Selin Sonsuz Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Ant ...

  • akıl

    23.06.2005 - 14:18

    Us..

  • misket

    23.06.2005 - 14:15

    bilye demek...

    rengarenk ve keyifli bir çocuk oyunu...
    genelde erkekler oynardı ama biz de onlardan eksik kalmazdık...
    yıllarca sakladım misket dolu filemi..:=))

    ütme terimini öğrenme nedenidir..misketler..:=))

  • misket

    23.06.2005 - 14:11

    ankara havası...

    daracık duracık sokaklar
    kızlar misket yuvarlar..

  • verem

    23.06.2005 - 14:10

    Tüberküloz..
    Tıbbi özelliklere girmeyelim..zaten gereken yazılmış.. çizilmiş...

    Eski türk filmlerinin vaz geçilmez hastalığı...
    Genç kadının bir gün öksürürken mendilinde kan görmesiyle fark edilir..ve 3 aylık ömrü olduğu söylenir...:=))

    Kroniktir..
    Tedavisi uzun ve meşakkatli olmasına rağmen..günümüzde mümkündür...

  • doğum günü

    23.06.2005 - 00:39

    DOĞUM..

    ameliyathanenin kapısındayım..
    üzerimde yeşiller..
    maskem, bonem..hepsi yeşil...
    bir tek steril eldivenlerim beyazlar...
    elimdeki minik yenidoğan ambusu bile yeşil...
    entübasyon malzemelerim...ısıtılmış transport küvezim ve acil müdahale aksamlarım....aspirasyon tüpüm...hepsi nedense YEŞİL.....

    içeriye girer girmez kadın doğum uzmanı arkadaşlar ve sağlık ekibini selamlıyorum hemşiremle birlikte....
    anestezi uzmanı arkadaşı da...
    hazır mıyız? ..diye soruyorum.
    biz pediatri ekibi hazırız diyorum...ve problemleri sorguluyorum..
    ikiz mi? ...ek hazırlık gerekir mi?
    eklemsi veya preeklemsi durumu var mı? ..(gebelik hipertansiyonu ve komplikasyonlarla giden bir durum bu-sonuç ağır nöbetlere (seizures) varabiliyor)
    veya intrauterin saptanmış bir malformasyon var mı? (nöral tüp defekti gibi)
    veya prematürite var mı?
    yokmuş..derin bir nefes alıyorum...

    ve kulağım ameliyat masasında...gözümse kadın doğumcu arkadaşın elinde...
    ^^doğarken ağladı insan, bu son olsun mu son? ^^ diye bir şarkı vardır...
    oysa insanlar ilk ağlamanın aldığın ilk nefesin habercisi olduğunu bilmezler çoğu zaman...oysa bizler nasıl da bekleriz o minik çığlığı...ve sıhhat belirtisini...

    I.BÖLÜM

    işte...duyuyorum....
    bebek ağladı...hemşiremle gözgöze geldik...gülümsüyoruz...
    işimiz biraz solunumunu düzenleyip, bebek sevmek olacak diye düşünüp gülen gözlerle biribirimize bakıyoruz.
    pembe bir mahlukat geliyor elime yeşiller içinde...
    ^^DÜNYAMIZA HOŞGELDİN BEBEK^^..diyorum...

    o kadar mutluyum ki...
    anne olmuşçasına..
    o kadar güzel ki...pembecik...
    minik parmaklarını bir görsen...biraz da yakalama reflexleri var serde...
    bak kavradı hemen parmağımı...gördün mü?
    böyle güzel bir mucize olabilir mi?
    ne kadar güzel nefes alıyor...minik hareketlerle..
    kalbini de dinledik..üfürüm de yok..(kalp delik değil)
    genel fizik muayenesi de tamam...
    sağlıklı bir bebek...

    ^^ewt hemşiranım..annesine verebiliriz sezeryandan çıkınca...
    sıcak tutun, hipotermiye girmesin...
    anne sütü geç gelir şimdi..
    adapte bir mamayla beslemeye başlayalım..
    aç kalıp da hipoglisemiye girmesin...^^

    ve kadın doğum ekibini selamlıyorum....
    size kolay gelsin...bebeği teslim ettik..
    biz ayrılıyoruz...
    yüzümde bir gülümsemeyle servisime doğru yürüyorum....

    II.BÖLÜM

    selamladım ekibi..
    hazırım...
    kulağım seste..
    heyecanla bekliyorum...

    bebek 6 aylık..intrauterin ultrasonografik kilosu tahmini 800 gram...
    içimde bir korku...hemşirehanımla biribirimize bakıyoruz endişeli gözlerle.....
    ^^acaba o ilk ağlama...duyabilecek miyiz dersin? ^^ diyorum..
    ^^bilemiyorum dr hanım^^ diyor özel eğitim almış hemşirem.

    bir kat daha üzülüyorum..
    Dua ediyorum içimden...
    Allah'ım ne olur....ne olur ağlasın....lütfen...

    ^^ses yok diyorum..
    var da ben mi duyamıyorum yoksa...bebek çıkmış olmalıydı...^^

    yeşiller içinde bir bebek getiriyor anestezi hemşiresi....mor...
    ısıtıcının altına yatırıyorum hemen..
    ambuyu verin...
    ^^ewt güzel bebek..
    hadi güzel bebek..ağla lütfen..^^

    bekliyorum biraz..pembeleşti şimdi...
    hayır...solunum yok..
    ambuya devam...
    ^^ambu oksijene bağlı değil mi? ...kontrol edelim bir daha..^^
    ^^bağlı^^.. diyorlar..
    sırtını sıvazlıyoruz bir yandan...taktil uyarı vermeye başlıyoruz...
    o kadar küçük ki..
    akciğer bile yok..
    iki küçük kanalikül var onun yerine...
    ^^kalbi dinletin bana...
    tamam... kalp 140..
    ............................
    entübasyon malzemelerini verin..endotrakeal tüpü de...entübe etmeliyiz..
    nefes alamıyor kendi başına..
    sürfaktan da gerekecek mutlaka..akciğerler kollabe olmuş..çok prematür..
    aşağıyı arayın..
    yenidoğan yogun bakımda bir ventilatör cihazı hazırlasınlar ve sürfaktan da...ve umblikal kateter de gerekecek.göbek kordonundan total parenteral nutrisyon vermeliyiz.^^

    damar yolu açılamaz ki zaten...
    parmaklar kibrit çöpü gibi...ancak göbek kordonundan girersek damar yolu sağlarız..
    ^^evet..hazırız di mi? ben ambuluyorum bir yandan..dikkatlice alalım transport küveze hemşire hanım..^^

    o kadar minik ki...avucum kadar..800 gram sadece bu yavrucak....adı başında pre-matür...gelişmemiş...gelişememiş ki...

    ^^hadi gidelim...kalp ve solunum tamam..^^

    yaşar mı acaba? ..diye sorduğunuzu duyar gibi oldum...

    bilmiyorum...
    belki de aylarca takip edicez yogun bakım ünitinde..
    belki taburcu etmek kısmet olmayacak..
    bir dakika ayrılmayacağız başından günler ve gecelerce...
    belki de toparlar..
    belki intrauterin gelişme geriliği varmıştır....
    ayı bildiğimizden büyüktür belki..kilosu önemli değil..akciğerleri iyi olsun yeter..
    anneye söyleyin anne sütünü biriktirsin...
    her cc si lazım olabilir belki...
    hadi yolu açın...
    servise gidiyoruz....

    yani bir meçhule gidiyoruz....

    eternalflame/12 ekim 2003

  • beni unutma

    23.06.2005 - 00:36

    Seni unutmadım tabii....

    Gönlümün kıyılarına gezinip durmakta hayalin...

    Sahillerimde ayak izlerin kalıyor.
    Ayak izlerin sıradan değil, biliyormusun?
    “Demek, sıradan olmayanların ayak izleri de sıradan olmuyormuş” diyorum.
    Ayak izlerini seviyorum! ..

    Ve içimdeki deniz; yalayıp durmakta, sahilimde kalan öpülesi ayaklarının izlerini! ..
    Ve de usul usul sokulup, sana dokunup durmakta...
    Güneş vurmuş gibi kızarmış yanaklarını; utanmış olmalı, diyorum! ..
    Tek aşinası sensin kumsallarımın... Nedendir bilmem, senden başka kimsecikler uğramaz buralara.
    Ya da tek sana açılıyor bu sahilin kapıları. Ve de olanca güzelliği bir tek sana sunmakta...

    Makuldür...
    Sabahın ilk saatleri bu.
    Gecelerim; koyu lacivert renklerinden ilk sana soyunmakta. Ve; günün ilk ışıklarıyla birlikte; hayalinin rengiyle bütünleşip, pastel tonların, muhayyilendeki tonunu kuşanmakta...
    Yosun kokuyor martıların sesleri! ..

    İyi ki, varsın diyorum.
    Zira yokluğunda, fırtınalarım kum savururdu buralarda...
    İyi ya; ya senin içindeki denizden ne haber?
    O da beni gezdiriyor mu kıyılarında?
    Ve ayak izlerime ve bana dokunup duruyor mu? ..
    Gizli gizli okşuyor mu hayallimi? ..
    Ve; uyutuverecekmiş gibi bağrında beni, mahmurlaştırıyor mu senin gözlerin gibi benim gözlerimi? ..

    Suss...
    Konuşma...
    Sen hep sus! .. kokusunu duyduğun yosunlar gibi sus! ..
    Martıları kim anladı bugüne kadar?
    Üstelik de çığlıkla anlattıklarının sırrına kim erdi?
    Ama, sabahın bu ilk saatlerinde, martılarımın ilk çığlığını, bir demet halinde, iyot kokan sahillerimin ilk sana duyurmakta...
    Yosun kokuyor martıların sesleri...

    Ayak izlerine bitiyorum...
    Sularım çalkantıda!

    Ayak izlerine doluyorum!
    Ayak izlerine bir sandal, iki de martı düşürüyorum.

    Seni seviyorum...

    Bu yosun kokuları hiç bitmesin...
    Ve sen; gönlümün kıyılarından hiç eksik olma diyorum!

    Terledikçe açıl denizlerime, zira ihtiyacımsın...
    Mahrum kalmasın suyum tuzundan, mahrum kalmasın sahillerim ve yosunlarım kokusundan.

    Esirgeme ayak izlerini sahillerimden.

    Ayaklarını; izlerini, seviyorum! ..

    Alıntı...

  • gözyaşı

    23.06.2005 - 00:32

    BANA GÖZYAŞI BORCUN VAR!

    Adam genç kadına seslendi:
    - Bana gözyaşı borcun var!

    Genç kadın sordu:
    - Nasıl öderim?

    Adam gözlerini kırptı;
    - Haydi gülümse!

    Gülümsedi genç kadın. Adam, cebinden mendilini çıkarıp, borcunu sildi.
    Ve mendilini özenle katlayıp, yine kalbinin üzerindeki iç cebine koydu.

    Bir demet mor sümbül vardı kadının elinde.
    İkisi de bahar kokuyordu...
    Biri ilkbahar, diğeri güz.

    Adam, seslendi yine;
    - Bana mutluluk borcun var!

    Genç kadın, biraz mahcup, biraz şaşkın sordu:
    -Nasıl ödeyebilirim?

    Heyecanlandı adam
    - Haydi yat dizlerime!

    Genç kadın bir kedi uysallığında, yattı dizlerine usulca.
    Adam, şefkatle saçlarını taramaya başladı kadının.
    Saçları, güneşe ve yağmurlara hasret hiç yaşanmamış baharlara benziyordu.
    Çaresizliğini ördü sırasıra.
    Sonra saçının her teline, mutluluğun çığlıklarını bağladı adam.
    Yetmedi, gizli düğüm attı... Ağladı.
    Hava kararmak üzereydi. Dışarıda yağmur yağıyordu delice.
    Adam, sürekli borç defterlerini kurcalıyordu.

    Genç kadının gözlerinin içine baktı;
    - Bana yürek borcun var!

    Borcunun farkındaydı sanki genç kadın, şaşırmadı.
    - Bu borcumu nasıl ödeyebilirim?

    Adam kollarını uzattı
    - Haydi tut ellerimi!

    Sümbül kokusu sinmiş ellerini uzattı genç kadın.
    Elleri öyle sıcaktı ki, eriyiverdi bütün borcu avuçlarının içinde.
    Genç kadın gitmek üzereydi.

    Adam son kez seslendi;
    - Bana can borcun var!

    Kadın irkildi;
    - Can mı?

    Sigarasından derin bir nefes çekti adam;
    - Evet... Can borcun var. Sensizlik öldürüyor beni!

    Hoşuna gitti sözler kadının
    - Peki bu borcumu nasıl tahsil etmeyi düşünüyorsun?

    Adam, biraz daha yaklaştı;
    - Yum gözlerini!

    Hiç tereddüt etmeden yumdu gözlerini.
    Adam da yumdu gözlerini, masumca bir öpücük kondurdu
    kadının titreyen dudaklarına.

    - Bu ne şimdi yaptığın? diyerek çattı kaslarını kadın...

    Adam, pişmanlıkla, memnunluk arasında gidip geldi. Kekeledi;
    - Hayat öpücüğüydü!

    Kısa bir sessizliğin ardından bu kez kadın öptü adamı şehvetle...

    Adam, şaşırdı;
    - Ya senin bu yaptığın neydi?

    Genç kadın kapıya yöneldi;
    - Veda öpücüğü!

    Kalan borçlarına karşılık, yürek dolusu çaresizlik
    ve bir de mor sümbüllerini masanın üzerine rehin bırakıp gitti genç kadın.

    Adam koştu peşinden sümbülleri geri verdi kadına.
    - Ne olur iyi bak umut çiçeklerime, solmasınlar...

    Genç kadın sümbülleri aldı:
    - Merak etme, gün aşırı sularım çiçeklerini!

    Adam sevindi:
    - Güneşe, suya gerek yok. Gülümse yeter!

    Kadın gözden kaybolurken haykırdı adam,
    - Umutlarımı kefil yaptım. Unutma, bana aşk borçlusun!

    Haykırışı yağmura karıştı.
    Kadın, yağmuru hissetmeyen kalabalığa...

  • şimdi

    22.06.2005 - 23:59

    O şimdi ne yapıyor?
    Şu anda şimdi, şimdi, şimdi

    Evde mi, sokakta mı?
    Çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?

    Kolunu kaldırmış olabilir mi, hey gülüm
    Beyaz kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi

    O şimdi ne yapıyor
    Şu anda şimdi, şimdi, şimdi

    Belki dizinde bir kedi yavrusu var, okşuyor
    Belki de yürüyordur, adımını atmak üzeredir

    Her kara günümde onu bana
    Tıpış tıpış getiren sevgili
    Canımın içi ayaklar

    Ve ne düşünüyor, beni mi?
    Yoksa ne bileyim

    Fasulyenin neden
    Bir türlü pişmediğini mi?

    Yahut insanların çoğunun neden böyle
    Bedbaht olduğunu mu?

    O şimdi ne düşünüyor
    Şu anda şimdi, şimdi....

  • öylesine dalmak uzaklara

    22.06.2005 - 23:52

    Dalar gözlerim amansız boş uzanan hayal vadilerine.İçimi garip bir korku sarar,anlamların anlamsızlığını anlarım bir an.Küslüğüm başlar kendime,dalar gözlerim görmediklerime.Yalın kalır yağan yağmurun damlalarına karşı coşkum.Kilitlenir uzaklara gözlerim...Karmaşık duyguların yoğrulduğu gel – git lerle uğraşırım düşlerimi serdiğim derinliklerde.Ellerini uzatır hüzün, alır beni koynuna umarsızca.Gıdıklar ruhumu ince ince sızılar.Yağmura karışır hayallerim.Çıkmaz sokaklara dönüşürüm, hep yolun sonunda engellenen.Boğuk, iştahsız mırıltılara karışır seslerim.Hasrete yürürüm, damlacıklar buhar olur yüreğimde...

    Yollar çamur, yollar sessiz,yollar sensiz, yollar bensizdir hep.Her adımımda hissediyorum gece ayazını.Üzerimde yalnızlığın paltosu, gam yüklü ağır omuzlarım çekiliyor yere doğru.Ayaklarım sekiyor taşlara çarparak,inadına ıslanıyorum yağmurda.Ruhum okşanıyor serin sularda...Değişmiyor! yollar sessiz, yollar sensiz, yollar bensiz...Toprak kokusu sarmış etrafı.Yeşiller grileşmiş,betonlar yığılmış sağıma soluma, çamur örtmüş bütün günahları..

  • üç nokta

    22.06.2005 - 23:51

    Aynı dili konuşmamıza sebep güldüm yüzüne, gülecek mecalim yokken bıle!
    Sen ünlem dedin ben virgül dedim diye, sonuçsuz bır cümle kaldı geriye. Ben ortak noktamız olduğundan üç noktayı tercih ediyorum. Şairlerin yalnızlığını tadıyorum, kalabalıklar içindeki yalnızlık...

    Hayat, sonu bilinmeyen cümlelerin sonuna konan üç nokta gibi devam ediyor ve sonunu tam olarak bilemiyoruz..
    .

  • akut

    22.06.2005 - 23:43

    acute...henüz meydana gelmiş anlamını taşır..
    kronik tabirinin opposite karşılığı...

  • İhtİşam

    22.06.2005 - 23:39

    tüm...muHTeŞemliğiyle..

    Arapçada kelime içindeki sessiz harfleri kullanarak birden çok kelime(aynı manada) üretmek mümkün...
    ayrıntılar Laedri Usta'ya havale..

  • kahve ve sigara

    22.06.2005 - 23:36

    biribirinin dostu...

  • unutmadım seni

    22.06.2005 - 01:00

    unuttuktan sonra işe yarayacak güzel bir gönül alma sözü..
    oysaki...:=))

  • maksat

    22.06.2005 - 00:59

    amaç..

  • bağnaz

    22.06.2005 - 00:58

    tutucu..

  • Çapulcu

    22.06.2005 - 00:58

    salaş...

  • katmer

    22.06.2005 - 00:57

    tereyağı ve şekerin muhteşem birlikteliği..
    kıbrısta yapımında zeytinyağı kullanılır..

  • being john malkovich / john malkovich olmak

    22.06.2005 - 00:55

    I wish to be in your shoes..

    hasta bir muhayyilenin ürünüydü bu film..
    tamamen amaçsız ve anlamsız..
    küçük bir tünelden geçiyorsun ve birden John Malkowichîn gölzerinden bakıyorsun dünyaya..
    Ruh değişimi...

    Allahtan beyin nakli yapılamıyor..
    Yoksa ne yapardık?

  • pişmanlık

    22.06.2005 - 00:52

    sonuncusu fayda vermez..:=))

  • mersin

    22.06.2005 - 00:52

    ucuz ve cosmopolitan bir şehir..
    metropol şehirlerde yaşamanın farkını insan buraya gelince anlıyor..

  • bekleme odası

    22.06.2005 - 00:43

    böyle zamansız güneşli,umulmadık mavi günlerde
    bir ^^bekleme salonu yalnızlığına^^ bürünüyorum..

    iliklerimdeki yitik aşkı
    sarhoş bir unutkanlığa ilikliyorum...

    sanki şiirini bilmediğim
    bir Fransız akşamında
    kaldırım taşlarını sayıyorum kalbimin..

    içimde ayak izlerin,
    aylak bir yaz geçiyor avuçlarımdan...

    ve ben ne zaman,kiminle sevişsem,

    Hala seni aldatıyorum!

    Y.Erdoğan...

  • mavi

    22.06.2005 - 00:36

    senin adın
    buzul mavisi!
    çünkü mavilerde uyur,
    benden sana geçen
    sende beni kalkındıran ne varsa!

    sevdiğim, açlığımın uzak ufku,
    her sabah;
    güneşten ne zaman işaret alırsan
    ne zaman dar gelirse soluğun
    böyle uzun sarılmaklara,
    fikrini kurcalarsa eğer
    açık korkular,

    işte o zaman
    mavilere,
    mavilere
    uyandır beni...

    Y. ERDOĞAN

  • seni

    22.06.2005 - 00:28

    seni aklıma düşüren
    yerçekimi değil
    yalancı yıldızlar
    öyle uzaksın ki
    üflesem soğuyacaksın
    sarılsam okyanus

    bir aşka yetecek kadar
    ve anımsatacak kadar
    sebepsiz bir ölümü,
    acılarımız
    ve kafiyelerimiz var...

    işte hepsi bu kadar...

    Y. ERDOĞAN

Toplam 2464 mesaj bulundu