Müdür ofisinde çalışırken eşinden bir telefon gelir...
Hanım afra tafra yaparak almadığı vizon kürk için tüm gıcıklığını takınarak koca adamı saygısızca azarlamaktadır....
Adam sırf susturmak için milyarlık kürke okey verdikten sonra
Aklına bu ay da işçilerin maaşlarını ödeyemicez gibi güzel fikirler gelmeksizin...
Yardımcısını çağırır....
Lan nedir bu ofisin hali....
Ben size buraya günde 3 defa paspas attıracaksınız demedim mi?
Çayım bile soğuk....kahvem köpüksüz....
Siz adam olmazsınız diye okkalı bir fırça kaydıktan sonra....
Sıra gelir müdür yardımcısına....
Tabii ki asistanı olaydan pay almazsa olmaz....
Kıpkırmızı bir suratla sirke satan ifadesini takınarak asistanına
Sen bir.ok beceremezsen biz nasıl başarılı oluruz...
Gene geç kaldın beş dakika işe....
^^Olmaz efendim....ge-le-cek-sin.....
Bu gidişle yakında seni postalarız buradan....
Bu şirket tembellerin yeri değil....^^
Asistan üzgün ve sinirli.....
Hıncını çöpleri almakta olan zavallım hademeden çıkarır....
^^Hep senin pisliğin yüzünden işler yürümüyor zaten....
Herşeyi geç yapıyorsun...Masamdaki karalama kağıtlarını toplasaydın çalışmayı erkenden teslim edecektim....bir de onları toplamakla uğraştım...
Ye iç yat....ne ala memleket.....^^
Zavallım hademe ne yapsın...
Yolda evine doğru giderken bakkal manav ve kasap derdi dışında bir de bu meseleye takılır akılcığı......
E onunda bir hınç vardır birikmiş yüreciğinde....
Yoldan geçmekte olan boz yeşil gözlü kedinin kuyruğuna bir tekme fırlatır........
^^E be kedi...
Sen de nerden çıktın şimdi yoluma..
Şehrin yolları az mı geldi sana....geçecek yer mi yok da tam da benim kaldırımda yürüdüğüm yerden geçersin? ^^^
Zavallı kedi can havliyle......acı bir miyavvvv sesiyle karanlık yollardan birinde hızla kaybolur....
Kalbine, ruhuna, içindeki uzaklara...
Kaçmak lazım biliyorum.
Ben de kaçıyorum.
Sonsuzluk bir karanlık kıyafeti ile bekliyor..
Aramızda yaşanmamış ve yaşanmayacak bir zaman aralığı var...
Oysa, hayat çok da adil geçmiyor.
Bizimkisi, bir sıradan dostluktan sıradışı bir ilişki çıkartma gayreti..
Oysa 'sen' ya da 'ben', tek başına olmasa da birlikteyken, 'bizi' gölgeliyor.
Ve kimi plansız hayat açıları, bizi gafil avlıyor..
Pusuda umutsuzluk var, yalnızlık var..
Ya da adı hala konulmamış acılar...
Bizim mi içimizde olan, bizim mi içinde olduğumuz, tarifi zor, bir garip boşluk var...
Belki bu yüzden şarap içiyor ve kaçıyoruz..
Kendimizden kaçarken lunapark aynalarına yakalanıyoruz.
Geç kalmış bir sıcaklığı, soğuk kalorifer peteklerinde arıyoruz.
Hello darkness, my old friend, I've come to talk with you again,
Because a vision softly creeping,
Left its seeds while I was sleeping,
And the vision that was planted in my brain
Still remains.Within the sound of silence.
In restless dreams I walked alone
Narrow streets of cobblestone,
'Neath the halo of a street lamp,I turned my collar to the cold and damp
When my eyes were stabbed by the flash of a neon light
That split the night, and touched the sound of silence.
Bir ölçü tutturamadan yaşayışımızın en güzel kanıtıydı belki, ölçüsüzce ve biçip tartmadan konuşmalarımız.
En acısı, nereden geldiğini hesaba katmadığımız sözlerimizdir aslında. Sırtını sapasağlam duvara yasladığımızı zannettiğimiz harfler yığını tamamen desteksiz durmaktadır. Ve bu kuru laflar yeri gelir en körpe umutları, yeri gelir yeni filizlenmiş başakları çiğner geçer.
Çiğneyen habersiz, yaptığının doğruluğuna inanmakta ve başını neredeyse göğe değecek kadar kaldırmakta... 'İnsanlar böyledir.' dedirtir.zihinlere, zamanın birinde okunan bir kitabın ismi ve hayatın ta kendisi olarak...
Neydi bizleri böylesi hesapsız bir kıyımın içine iten? Asırlar öncesinin lâle motiflerini yüreğimize dokuyamayışımız mı? Yıkan sözler, hesap bilmeyen gözler, çabucak silinip giden izler... Kuru toprağa basmakla, yahut çimenlerde koşmakla iz bırakılmaz. Atlamak lazım çamurlara, vererek bütün manevi ağırlığı ayaklara... Bir de elleri uzatarak arkada kim varsa...Sarılmak lazım elleriyle beraber yüreğini uzatanlara.
turunçgiller familyasından kokulu bir limon...
normal limona göre küçüktür ve çiçeğinin baharda yaydığı koku muhteşemdir...
ingilizlerin beş çayında 'earl grey tea' olarak yerini alır...
şimdilerde lipton ve deren'in de bergamot aromalı çayları marketlerde mevcuttur..
Sayfa no yok
Cilt no yok
Hane no yok
Ana adı, ben sokak çocuğuyum abi
Hani şu uçurtması gökyüzünde asılı kalan,
Bilyelerini rüyalarında unutan,
Ve oyuncaklarını masal kahramanlarına çaldıran,
Çocuk varya o benim işte, o benim abi...
Sahi bir annem olmalıydı dimi
Ben dudaklarımda sokakları besteliyorum oysa
Sahi abi tadı nasıldı anne sütünün
Anneler nasıl okşardı çocuklarını
Anne kokusu nasıldır kim bilir
Ana ha, bir anne çizebilirmisin benim için
Karanlığın kar soğuğu parmak uçlarına bir anne
Ve yanına beni eklermisin abi
Tıpkı suluboya resimlerdeki gibi sımsıcak
Sahi abi senin gözlerini kesmiyor değil mi
Bir köprünün soğuk, gergin ve karanlık bedeni
Sahi sen hiç seyrettin mi aydedeyi bir köprünün altından,
Üşüdün mü abi kayan bir yıldıza bakarken,
Boşver...
Gel boyat istersen ayakkabılarını
Ben şu ayakkabıların bağcıklarından asılıyorum hayata
Gel boyat ayakkabılarını
Boyatta resmi çıksın dostun, düşmanın tüm kaldırımların
Sayfa no yok
Cilt no yok
Hane no yok
Yokların varlığında tam göbek bağından hiç yakalandın mı hayata
Bir de bir de babam olmalıydı di mi?
Beni dövecek bir babam bile yok biliyor musun?
Nasırlı ellerinde şevkat arayacağım bir insan
Kimbilir, bayramlarda neler alır babalar çocuklarına
Unutmuşum, bayramlarınız da vardı sizin öyle değil mi, arifeleriniz
Bayramlarda temize çekilen dostluklar vardı sonra
Oysa ben kırık dökük ıslıklar ısmarlıyorum güneşe ve mehtaba
Yankısız, bestelenmemiş ve bestelenmeyecek serseri ıslıklar
Bir babam olsaydı belki yeterdi
Çocuk olurdum eskisi gibi, şımarırdım öylesine
Boşver abi...
Kimin neyine bayram, kimin neyine hediye
Baba kimin neyine abi
Sahi senin düşlerin vardır
Göremediğin rüyanın düşünü kurar mısın hiç
Ahmet bir düş görmüş geçenlerde
Köprü altında tanıştık, soğuk ve geç gelen bir gecede
Utanırken anlattı, anlatırken utandı.
Bir ip bağlamış gökkuşağına,
Bak ana diyormuş uçurtmamı gördün mü,
Ya uçurtmamın gölgesinde bilye oynayan çocukları.
Ahmet'in düşü işte...
Bana düşlerini kiralar mısın abi,
Bedava boyarım ayakkabılarını,
Bana düşlerini, düşlerini abi
Boşver, boşver...
Bak iyi parlayacak bu ayakkabılar,
En parlak ayakkabılarınla yürüyeceksin yaşama
Sen düşünme, sokaklar düşünsün beni,
Gazete manşetleri,
Üçüncü sayfa haberleri düşünsün,
İsimsiz bir damla gözyaşı düşünsün,
Sen beni düşünme, düşünme be abi...
Nasıl olsa ben,
olmayan ayakkabılarımın sıcaklığıyla basıyorum tüm kaldırımlara,
Olmasa da anne babası sokakların
Sokak çocuğuyum ben, sokak çocuğuyum...
Kazanılmadan kaybedilmiş bir geleceğin herhangi bir yerinde,
Ben sokak çocuğuyum abi,
Hani şu uçurtması gökyüzünde asılı kalan,
Bilyelerini rüyalarında unutan,
Oyuncaklarını masal kahramanlarına çaldıran çocuk varya,
İşte o benim, o benim abi, o benim abi...
Seni çok seviyorum..tamam mı?
Çok seviyorum seni..
Hani çocuklara sorduklarında bu kadar seviyorum derler ya..
İki kol arası hayali sonsuzluk kadar.....
Küçük bir mücevher kutusuydu kalbinin tüm güzelliklerini sığdırdığı.. Orada sevgi,ilgi ve şevkatlerini istifler..yumuşacık kırmızı kadifeler arasına kimsenin dokunup kıramayacağı şekilde saklardı…. Umarsız eller yorgunuydu…haşin ve gaddardı ...
güç
09.06.2006 - 14:53^^Kedinin kuyruguna atılan tekme^^ hikayesidir.....
Hikaye şöyle başlar tabii....
Kurgu...
Sahne I...
Müdür ofisinde çalışırken eşinden bir telefon gelir...
Hanım afra tafra yaparak almadığı vizon kürk için tüm gıcıklığını takınarak koca adamı saygısızca azarlamaktadır....
Adam sırf susturmak için milyarlık kürke okey verdikten sonra
Aklına bu ay da işçilerin maaşlarını ödeyemicez gibi güzel fikirler gelmeksizin...
Yardımcısını çağırır....
Lan nedir bu ofisin hali....
Ben size buraya günde 3 defa paspas attıracaksınız demedim mi?
Çayım bile soğuk....kahvem köpüksüz....
Siz adam olmazsınız diye okkalı bir fırça kaydıktan sonra....
Sıra gelir müdür yardımcısına....
Tabii ki asistanı olaydan pay almazsa olmaz....
Kıpkırmızı bir suratla sirke satan ifadesini takınarak asistanına
Sen bir.ok beceremezsen biz nasıl başarılı oluruz...
Gene geç kaldın beş dakika işe....
^^Ama efendim...kar vardı...yollar kapalı..trafik felçti.....^^
^^Olmaz efendim....ge-le-cek-sin.....
Bu gidişle yakında seni postalarız buradan....
Bu şirket tembellerin yeri değil....^^
Asistan üzgün ve sinirli.....
Hıncını çöpleri almakta olan zavallım hademeden çıkarır....
^^Hep senin pisliğin yüzünden işler yürümüyor zaten....
Herşeyi geç yapıyorsun...Masamdaki karalama kağıtlarını toplasaydın çalışmayı erkenden teslim edecektim....bir de onları toplamakla uğraştım...
Ye iç yat....ne ala memleket.....^^
Zavallım hademe ne yapsın...
Yolda evine doğru giderken bakkal manav ve kasap derdi dışında bir de bu meseleye takılır akılcığı......
E onunda bir hınç vardır birikmiş yüreciğinde....
Yoldan geçmekte olan boz yeşil gözlü kedinin kuyruğuna bir tekme fırlatır........
^^E be kedi...
Sen de nerden çıktın şimdi yoluma..
Şehrin yolları az mı geldi sana....geçecek yer mi yok da tam da benim kaldırımda yürüdüğüm yerden geçersin? ^^^
Zavallı kedi can havliyle......acı bir miyavvvv sesiyle karanlık yollardan birinde hızla kaybolur....
Eternalflame
cırcır böceği
09.06.2006 - 14:49La Fonten'den masallar..
Ağustos böceği ile karınca...
pareo
09.06.2006 - 14:47bikininin üzerinden bele bağlanan tül benzeri kumaş...
kürek
09.06.2006 - 14:45Styx / Take me back to my boat on the river...
safra
09.06.2006 - 14:43ursodeoksikolik asit....
yelpaze
09.06.2006 - 14:42Madama Butterfly....Puccini..
kızılcahamam
09.06.2006 - 14:39Gözlerimdeki ışıltıları öldürdüler anne...
Maktülse..
Yıldızlı bir yaz gecesi...
kızılcahamam
09.06.2006 - 14:38Rus korosu...^^^Kalinka..^^
kaçmak
31.05.2006 - 10:50Kalbine, ruhuna, içindeki uzaklara...
Kaçmak lazım biliyorum.
Ben de kaçıyorum.
Sonsuzluk bir karanlık kıyafeti ile bekliyor..
Aramızda yaşanmamış ve yaşanmayacak bir zaman aralığı var...
Oysa, hayat çok da adil geçmiyor.
Bizimkisi, bir sıradan dostluktan sıradışı bir ilişki çıkartma gayreti..
Oysa 'sen' ya da 'ben', tek başına olmasa da birlikteyken, 'bizi' gölgeliyor.
Ve kimi plansız hayat açıları, bizi gafil avlıyor..
Pusuda umutsuzluk var, yalnızlık var..
Ya da adı hala konulmamış acılar...
Bizim mi içimizde olan, bizim mi içinde olduğumuz, tarifi zor, bir garip boşluk var...
Belki bu yüzden şarap içiyor ve kaçıyoruz..
Kendimizden kaçarken lunapark aynalarına yakalanıyoruz.
Geç kalmış bir sıcaklığı, soğuk kalorifer peteklerinde arıyoruz.
Geç kalmış Sıcaklık/Yazarı bilinmiyor
sessiz haykırış
31.05.2006 - 10:47Hello darkness, my old friend, I've come to talk with you again,
Because a vision softly creeping,
Left its seeds while I was sleeping,
And the vision that was planted in my brain
Still remains.Within the sound of silence.
In restless dreams I walked alone
Narrow streets of cobblestone,
'Neath the halo of a street lamp,I turned my collar to the cold and damp
When my eyes were stabbed by the flash of a neon light
That split the night, and touched the sound of silence.
The Sound of Silence/Paul Simon
dolu düşün boş konuş
31.05.2006 - 10:40Bir ölçü tutturamadan yaşayışımızın en güzel kanıtıydı belki, ölçüsüzce ve biçip tartmadan konuşmalarımız.
En acısı, nereden geldiğini hesaba katmadığımız sözlerimizdir aslında. Sırtını sapasağlam duvara yasladığımızı zannettiğimiz harfler yığını tamamen desteksiz durmaktadır. Ve bu kuru laflar yeri gelir en körpe umutları, yeri gelir yeni filizlenmiş başakları çiğner geçer.
Çiğneyen habersiz, yaptığının doğruluğuna inanmakta ve başını neredeyse göğe değecek kadar kaldırmakta... 'İnsanlar böyledir.' dedirtir.zihinlere, zamanın birinde okunan bir kitabın ismi ve hayatın ta kendisi olarak...
Neydi bizleri böylesi hesapsız bir kıyımın içine iten? Asırlar öncesinin lâle motiflerini yüreğimize dokuyamayışımız mı? Yıkan sözler, hesap bilmeyen gözler, çabucak silinip giden izler... Kuru toprağa basmakla, yahut çimenlerde koşmakla iz bırakılmaz. Atlamak lazım çamurlara, vererek bütün manevi ağırlığı ayaklara... Bir de elleri uzatarak arkada kim varsa...Sarılmak lazım elleriyle beraber yüreğini uzatanlara.
Alıntı
aşk
31.05.2006 - 10:21egoların kılıç kalkan gösterisidir..
nâçâr
31.05.2006 - 10:19sabahın erken saatlerinde trafik kazası yapıp arabanın sol ön kısmını boylu boyunca çizdiren hatunun derin yalnızlığı...
insanın bilmesi
25.05.2006 - 11:31Bildiğim tek şey...hiç bir şey bilmediğimdir..
Sokrates...
şahane
25.05.2006 - 10:20mükemmel...
popo
25.05.2006 - 10:17'kıç' kelimesinin ingilizce karşılığı...
piramit
25.05.2006 - 10:16mısır..
nabza göre şerbet vermek
25.05.2006 - 10:15politik olmak....
barbekü
25.05.2006 - 10:15dubleks bir villanın bahçesinde dağ ve deniz manzaralı ve en az iki metre uzunluğunda olmalıdır..
bergamot
25.05.2006 - 10:01turunçgiller familyasından kokulu bir limon...
normal limona göre küçüktür ve çiçeğinin baharda yaydığı koku muhteşemdir...
ingilizlerin beş çayında 'earl grey tea' olarak yerini alır...
şimdilerde lipton ve deren'in de bergamot aromalı çayları marketlerde mevcuttur..
düş
24.05.2006 - 14:02Sayfa no yok
Cilt no yok
Hane no yok
Ana adı, ben sokak çocuğuyum abi
Hani şu uçurtması gökyüzünde asılı kalan,
Bilyelerini rüyalarında unutan,
Ve oyuncaklarını masal kahramanlarına çaldıran,
Çocuk varya o benim işte, o benim abi...
Sahi bir annem olmalıydı dimi
Ben dudaklarımda sokakları besteliyorum oysa
Sahi abi tadı nasıldı anne sütünün
Anneler nasıl okşardı çocuklarını
Anne kokusu nasıldır kim bilir
Ana ha, bir anne çizebilirmisin benim için
Karanlığın kar soğuğu parmak uçlarına bir anne
Ve yanına beni eklermisin abi
Tıpkı suluboya resimlerdeki gibi sımsıcak
Sahi abi senin gözlerini kesmiyor değil mi
Bir köprünün soğuk, gergin ve karanlık bedeni
Sahi sen hiç seyrettin mi aydedeyi bir köprünün altından,
Üşüdün mü abi kayan bir yıldıza bakarken,
Boşver...
Gel boyat istersen ayakkabılarını
Ben şu ayakkabıların bağcıklarından asılıyorum hayata
Gel boyat ayakkabılarını
Boyatta resmi çıksın dostun, düşmanın tüm kaldırımların
Sayfa no yok
Cilt no yok
Hane no yok
Yokların varlığında tam göbek bağından hiç yakalandın mı hayata
Bir de bir de babam olmalıydı di mi?
Beni dövecek bir babam bile yok biliyor musun?
Nasırlı ellerinde şevkat arayacağım bir insan
Kimbilir, bayramlarda neler alır babalar çocuklarına
Unutmuşum, bayramlarınız da vardı sizin öyle değil mi, arifeleriniz
Bayramlarda temize çekilen dostluklar vardı sonra
Oysa ben kırık dökük ıslıklar ısmarlıyorum güneşe ve mehtaba
Yankısız, bestelenmemiş ve bestelenmeyecek serseri ıslıklar
Bir babam olsaydı belki yeterdi
Çocuk olurdum eskisi gibi, şımarırdım öylesine
Boşver abi...
Kimin neyine bayram, kimin neyine hediye
Baba kimin neyine abi
Sahi senin düşlerin vardır
Göremediğin rüyanın düşünü kurar mısın hiç
Ahmet bir düş görmüş geçenlerde
Köprü altında tanıştık, soğuk ve geç gelen bir gecede
Utanırken anlattı, anlatırken utandı.
Bir ip bağlamış gökkuşağına,
Bak ana diyormuş uçurtmamı gördün mü,
Ya uçurtmamın gölgesinde bilye oynayan çocukları.
Ahmet'in düşü işte...
Bana düşlerini kiralar mısın abi,
Bedava boyarım ayakkabılarını,
Bana düşlerini, düşlerini abi
Boşver, boşver...
Bak iyi parlayacak bu ayakkabılar,
En parlak ayakkabılarınla yürüyeceksin yaşama
Sen düşünme, sokaklar düşünsün beni,
Gazete manşetleri,
Üçüncü sayfa haberleri düşünsün,
İsimsiz bir damla gözyaşı düşünsün,
Sen beni düşünme, düşünme be abi...
Nasıl olsa ben,
olmayan ayakkabılarımın sıcaklığıyla basıyorum tüm kaldırımlara,
Olmasa da anne babası sokakların
Sokak çocuğuyum ben, sokak çocuğuyum...
Kazanılmadan kaybedilmiş bir geleceğin herhangi bir yerinde,
Ben sokak çocuğuyum abi,
Hani şu uçurtması gökyüzünde asılı kalan,
Bilyelerini rüyalarında unutan,
Oyuncaklarını masal kahramanlarına çaldıran çocuk varya,
İşte o benim, o benim abi, o benim abi...
Ali Ulurasba / Sokak Çocuğu
aşk
23.05.2006 - 14:57Seni çok seviyorum..tamam mı?
Çok seviyorum seni..
Hani çocuklara sorduklarında bu kadar seviyorum derler ya..
İki kol arası hayali sonsuzluk kadar.....
bikini
19.05.2006 - 23:12bikini adasında başlamış herşey...
kırılgan
19.05.2006 - 23:10hassas..
Toplam 2464 mesaj bulundu