Bakara: 158) âyetiyle cevap verdi.
“Yolculukta oruç açılabilir” dedim.
“Ama orucu tutarsanız, bu hakkınızda daha hayırlıdır” (Bakara: 184) âyetini okudu.
Niye benim gibi konuşmadığını sordum.
“Ağzından tek bir söz bile çıkmasın ki, yanında onu gözleyen ve o sözü kaydetmeye hazır bir gözcü bulunmamış olsun” (Qâf: 18) dedi.
“Kimlerdensin? ” diye sordum.
“Bu konuda bilgin yok (ailemi söylesem de tanımazsın) . Sonra göz de, kalb de (görmeden, kesin bilgiye dayalı olmadan verdiğin her hükümden) sorumludur” (İsrâ: 36) âyetiyle cevap verdi.
“Hata ettim, hakkını helâl et! ” dedim.
“Bugün size kınama yok. Allah, sizi bağışlasın” (Yusuf: 92) dedi.
Deveme bindirip kafilesine ulaştırma teklifinde bulundum.
“Hayır adına ne işlerseniz Allah onu bilir” (Bakara: 215) âyetiyle mukabele etti.
Devemi yanına getirdim. Binecekken,
“Mü’min erkeklere söyle, bakışlarını sakınsınlar” (Nûr: 30) âyetini okudu.
Gözlerimi çevirdim; binecekken deve ürküp kaçtı, bu arada elbisesi az yırtıldı.
“Başınıza musibet olarak ne gelirse, bu bizzat işleyip, onu hak etmeniz sebebiyledir” (Şûrâ: 30) âyetini mırıldandı.
“Sabret, deveyi bağlayayım! ” dedim.
“Bu hususta Süleyman’ı anlayışlı ve daha isabetli davranır kıldık” (Enbiyâ: 79) âyetini okuyarak, devemi yönlendirme konusunda benim daha başarılı olduğumu kasdetti.
Deveye bindi ve
“Bunu bize baş eğdiren Allah’ı tesbih ederim; yoksa bunu biz başaramazdık. Ve sonunda şüphesiz Rabbimize döneceğiz! ” (Zuhruf: 13-14) âyetlerini okudu.
“Haydi! ” diye deveyi hızlandırdım.
“Yürüyüşünde (ve davranışlarında) vakur ol ve sesini yükseltme. Seslerin en çirkini, (bağıran) eşeğin sesidir! ” (Lokman: 19) mukabelesinde bulundu.
Yürürken şiir okumaya başladım.
“Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun! ” (Müzzemmil: 20) dedi.
“Şiir okumak haram değil ki! ” dedim.
“Bu hususu ancak gerçek idrak ve basiret sahipleri düşünüp anlar! ” (Bakara: 269) cevabını verdi.
Bir süre gittik; sonra evli olup olmadığını sordum.
“Ey iman edenler! Cevabı verildiğinde sizi üzecek meselelerden sormayın! ” (Mâide: 101) âyetini okudu.
Derken kafilesine ulaştık ve “Kafile içinde kimsen var mı? ” dedim.
“Mal ve evlât dünya hayatının süsüdür! ” (Kehf: 46) dedi.
Anladım ki, evlâdı var. İsimlerini sordum.
“Allah İbrahim’i dost edindi; Allah Musa ile konuştu; Ey Yahya, Kitab’a kuvvetle tutun! ” (Nisâ: 125, 164; Meryem: 12) âyetlerini okudu.
“Ey İbrahim, ey Musa, ey İsa! ” diye kafileye seslendim. Nur yüzlü üç genç “Buyur! ” diye çıkageldi. Onlara para verip,
“Bununla içinizden birini şehre yollayın! Yemeklerin helâl ve temiz olanına baksın ve size bir yiyecek getirsin. Dikkatli davransın! ” (Kehf: 19) dedi.
Yiyecek gelince bana,
“Geçmiş günlerinizde yaptıklarınızın karşılığında şimdi afiyetle yiyip için! ” (Hâqqa: 24) dedi.
Çocuklara, “Annenizin bu durumunu bana söylemezseniz bu yemekten yemem! ” dedim. “Annemiz” dediler, “Ağzından Cenab-ı Allah’ın gazabını çekecek yanlış bir söz çıkar korkusuyla 40 yıldır böyle sadece Kur’an’la konuşur.”
Kırıldım aşk'a ama onun haberi yok!
Biliyorum, konuşacak bir şeyimiz kalmadı, paylaşacak hiçbir şeyimiz yok ortada. Yine de yüreğimden, gücümün yettiği yere kadar sana sesleniyorum, seninle konuşuyorum. Bugün sana olan kırgınlığımı rafa kaldırdım, sevgimi aldım avuçlarımın arasına, ona sığınıyorum. Cümlelerimi kısalttım, kelimelerim buruk, gülüşlerim istenmeyen evlat dudaklarımda. Bir ihtimal gelişine sığındığımı fark ettiysem de, engel olmadım gurursuz ama umutlu ve sabırlı hasretine. Anlık hayaller anlık mutluluklara gebe kalıyor..bugün gönlümü hoş tutmak istiyorum...imkansız olan her rüyaya inanasım geliyor. Bir çocuk gibi, isteklerimi bastıramıyorum. Çalmayan telefonuma elim gidiyor, sana hala bende olduğunu ısrarla yazmaya çalışıyorum. Bende olan seni hiç kırmadım, değiştirmedim ve hep korudum desem de, sendeki benin nasıl olduğunu, gülüp gülmediğini, anlamsız bir sıkıntıyla merak ediyorum. İçimdeki güzelliğine inanıp inanmamanı artık umursamıyorum..!
Bulutlar yağmurunu toprakla öpüştürebilseydi bugün, bana o verdiğin ama tutmadığın sözünü sahiplenerek, dans edebilirdim ıslaklığıma aldırmadan. Ki aslında ıslanan sadece yüreğim olurdu, bedenim değil...Üşüyorum, bu üşüme yalnızlığımdan geliyor ve sarıyor her tarafımı. Tutunabileceğim hiçbir güzellik yok, hatırlamaktan usanmayacağım anılarım dışında. Isınabilmek için onlara sarılıyorum. Anlamsız ve cevapsız sorular hınzırca sırıtıyor, ben görmemeye çalışıyorum.
Düşler uzak gibi görünüyordu ama yakındı. Belki de görmeyi istemek gerekiyordu. Gözlerini aç desem kapatacaksın ama kapatma gözlerini..! Biliyorum levrekler derinlerde ve dalgalı denizlerde yaşar. Levrekler uzak bir düş gibi zor yakalanır. Ama sen becerirsin düşleri yakalamayı, derinlere dalmayı, uzaklara kavuşmayı..Sahi, becerebilir misin..?
Kendime bir demet papatya aldım ama bakmadım falıma. Gözlerimi gelişlere verdim, gözlerimdeki hüzün bile seni özlemiş, kafayı bulunca itiraf etti sonunda. Düşüncelerim gururlu, hayallerim ve sevdam değil. Gelseydin; kendimi unutup sana akacaktım, susturacaktım içindeki isyanı, kavgaların ortasında bir güneş gibi doğup ısıtacaktım yüreğini, sevinçten ağlayacaktım bu defa, mutluyken hemen sarhoş oluşum gibi, dokunacaktım, kusacaktım birikmişliğimi, hasretimi ama gelmedin, gelmezdin, gelmeye hiç de niyetin yoktu aslında. Kendimi kandırdığımı anladığımda, ağlıyordum...
Eskiden kimi şarkıların ne kadar anlamlı olduğunu düşünürken, şimdi ayrılığın ardından çalınan her şarkı umutsuzluğumu ve sevgimi anlatıyormuş gibi geliyor. Sevdiğim ne çok şarkı varmış, bunu senin gidişin gösterdi bana. Her şarkıda sen varsın, her yerde, her gördüğüm insanda, denizde, gecede, uykumda...Nasıl beceriyorsun her yerde olabilmeyi. Bu bir marifetse eğer, niye benim yanımda değilsin ki...?
Göz yaşlarım asilliğini yitiriyor ve yenik düşüyorum sevdana. Gittin..belki de hiç gelmemiştin, ben geldiğini sandım. Ayak uyduramadım yorgunluğuna. Dudaklarına, düşlerindeki öpüşü konduramadım. Kimi zaman bir çocuk oldum gülüşlerinde şımaran, kimi zaman bir kadın dokunuşlarında kendini bulan. Ama en çok da imkansızın oldum, hırçınlığın, yirmi yaşın, gecikmişliğin...Her gelişimde bir kez daha gönderdiğin oldum. İnanamadığın, yenemediğin, üzerinden atlayamadığın korkuların oldum. Ağladığın, bağırdığın ya da sustuğun isyanın oldum. Aşk pazarında harcadığın mevsimler oldum, sessizce boşalan gözyaşların,birikmişliğin oldum. Son ses dinlediğin bir şarkının nakaratı oldum, dilinin ucuna gelip de söyleyemediğin kelimeler, ister istemez yaşadığın talihsizlikler oldum. Yüreğindeki kadın ben olmak isterken, yüreğine sığınan ve tozlanacak olan bir anı oldum. Hak etmediklerin, artık yeter dediklerin ve herşeyin olmak isterken belki de hiçbir şeyin oldum. Söylesene, ben gerçekte senin neyin oldum...? Sesin hep uzakları çağırıyordu, ben üstüme alındım, sana geldim. Bilseydim, bana ait olmayan bir seslenişi sahiplenir miydim..? Şimdi bir mevsimlik aşk kaldı avuçlarımda. Sadece bir mevsim yaşanan ama bir ömür gibi gelen aşk...Kalbime henüz söylemedim gittiğini. Öğrenirse onun da acı çekmesinden korkuyorum. Seni hala benimle biliyor ve seviyor ama ben kalbime ilk defa yalan söylüyorum.
Gittin...sevdamın öksüzlüğüne alışabilirim belki ama sesinin uzak yolların sonunda olması acıtıyor içimi. Suskunluğun en büyük silahındı, suskunluğunla vurdun beni. Ben alışkınım kendi yaralarımı kendim sarmaya. Asıl acı olan ve kanatan unutulmak aslında. Söylesene, unutulmak kime yakışıyor..? Unutan sen olsan da, sana bile yakışmıyor..Merak etme, üstüne giydirmedim bu duyguyu, unutulmayan olmak sende daha güzel duruyor. Görüyorsun işte, aşka ve sana ihanet etmiyorum ben, ki kırgınlığım aşka.Sen üstüne alındın...Bir kış güneşi ısıtırken bedenimi hayat seni çıkarttı karşıma. Sen “bitti” dediğinde yağmur yağıyordu, aşkın canı sıkıldı, seni aldı...
yazan: Pelin ONAY
seslendiren: Elif TUNCER
bir ruya görüyorum
eskiden namaz kılan biri......
şimdi kılmıyor
kılamıyor
sanki ağır bir yük omuzlarında
sanki taşıyamıyor, kaldıramıyor
ama biliyor:
Allah kimseye kaldıramıyacağını yüklemez
kılmak istiyor kılmıyor
kılmak istiyor kılamıyor
kılmıyor. üzülüyor
kılmıyor. pişman oluyor
kılmıyor. kendi kendine kızıyor
bir şeylere tutunması lazım, sanki düşüyor
aklına gelen iki dize:
Yalnız seccademin yüzünde şevkat;
Beni kimsecikler okşamaz madem;
Öp beni anlımdan, Sen öp seccadem!
ey iman edenler “Sabırla ve namazla yardım dileyin;
şüphesiz bu, Allah'tan korkanlardan başkasına ağır gelir.” (Bakara 45)
Gökyüzünde yeryüzünde
Gün doğdu mu
Her gün ilk gün
Her gün aydınlıktır
Yoksa ümit
Her yer loş karanlıktır
Yar gurbette
Can yürekte
Bir kafeste
Ne amansız
Sonsuz ayrılıktır
Geçmez zaman
Her gece hep aynıdır
Fırtınada
Ak ayazda
Sürgün her yerde hep yalnızdır
Gül açsa da
Kuş uçsa da
Görmez dargındır
Her durakta
Her uykuda
Sürgün her nefeste yalnızdır
Her şafakta
Her yudumda
Hasret sancıdır
Yol olsa da
Ses duysa da
Dağ aşsa da
Her adım son
Her an son adımdır
Tek başına yalnızlık bir yankıdır
Oraya gitme demedim mi sana,
seni yalnız ben tanırım demedim mi?
Demedim mi bu yokluk yurdunda hayat çeşmesi ben'im?
Bir gün kızsan bana,
alsan başını,
yüz bin yıllık yere gitsen,
dönüp kavuşacağın yer ben'im demedim mi?
Demedim mi şu görünene razı olma,
demedim mi sana yaraşır otağı kuran ben'im asıl,
onu süsleyen, bezeyen ben'im demedim mi?
Ben bir denizim demedim mi sana?
Sen bir balıksın demedim mi?
Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın,
senin duru denizin ben'im demedim mi?
Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi?
Demedim mi senin uçmanı sağlayan ben'im,
senin kolun kanadın ben'im demedim mi?
Demedim mi yolunu vururlar senin,
demedim mi soğuturlar seni.
Oysa senin ateşin ben'im,
sıcaklığın ben'im demedim mi?
Türlü şeyler derler sana demedim mi?
Kötü huylar edinirsin demedim mi?
Ölmezlik kaynağını kaybedersin demedim mi?
Yani beni kaybedersin demedim mi?
annesi son nefesindeyken kara üzüm istemişti
aradı taradı buldu getirdiğinde geç kalmıştı
ey karaüzüm bende seni ağzıma koyarsam dedi........
ey anamın anası bilirim ağzından çıkanlar önemlidir
insanlar rızıkları tayini üzre yaşarlar
dünyanın herhangi bir yerinde sizin için tayin edilmiş bir rızık varsa size düşen gidip yemektir
belkide hiç tanımadığınız birileri size hazırlar belkide hiç tanımadığınız birileriyle paylaşırsınız......
elleri arkadan kelepçeli
celladına gülümseyen bir adam gördüm
bir hırsızı iş başında gördüm
sakin ve hünerliydi elleri
görüş gününde bir genç kız
tedirgindi kalbi
çubuklarla yemek yiyen adamı gördüm
yetenek değil alışkanlıktı onunkisi
gün gördüm
günler gördüm
seni gördüm
şad oldum
SEVDA Sevda dedim bilir misin göze almak ölümü! Sevda dedim öyle değil....... hiçe saymak bir ömrü... Sevda dedim terk etmek ana, baba, kardeşi, Eşi, dostu, arkadaşı; Yâri yâreni...
astral seyahat
10.09.2007 - 23:56özledim
bedenimi yatakta bırakıp, dünyayı gezmeyi
uzun zaman oldu değil mi......
pusu
10.09.2007 - 23:48Bir ince pusudayım
Yolumun üstü engerek
Bir garip akşamdayım
Sırtımı gözler tüfek
can
10.09.2007 - 23:38Sırtında bir eski hırka
Ellerin de nasır
Bir dost geldi gurbet elden
Yüzünde kahır
Can dedim canan dedi
Dost dedim dostum dedi
Kal dedim kalmam dedi
kalmam dedi kalmam dedi
Yar dedim yaren dedi
Sev dedim sevmem dedi
Gül dedim gülmem dedi
Gayrı gülmem gülmem dedi
Sözünde bir dertli türkü
Gözlerinde hüzün
Bir dost geldi gurbet elden
Özünde özün
alaattin
10.09.2007 - 23:36Gel de bitsin bu hasret
hayrunnisa
01.06.2007 - 18:37Tebe-i Tâbiîn neslinden Abdullah ibn Mübarek hazretleri anlatıyor:
Hacca gidiyordum. Irak-Suriye topraklarından geçerken yalnız bir kadına rastladım.
Selâm verdim; selâmımı
“Söz olarak Rahîm bir Rabden selâm sözüdür onların duyacağı” (Yâ-Sîn: 58) âyetiyle aldı.
“Buralarda ne yapıyorsun? ” diye sordum.
“Allah kimi yoldan çıkarmışsa, ona yol bulduracak yoktur” (A’râf: 186) âyetini okudu. Anladım ki, yolunu kaybetmiş.
Nereye gittiğini sordum “Bir gece kulunu Mescid-i Haram’dan alıp Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah’ı tesbih ederim” (İsrâ: 1) âyetiyle karşılık verdi. Anladım ki, geçtiğimiz hacc mevsiminde haccını tamamlamış, Kudüs’e gidiyor.
“Ne zamandan beri böyle yolunu kaybettin? ” dedim.
“Tam üç gece (yani üç gündür) ” (Meryem: 10) dedi.
Yiyecek verme teklifinde bulundum.
“Sonra orucunuzu gün batıncaya kadar tamamlayın” (Bakara: 187) âyetini okudu.
“İyi de Ramazan’da değiliz” dedim.
“Kim Allah için nafile bir hayır yaparsa, Allah her hayrın karşılığını verendir, her şeyi hakkıyla bilendir” (Bakara: 158) âyetiyle cevap verdi.
“Yolculukta oruç açılabilir” dedim.
“Ama orucu tutarsanız, bu hakkınızda daha hayırlıdır” (Bakara: 184) âyetini okudu.
Niye benim gibi konuşmadığını sordum.
“Ağzından tek bir söz bile çıkmasın ki, yanında onu gözleyen ve o sözü kaydetmeye hazır bir gözcü bulunmamış olsun” (Qâf: 18) dedi.
“Kimlerdensin? ” diye sordum.
“Bu konuda bilgin yok (ailemi söylesem de tanımazsın) . Sonra göz de, kalb de (görmeden, kesin bilgiye dayalı olmadan verdiğin her hükümden) sorumludur” (İsrâ: 36) âyetiyle cevap verdi.
“Hata ettim, hakkını helâl et! ” dedim.
“Bugün size kınama yok. Allah, sizi bağışlasın” (Yusuf: 92) dedi.
Deveme bindirip kafilesine ulaştırma teklifinde bulundum.
“Hayır adına ne işlerseniz Allah onu bilir” (Bakara: 215) âyetiyle mukabele etti.
Devemi yanına getirdim. Binecekken,
“Mü’min erkeklere söyle, bakışlarını sakınsınlar” (Nûr: 30) âyetini okudu.
Gözlerimi çevirdim; binecekken deve ürküp kaçtı, bu arada elbisesi az yırtıldı.
“Başınıza musibet olarak ne gelirse, bu bizzat işleyip, onu hak etmeniz sebebiyledir” (Şûrâ: 30) âyetini mırıldandı.
“Sabret, deveyi bağlayayım! ” dedim.
“Bu hususta Süleyman’ı anlayışlı ve daha isabetli davranır kıldık” (Enbiyâ: 79) âyetini okuyarak, devemi yönlendirme konusunda benim daha başarılı olduğumu kasdetti.
Deveye bindi ve
“Bunu bize baş eğdiren Allah’ı tesbih ederim; yoksa bunu biz başaramazdık. Ve sonunda şüphesiz Rabbimize döneceğiz! ” (Zuhruf: 13-14) âyetlerini okudu.
“Haydi! ” diye deveyi hızlandırdım.
“Yürüyüşünde (ve davranışlarında) vakur ol ve sesini yükseltme. Seslerin en çirkini, (bağıran) eşeğin sesidir! ” (Lokman: 19) mukabelesinde bulundu.
Yürürken şiir okumaya başladım.
“Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun! ” (Müzzemmil: 20) dedi.
“Şiir okumak haram değil ki! ” dedim.
“Bu hususu ancak gerçek idrak ve basiret sahipleri düşünüp anlar! ” (Bakara: 269) cevabını verdi.
Bir süre gittik; sonra evli olup olmadığını sordum.
“Ey iman edenler! Cevabı verildiğinde sizi üzecek meselelerden sormayın! ” (Mâide: 101) âyetini okudu.
Derken kafilesine ulaştık ve “Kafile içinde kimsen var mı? ” dedim.
“Mal ve evlât dünya hayatının süsüdür! ” (Kehf: 46) dedi.
Anladım ki, evlâdı var. İsimlerini sordum.
“Allah İbrahim’i dost edindi; Allah Musa ile konuştu; Ey Yahya, Kitab’a kuvvetle tutun! ” (Nisâ: 125, 164; Meryem: 12) âyetlerini okudu.
“Ey İbrahim, ey Musa, ey İsa! ” diye kafileye seslendim. Nur yüzlü üç genç “Buyur! ” diye çıkageldi. Onlara para verip,
“Bununla içinizden birini şehre yollayın! Yemeklerin helâl ve temiz olanına baksın ve size bir yiyecek getirsin. Dikkatli davransın! ” (Kehf: 19) dedi.
Yiyecek gelince bana,
“Geçmiş günlerinizde yaptıklarınızın karşılığında şimdi afiyetle yiyip için! ” (Hâqqa: 24) dedi.
Çocuklara, “Annenizin bu durumunu bana söylemezseniz bu yemekten yemem! ” dedim. “Annemiz” dediler, “Ağzından Cenab-ı Allah’ın gazabını çekecek yanlış bir söz çıkar korkusuyla 40 yıldır böyle sadece Kur’an’la konuşur.”
Kırıldım
23.05.2007 - 02:42Kırıldım aşk'a ama onun haberi yok!
Biliyorum, konuşacak bir şeyimiz kalmadı, paylaşacak hiçbir şeyimiz yok ortada. Yine de yüreğimden, gücümün yettiği yere kadar sana sesleniyorum, seninle konuşuyorum. Bugün sana olan kırgınlığımı rafa kaldırdım, sevgimi aldım avuçlarımın arasına, ona sığınıyorum. Cümlelerimi kısalttım, kelimelerim buruk, gülüşlerim istenmeyen evlat dudaklarımda. Bir ihtimal gelişine sığındığımı fark ettiysem de, engel olmadım gurursuz ama umutlu ve sabırlı hasretine. Anlık hayaller anlık mutluluklara gebe kalıyor..bugün gönlümü hoş tutmak istiyorum...imkansız olan her rüyaya inanasım geliyor. Bir çocuk gibi, isteklerimi bastıramıyorum. Çalmayan telefonuma elim gidiyor, sana hala bende olduğunu ısrarla yazmaya çalışıyorum. Bende olan seni hiç kırmadım, değiştirmedim ve hep korudum desem de, sendeki benin nasıl olduğunu, gülüp gülmediğini, anlamsız bir sıkıntıyla merak ediyorum. İçimdeki güzelliğine inanıp inanmamanı artık umursamıyorum..!
Bulutlar yağmurunu toprakla öpüştürebilseydi bugün, bana o verdiğin ama tutmadığın sözünü sahiplenerek, dans edebilirdim ıslaklığıma aldırmadan. Ki aslında ıslanan sadece yüreğim olurdu, bedenim değil...Üşüyorum, bu üşüme yalnızlığımdan geliyor ve sarıyor her tarafımı. Tutunabileceğim hiçbir güzellik yok, hatırlamaktan usanmayacağım anılarım dışında. Isınabilmek için onlara sarılıyorum. Anlamsız ve cevapsız sorular hınzırca sırıtıyor, ben görmemeye çalışıyorum.
Düşler uzak gibi görünüyordu ama yakındı. Belki de görmeyi istemek gerekiyordu. Gözlerini aç desem kapatacaksın ama kapatma gözlerini..! Biliyorum levrekler derinlerde ve dalgalı denizlerde yaşar. Levrekler uzak bir düş gibi zor yakalanır. Ama sen becerirsin düşleri yakalamayı, derinlere dalmayı, uzaklara kavuşmayı..Sahi, becerebilir misin..?
Kendime bir demet papatya aldım ama bakmadım falıma. Gözlerimi gelişlere verdim, gözlerimdeki hüzün bile seni özlemiş, kafayı bulunca itiraf etti sonunda. Düşüncelerim gururlu, hayallerim ve sevdam değil. Gelseydin; kendimi unutup sana akacaktım, susturacaktım içindeki isyanı, kavgaların ortasında bir güneş gibi doğup ısıtacaktım yüreğini, sevinçten ağlayacaktım bu defa, mutluyken hemen sarhoş oluşum gibi, dokunacaktım, kusacaktım birikmişliğimi, hasretimi ama gelmedin, gelmezdin, gelmeye hiç de niyetin yoktu aslında. Kendimi kandırdığımı anladığımda, ağlıyordum...
Eskiden kimi şarkıların ne kadar anlamlı olduğunu düşünürken, şimdi ayrılığın ardından çalınan her şarkı umutsuzluğumu ve sevgimi anlatıyormuş gibi geliyor. Sevdiğim ne çok şarkı varmış, bunu senin gidişin gösterdi bana. Her şarkıda sen varsın, her yerde, her gördüğüm insanda, denizde, gecede, uykumda...Nasıl beceriyorsun her yerde olabilmeyi. Bu bir marifetse eğer, niye benim yanımda değilsin ki...?
Göz yaşlarım asilliğini yitiriyor ve yenik düşüyorum sevdana. Gittin..belki de hiç gelmemiştin, ben geldiğini sandım. Ayak uyduramadım yorgunluğuna. Dudaklarına, düşlerindeki öpüşü konduramadım. Kimi zaman bir çocuk oldum gülüşlerinde şımaran, kimi zaman bir kadın dokunuşlarında kendini bulan. Ama en çok da imkansızın oldum, hırçınlığın, yirmi yaşın, gecikmişliğin...Her gelişimde bir kez daha gönderdiğin oldum. İnanamadığın, yenemediğin, üzerinden atlayamadığın korkuların oldum. Ağladığın, bağırdığın ya da sustuğun isyanın oldum. Aşk pazarında harcadığın mevsimler oldum, sessizce boşalan gözyaşların,birikmişliğin oldum. Son ses dinlediğin bir şarkının nakaratı oldum, dilinin ucuna gelip de söyleyemediğin kelimeler, ister istemez yaşadığın talihsizlikler oldum. Yüreğindeki kadın ben olmak isterken, yüreğine sığınan ve tozlanacak olan bir anı oldum. Hak etmediklerin, artık yeter dediklerin ve herşeyin olmak isterken belki de hiçbir şeyin oldum. Söylesene, ben gerçekte senin neyin oldum...? Sesin hep uzakları çağırıyordu, ben üstüme alındım, sana geldim. Bilseydim, bana ait olmayan bir seslenişi sahiplenir miydim..? Şimdi bir mevsimlik aşk kaldı avuçlarımda. Sadece bir mevsim yaşanan ama bir ömür gibi gelen aşk...Kalbime henüz söylemedim gittiğini. Öğrenirse onun da acı çekmesinden korkuyorum. Seni hala benimle biliyor ve seviyor ama ben kalbime ilk defa yalan söylüyorum.
Gittin...sevdamın öksüzlüğüne alışabilirim belki ama sesinin uzak yolların sonunda olması acıtıyor içimi. Suskunluğun en büyük silahındı, suskunluğunla vurdun beni. Ben alışkınım kendi yaralarımı kendim sarmaya. Asıl acı olan ve kanatan unutulmak aslında. Söylesene, unutulmak kime yakışıyor..? Unutan sen olsan da, sana bile yakışmıyor..Merak etme, üstüne giydirmedim bu duyguyu, unutulmayan olmak sende daha güzel duruyor. Görüyorsun işte, aşka ve sana ihanet etmiyorum ben, ki kırgınlığım aşka.Sen üstüne alındın...Bir kış güneşi ısıtırken bedenimi hayat seni çıkarttı karşıma. Sen “bitti” dediğinde yağmur yağıyordu, aşkın canı sıkıldı, seni aldı...
yazan: Pelin ONAY
seslendiren: Elif TUNCER
rüya
03.04.2007 - 22:21bir ruya görüyorum
eskiden namaz kılan biri......
şimdi kılmıyor
kılamıyor
sanki ağır bir yük omuzlarında
sanki taşıyamıyor, kaldıramıyor
ama biliyor:
Allah kimseye kaldıramıyacağını yüklemez
kılmak istiyor kılmıyor
kılmak istiyor kılamıyor
kılmıyor. üzülüyor
kılmıyor. pişman oluyor
kılmıyor. kendi kendine kızıyor
bir şeylere tutunması lazım, sanki düşüyor
aklına gelen iki dize:
Yalnız seccademin yüzünde şevkat;
Beni kimsecikler okşamaz madem;
Öp beni anlımdan, Sen öp seccadem!
ey iman edenler “Sabırla ve namazla yardım dileyin;
şüphesiz bu, Allah'tan korkanlardan başkasına ağır gelir.” (Bakara 45)
sürgün
01.04.2007 - 06:37Gökyüzünde yeryüzünde
Gün doğdu mu
Her gün ilk gün
Her gün aydınlıktır
Yoksa ümit
Her yer loş karanlıktır
Yar gurbette
Can yürekte
Bir kafeste
Ne amansız
Sonsuz ayrılıktır
Geçmez zaman
Her gece hep aynıdır
Fırtınada
Ak ayazda
Sürgün her yerde hep yalnızdır
Gül açsa da
Kuş uçsa da
Görmez dargındır
Her durakta
Her uykuda
Sürgün her nefeste yalnızdır
Her şafakta
Her yudumda
Hasret sancıdır
Yol olsa da
Ses duysa da
Dağ aşsa da
Her adım son
Her an son adımdır
Tek başına yalnızlık bir yankıdır
demedim mi?
29.03.2007 - 15:20Oraya gitme demedim mi sana,
seni yalnız ben tanırım demedim mi?
Demedim mi bu yokluk yurdunda hayat çeşmesi ben'im?
Bir gün kızsan bana,
alsan başını,
yüz bin yıllık yere gitsen,
dönüp kavuşacağın yer ben'im demedim mi?
Demedim mi şu görünene razı olma,
demedim mi sana yaraşır otağı kuran ben'im asıl,
onu süsleyen, bezeyen ben'im demedim mi?
Ben bir denizim demedim mi sana?
Sen bir balıksın demedim mi?
Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın,
senin duru denizin ben'im demedim mi?
Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi?
Demedim mi senin uçmanı sağlayan ben'im,
senin kolun kanadın ben'im demedim mi?
Demedim mi yolunu vururlar senin,
demedim mi soğuturlar seni.
Oysa senin ateşin ben'im,
sıcaklığın ben'im demedim mi?
Türlü şeyler derler sana demedim mi?
Kötü huylar edinirsin demedim mi?
Ölmezlik kaynağını kaybedersin demedim mi?
Yani beni kaybedersin demedim mi?
Söyle, bunları sana hep demedim mi?
asalet
19.03.2007 - 03:17annesi son nefesindeyken kara üzüm istemişti
aradı taradı buldu getirdiğinde geç kalmıştı
ey karaüzüm bende seni ağzıma koyarsam dedi........
ey anamın anası bilirim ağzından çıkanlar önemlidir
ilk ve son
19.03.2007 - 03:06inna lillah ve inna ileyhi raciun
rızık
19.03.2007 - 02:45insanlar rızıkları tayini üzre yaşarlar
dünyanın herhangi bir yerinde sizin için tayin edilmiş bir rızık varsa size düşen gidip yemektir
belkide hiç tanımadığınız birileri size hazırlar belkide hiç tanımadığınız birileriyle paylaşırsınız......
hüthüt
19.03.2007 - 02:39kuş
süleyman (a.s) ın kıssasında geçer
Haketmek
19.03.2007 - 02:37haketseydin1
önümüzdeyken dünya arkama almazmıydım seni
kendine iyi bak
19.03.2007 - 02:33beni düşünme
su akar
yatağını bulur!
şeyh ahmet yasin
19.03.2007 - 02:25şehid.........
tekerlekli sandalyedeydi......
girmesin korkakların gözüne uyku!
yol
19.03.2007 - 02:13iki kapı vardı adamın yolunun üstünde
birinde girilmez yazıyordu
diğerinde çıkılmaz
girilmeze girdi adam
çıkılmazdan çıktı
eyvah
19.03.2007 - 02:06Eyvah, eyvah! Bizi kabrimizden kim kaldırdı? Bu, Rahman'ın vadettiğidir. Peygamberler gerçekten doğru söylemişler! derler.
ultimatom
19.03.2007 - 01:53beraetum min alahi ve resulihi ilellezine ahettum min el muşrikin
muhammed ikbal
19.03.2007 - 01:47okunuşunda ve manasında fark yoktur amma
müezzinin ezanı başkadır mücahidinki başka!
mahşer günü
19.03.2007 - 01:42birahmetike ya erhamerrahimin
cehennem
19.03.2007 - 01:40allahumme ecirni minennar
allahumme ecirne minennar
gece
19.03.2007 - 01:38gece
ben
alattin
görmek
16.03.2007 - 16:32elleri arkadan kelepçeli
celladına gülümseyen bir adam gördüm
bir hırsızı iş başında gördüm
sakin ve hünerliydi elleri
görüş gününde bir genç kız
tedirgindi kalbi
çubuklarla yemek yiyen adamı gördüm
yetenek değil alışkanlıktı onunkisi
gün gördüm
günler gördüm
seni gördüm
şad oldum
Toplam 258 mesaj bulundu