Muhittin Çiftçi Adlı Üyenin Nedir Yazıları - ...

  • serbest kürsü

    11.06.2025 - 15:19

    Los Angeles Yanıyor: Yalnızlığın Yankısı Üzerine Bir Deneme

    İnsan, doğası gereği hem toplumsal hem yalnız bir varlıktır. İçinde taşıdığı anlam arayışıyla evrende sürekli kendine yer bulmaya çalışır. İbrahim Sadri'nin “Karagümrük Yanıyor” şiirinden ilhamla yazılan "Los Angeles Yanıyor" şiiri ise, bu arayışın tam ortasında duran bir şehirde geçiyor: Los Angeles.

    Los Angeles, dışarıdan bakıldığında hayallerin, yıldızların ve ihtişamın şehridir. Ancak şiir bize gösteriyor ki, parıltının ardında suskun ve görünmez bir yangın vardır; ve bu yangın sadece kentin sokaklarında değil, bireyin ruhunda da yanmaktadır.

    Yangının Küllerinde Anlam Arayışı

    "Los Angeles yanıyor usta..."
    Bu tekrar, şiirin kalp atışı gibidir. Her kıtada, her olayda yinelenir; çünkü yangın bitmez. Bu yangın, fiziksel bir felaketin ötesinde varoluşsal bir yanmadır. Şehrin dört bir yanına yayılan duman, aslında bireyin anlam arayışının dumanıdır.

    İnsan adalet ister, çünkü adalet; kaosun anlamlı bir düzene kavuştuğu yanılsamasını verir. Oysa şiirin anlattığı Los Angeles’ta adalet de kırılgandır. City Hall önünde yükselen eller, aslında gökyüzüne açılmış sessiz sorulardır:
    "Varoluşum bu muydu?"
    "Bu şehirde, bu sistemde ben nereye aitim?"

    Kalabalığın İçinde Derin Bir Yalnızlık

    Protestolar kalabalıktır ama şiirin alt metninde sürekli bir yalnızlık vardır.
    "Sessizlik artık bir suç gibi" dizesiyle ifade edilen bu durum, modern insanın en trajik çelişkisine işaret eder: İnsan, yalnız kalmaktan korkar; ama kalabalıklar içinde de kendini yalnız hisseder. Protestoların kalabalığı bile bu yalnızlıktan bir kaçış değildir, yalnızca onu paylaşma çabasıdır.

    George'un, Maria'nın, Malik’in, Yoon’un isimleri burada sadece kurbanları değil, insanlığın ortak yalnızlık anlatısını simgeler. Her biri kendi bireysel hikâyesinde yalnızdır. Her biri kendi varoluş boşluğunda debelenir. Onların hikâyeleri birleşse de acıları tektir.

    Adaletin Yitimi ve Camların Metaforu

    Rodeo Drive’da kırılan vitrinler, varoluşsal kırılmayı simgeler.
    Çünkü bu camlar yalnızca mağazaların değil, modern insanın umutlarının da camlarıdır.
    Her vitrin, sahip olma arzusunun pırıltılı bir yansımasıdır. Ama sahip olamamanın öfkesi geldiğinde o camlar tuzla buz olur.

    İnsan modern şehirlerde vitrinlere bakarak yaşar; sahip olamadıkça da içindeki yalnızlığı daha keskin hisseder. İşte o an, şiirin ruhundaki yangın başlar:
    "Sesleri duysaydın, sen de susamazdın."
    Bu susamama hali, insanın içindeki sonsuz huzursuzluğun dışa taşmasıdır.

    Birlikte Olanların Ayrı Yalnızlıkları

    "Ama bu kez yalnız değiliz."
    Bu umut dolu cümle bile paradoksaldır. Çünkü aslında herkes, ortak bir yalnızlık bilinciyle bir aradadır. Kalabalık, bireysel varoluş krizini dindirmez; sadece onun yankısını büyütür.

    New York’tan gelen pankartlar, Chicago’dan yükselen şarkılar, Oakland’dan taşan ağıtlar... Bunlar, varoluşun coğrafyaya sığmadığını, insan olmanın sancısının evrensel olduğunu gösterir. Herkes yalnızdır; ama yalnız olduklarının farkında olan yalnızlar artık bir çığlıkta birleşmiştir:
    "Bir gün değil, her gün direniş."

    Sonuç Yerine: Yangının İçindeki İnsan

    Bu şiir, yalnızca Los Angeles’ın değil, insan ruhunun yanışını anlatıyor.
    Adalet talebiyle sokağa dökülenler, aslında kendi varlıklarının görülmesini isteyen ruhlardır.
    Şair, her dizesinde şunu fısıldıyor:
    İnsan, kendi içinde yanan bir şehir gibidir.
    Kalabalığın ortasında bile kendi anlam yangınında yalnızdır.
    Ama bazen, yalnızlıklarımız aynı anda tutuştuğunda,
    bir şehir yanar ve biz birbirimizi ilk kez o alevlerin ışığında görürüz.

  • serbest kürsü

    11.06.2025 - 15:18

    Los Angeles Yanıyor: Yalnızlığın Yankısı Üzerine Bir Deneme

    İnsan, doğası gereği hem toplumsal hem yalnız bir varlıktır. İçinde taşıdığı anlam arayışıyla evrende sürekli kendine yer bulmaya çalışır. İbrahim Sadri'nin “Karagümrük Yanıyor” şiirinden ilhamla yazılan "Los Angeles Yanıyor" şiiri ise, bu arayışın tam ortasında duran bir şehirde geçiyor: Los Angeles.

    Los Angeles, dışarıdan bakıldığında hayallerin, yıldızların ve ihtişamın şehridir. Ancak şiir bize gösteriyor ki, parıltının ardında suskun ve görünmez bir yangın vardır; ve bu yangın sadece kentin sokaklarında değil, bireyin ruhunda da yanmaktadır.

    Yangının Küllerinde Anlam Arayışı

    "Los Angeles yanıyor usta..."
    Bu tekrar, şiirin kalp atışı gibidir. Her kıtada, her olayda yinelenir; çünkü yangın bitmez. Bu yangın, fiziksel bir felaketin ötesinde varoluşsal bir yanmadır. Şehrin dört bir yanına yayılan duman, aslında bireyin anlam arayışının dumanıdır.

    İnsan adalet ister, çünkü adalet; kaosun anlamlı bir düzene kavuştuğu yanılsamasını verir. Oysa şiirin anlattığı Los Angeles’ta adalet de kırılgandır. City Hall önünde yükselen eller, aslında gökyüzüne açılmış sessiz sorulardır:
    "Varoluşum bu muydu?"
    "Bu şehirde, bu sistemde ben nereye aitim?"

    Kalabalığın İçinde Derin Bir Yalnızlık

    Protestolar kalabalıktır ama şiirin alt metninde sürekli bir yalnızlık vardır.
    "Sessizlik artık bir suç gibi" dizesiyle ifade edilen bu durum, modern insanın en trajik çelişkisine işaret eder: İnsan, yalnız kalmaktan korkar; ama kalabalıklar içinde de kendini yalnız hisseder. Protestoların kalabalığı bile bu yalnızlıktan bir kaçış değildir, yalnızca onu paylaşma çabasıdır.

    George'un, Maria'nın, Malik’in, Yoon’un isimleri burada sadece kurbanları değil, insanlığın ortak yalnızlık anlatısını simgeler. Her biri kendi bireysel hikâyesinde yalnızdır. Her biri kendi varoluş boşluğunda debelenir. Onların hikâyeleri birleşse de acıları tektir.

    Adaletin Yitimi ve Camların Metaforu

    Rodeo Drive’da kırılan vitrinler, varoluşsal kırılmayı simgeler.
    Çünkü bu camlar yalnızca mağazaların değil, modern insanın umutlarının da camlarıdır.
    Her vitrin, sahip olma arzusunun pırıltılı bir yansımasıdır. Ama sahip olamamanın öfkesi geldiğinde o camlar tuzla buz olur.

    İnsan modern şehirlerde vitrinlere bakarak yaşar; sahip olamadıkça da içindeki yalnızlığı daha keskin hisseder. İşte o an, şiirin ruhundaki yangın başlar:
    "Sesleri duysaydın, sen de susamazdın."
    Bu susamama hali, insanın içindeki sonsuz huzursuzluğun dışa taşmasıdır.

    Birlikte Olanların Ayrı Yalnızlıkları

    "Ama bu kez yalnız değiliz."
    Bu umut dolu cümle bile paradoksaldır. Çünkü aslında herkes, ortak bir yalnızlık bilinciyle bir aradadır. Kalabalık, bireysel varoluş krizini dindirmez; sadece onun yankısını büyütür.

    New York’tan gelen pankartlar, Chicago’dan yükselen şarkılar, Oakland’dan taşan ağıtlar... Bunlar, varoluşun coğrafyaya sığmadığını, insan olmanın sancısının evrensel olduğunu gösterir. Herkes yalnızdır; ama yalnız olduklarının farkında olan yalnızlar artık bir çığlıkta birleşmiştir:
    "Bir gün değil, her gün direniş."

    Sonuç Yerine: Yangının İçindeki İnsan

    Bu şiir, yalnızca Los Angeles’ın değil, insan ruhunun yanışını anlatıyor.
    Adalet talebiyle sokağa dökülenler, aslında kendi varlıklarının görülmesini isteyen ruhlardır.
    Şair, her dizesinde şunu fısıldıyor:
    İnsan, kendi içinde yanan bir şehir gibidir.
    Kalabalığın ortasında bile kendi anlam yangınında yalnızdır.
    Ama bazen, yalnızlıklarımız aynı anda tutuştuğunda,
    bir şehir yanar ve biz birbirimizi ilk kez o alevlerin ışığında görürüz.

  • serbest kürsü

    11.06.2025 - 15:18

    Los Angeles Yanıyor: Yalnızlığın Yankısı Üzerine Bir Deneme

    İnsan, doğası gereği hem toplumsal hem yalnız bir varlıktır. İçinde taşıdığı anlam arayışıyla evrende sürekli kendine yer bulmaya çalışır. İbrahim Sadri'nin “Karagümrük Yanıyor” şiirinden ilhamla yazılan "Los Angeles Yanıyor" şiiri ise, bu arayışın tam ortasında duran bir şehirde geçiyor: Los Angeles.

    Los Angeles, dışarıdan bakıldığında hayallerin, yıldızların ve ihtişamın şehridir. Ancak şiir bize gösteriyor ki, parıltının ardında suskun ve görünmez bir yangın vardır; ve bu yangın sadece kentin sokaklarında değil, bireyin ruhunda da yanmaktadır.

    Yangının Küllerinde Anlam Arayışı

    "Los Angeles yanıyor usta..."
    Bu tekrar, şiirin kalp atışı gibidir. Her kıtada, her olayda yinelenir; çünkü yangın bitmez. Bu yangın, fiziksel bir felaketin ötesinde varoluşsal bir yanmadır. Şehrin dört bir yanına yayılan duman, aslında bireyin anlam arayışının dumanıdır.

    İnsan adalet ister, çünkü adalet; kaosun anlamlı bir düzene kavuştuğu yanılsamasını verir. Oysa şiirin anlattığı Los Angeles’ta adalet de kırılgandır. City Hall önünde yükselen eller, aslında gökyüzüne açılmış sessiz sorulardır:
    "Varoluşum bu muydu?"
    "Bu şehirde, bu sistemde ben nereye aitim?"

    Kalabalığın İçinde Derin Bir Yalnızlık

    Protestolar kalabalıktır ama şiirin alt metninde sürekli bir yalnızlık vardır.
    "Sessizlik artık bir suç gibi" dizesiyle ifade edilen bu durum, modern insanın en trajik çelişkisine işaret eder: İnsan, yalnız kalmaktan korkar; ama kalabalıklar içinde de kendini yalnız hisseder. Protestoların kalabalığı bile bu yalnızlıktan bir kaçış değildir, yalnızca onu paylaşma çabasıdır.

    George'un, Maria'nın, Malik’in, Yoon’un isimleri burada sadece kurbanları değil, insanlığın ortak yalnızlık anlatısını simgeler. Her biri kendi bireysel hikâyesinde yalnızdır. Her biri kendi varoluş boşluğunda debelenir. Onların hikâyeleri birleşse de acıları tektir.

    Adaletin Yitimi ve Camların Metaforu

    Rodeo Drive’da kırılan vitrinler, varoluşsal kırılmayı simgeler.
    Çünkü bu camlar yalnızca mağazaların değil, modern insanın umutlarının da camlarıdır.
    Her vitrin, sahip olma arzusunun pırıltılı bir yansımasıdır. Ama sahip olamamanın öfkesi geldiğinde o camlar tuzla buz olur.

    İnsan modern şehirlerde vitrinlere bakarak yaşar; sahip olamadıkça da içindeki yalnızlığı daha keskin hisseder. İşte o an, şiirin ruhundaki yangın başlar:
    "Sesleri duysaydın, sen de susamazdın."
    Bu susamama hali, insanın içindeki sonsuz huzursuzluğun dışa taşmasıdır.

    Birlikte Olanların Ayrı Yalnızlıkları

    "Ama bu kez yalnız değiliz."
    Bu umut dolu cümle bile paradoksaldır. Çünkü aslında herkes, ortak bir yalnızlık bilinciyle bir aradadır. Kalabalık, bireysel varoluş krizini dindirmez; sadece onun yankısını büyütür.

    New York’tan gelen pankartlar, Chicago’dan yükselen şarkılar, Oakland’dan taşan ağıtlar... Bunlar, varoluşun coğrafyaya sığmadığını, insan olmanın sancısının evrensel olduğunu gösterir. Herkes yalnızdır; ama yalnız olduklarının farkında olan yalnızlar artık bir çığlıkta birleşmiştir:
    "Bir gün değil, her gün direniş."

    Sonuç Yerine: Yangının İçindeki İnsan

    Bu şiir, yalnızca Los Angeles’ın değil, insan ruhunun yanışını anlatıyor.
    Adalet talebiyle sokağa dökülenler, aslında kendi varlıklarının görülmesini isteyen ruhlardır.
    Şair, her dizesinde şunu fısıldıyor:
    İnsan, kendi içinde yanan bir şehir gibidir.
    Kalabalığın ortasında bile kendi anlam yangınında yalnızdır.
    Ama bazen, yalnızlıklarımız aynı anda tutuştuğunda,
    bir şehir yanar ve biz birbirimizi ilk kez o alevlerin ışığında görürüz.

  • serbest kürsü

    11.06.2025 - 15:17

    Los Angeles Yanıyor: Yalnızlığın Yankısı Üzerine Bir Deneme

    İnsan, doğası gereği hem toplumsal hem yalnız bir varlıktır. İçinde taşıdığı anlam arayışıyla evrende sürekli kendine yer bulmaya çalışır. İbrahim Sadri'nin “Karagümrük Yanıyor” şiirinden ilhamla yazılan "Los Angeles Yanıyor" şiiri ise, bu arayışın tam ortasında duran bir şehirde geçiyor: Los Angeles.

    Los Angeles, dışarıdan bakıldığında hayallerin, yıldızların ve ihtişamın şehridir. Ancak şiir bize gösteriyor ki, parıltının ardında suskun ve görünmez bir yangın vardır; ve bu yangın sadece kentin sokaklarında değil, bireyin ruhunda da yanmaktadır.

    Yangının Küllerinde Anlam Arayışı

    "Los Angeles yanıyor usta..."
    Bu tekrar, şiirin kalp atışı gibidir. Her kıtada, her olayda yinelenir; çünkü yangın bitmez. Bu yangın, fiziksel bir felaketin ötesinde varoluşsal bir yanmadır. Şehrin dört bir yanına yayılan duman, aslında bireyin anlam arayışının dumanıdır.

    İnsan adalet ister, çünkü adalet; kaosun anlamlı bir düzene kavuştuğu yanılsamasını verir. Oysa şiirin anlattığı Los Angeles’ta adalet de kırılgandır. City Hall önünde yükselen eller, aslında gökyüzüne açılmış sessiz sorulardır:
    "Varoluşum bu muydu?"
    "Bu şehirde, bu sistemde ben nereye aitim?"

    Kalabalığın İçinde Derin Bir Yalnızlık

    Protestolar kalabalıktır ama şiirin alt metninde sürekli bir yalnızlık vardır.
    "Sessizlik artık bir suç gibi" dizesiyle ifade edilen bu durum, modern insanın en trajik çelişkisine işaret eder: İnsan, yalnız kalmaktan korkar; ama kalabalıklar içinde de kendini yalnız hisseder. Protestoların kalabalığı bile bu yalnızlıktan bir kaçış değildir, yalnızca onu paylaşma çabasıdır.

    George'un, Maria'nın, Malik’in, Yoon’un isimleri burada sadece kurbanları değil, insanlığın ortak yalnızlık anlatısını simgeler. Her biri kendi bireysel hikâyesinde yalnızdır. Her biri kendi varoluş boşluğunda debelenir. Onların hikâyeleri birleşse de acıları tektir.

    Adaletin Yitimi ve Camların Metaforu

    Rodeo Drive’da kırılan vitrinler, varoluşsal kırılmayı simgeler.
    Çünkü bu camlar yalnızca mağazaların değil, modern insanın umutlarının da camlarıdır.
    Her vitrin, sahip olma arzusunun pırıltılı bir yansımasıdır. Ama sahip olamamanın öfkesi geldiğinde o camlar tuzla buz olur.

    İnsan modern şehirlerde vitrinlere bakarak yaşar; sahip olamadıkça da içindeki yalnızlığı daha keskin hisseder. İşte o an, şiirin ruhundaki yangın başlar:
    "Sesleri duysaydın, sen de susamazdın."
    Bu susamama hali, insanın içindeki sonsuz huzursuzluğun dışa taşmasıdır.

    Birlikte Olanların Ayrı Yalnızlıkları

    "Ama bu kez yalnız değiliz."
    Bu umut dolu cümle bile paradoksaldır. Çünkü aslında herkes, ortak bir yalnızlık bilinciyle bir aradadır. Kalabalık, bireysel varoluş krizini dindirmez; sadece onun yankısını büyütür.

    New York’tan gelen pankartlar, Chicago’dan yükselen şarkılar, Oakland’dan taşan ağıtlar... Bunlar, varoluşun coğrafyaya sığmadığını, insan olmanın sancısının evrensel olduğunu gösterir. Herkes yalnızdır; ama yalnız olduklarının farkında olan yalnızlar artık bir çığlıkta birleşmiştir:
    "Bir gün değil, her gün direniş."

    Sonuç Yerine: Yangının İçindeki İnsan

    Bu şiir, yalnızca Los Angeles’ın değil, insan ruhunun yanışını anlatıyor.
    Adalet talebiyle sokağa dökülenler, aslında kendi varlıklarının görülmesini isteyen ruhlardır.
    Şair, her dizesinde şunu fısıldıyor:
    İnsan, kendi içinde yanan bir şehir gibidir.
    Kalabalığın ortasında bile kendi anlam yangınında yalnızdır.
    Ama bazen, yalnızlıklarımız aynı anda tutuştuğunda,
    bir şehir yanar ve biz birbirimizi ilk kez o alevlerin ışığında görürüz.

  • serbest kürsü

    11.06.2025 - 15:17

    Los Angeles Yanıyor: Yalnızlığın Yankısı Üzerine Bir Deneme

    İnsan, doğası gereği hem toplumsal hem yalnız bir varlıktır. İçinde taşıdığı anlam arayışıyla evrende sürekli kendine yer bulmaya çalışır. İbrahim Sadri'nin “Karagümrük Yanıyor” şiirinden ilhamla yazılan "Los Angeles Yanıyor" şiiri ise, bu arayışın tam ortasında duran bir şehirde geçiyor: Los Angeles.

    Los Angeles, dışarıdan bakıldığında hayallerin, yıldızların ve ihtişamın şehridir. Ancak şiir bize gösteriyor ki, parıltının ardında suskun ve görünmez bir yangın vardır; ve bu yangın sadece kentin sokaklarında değil, bireyin ruhunda da yanmaktadır.

    Yangının Küllerinde Anlam Arayışı

    "Los Angeles yanıyor usta..."
    Bu tekrar, şiirin kalp atışı gibidir. Her kıtada, her olayda yinelenir; çünkü yangın bitmez. Bu yangın, fiziksel bir felaketin ötesinde varoluşsal bir yanmadır. Şehrin dört bir yanına yayılan duman, aslında bireyin anlam arayışının dumanıdır.

    İnsan adalet ister, çünkü adalet; kaosun anlamlı bir düzene kavuştuğu yanılsamasını verir. Oysa şiirin anlattığı Los Angeles’ta adalet de kırılgandır. City Hall önünde yükselen eller, aslında gökyüzüne açılmış sessiz sorulardır:
    "Varoluşum bu muydu?"
    "Bu şehirde, bu sistemde ben nereye aitim?"

    Kalabalığın İçinde Derin Bir Yalnızlık

    Protestolar kalabalıktır ama şiirin alt metninde sürekli bir yalnızlık vardır.
    "Sessizlik artık bir suç gibi" dizesiyle ifade edilen bu durum, modern insanın en trajik çelişkisine işaret eder: İnsan, yalnız kalmaktan korkar; ama kalabalıklar içinde de kendini yalnız hisseder. Protestoların kalabalığı bile bu yalnızlıktan bir kaçış değildir, yalnızca onu paylaşma çabasıdır.

    George'un, Maria'nın, Malik’in, Yoon’un isimleri burada sadece kurbanları değil, insanlığın ortak yalnızlık anlatısını simgeler. Her biri kendi bireysel hikâyesinde yalnızdır. Her biri kendi varoluş boşluğunda debelenir. Onların hikâyeleri birleşse de acıları tektir.

    Adaletin Yitimi ve Camların Metaforu

    Rodeo Drive’da kırılan vitrinler, varoluşsal kırılmayı simgeler.
    Çünkü bu camlar yalnızca mağazaların değil, modern insanın umutlarının da camlarıdır.
    Her vitrin, sahip olma arzusunun pırıltılı bir yansımasıdır. Ama sahip olamamanın öfkesi geldiğinde o camlar tuzla buz olur.

    İnsan modern şehirlerde vitrinlere bakarak yaşar; sahip olamadıkça da içindeki yalnızlığı daha keskin hisseder. İşte o an, şiirin ruhundaki yangın başlar:
    "Sesleri duysaydın, sen de susamazdın."
    Bu susamama hali, insanın içindeki sonsuz huzursuzluğun dışa taşmasıdır.

    Birlikte Olanların Ayrı Yalnızlıkları

    "Ama bu kez yalnız değiliz."
    Bu umut dolu cümle bile paradoksaldır. Çünkü aslında herkes, ortak bir yalnızlık bilinciyle bir aradadır. Kalabalık, bireysel varoluş krizini dindirmez; sadece onun yankısını büyütür.

    New York’tan gelen pankartlar, Chicago’dan yükselen şarkılar, Oakland’dan taşan ağıtlar... Bunlar, varoluşun coğrafyaya sığmadığını, insan olmanın sancısının evrensel olduğunu gösterir. Herkes yalnızdır; ama yalnız olduklarının farkında olan yalnızlar artık bir çığlıkta birleşmiştir:
    "Bir gün değil, her gün direniş."

    Sonuç Yerine: Yangının İçindeki İnsan

    Bu şiir, yalnızca Los Angeles’ın değil, insan ruhunun yanışını anlatıyor.
    Adalet talebiyle sokağa dökülenler, aslında kendi varlıklarının görülmesini isteyen ruhlardır.
    Şair, her dizesinde şunu fısıldıyor:
    İnsan, kendi içinde yanan bir şehir gibidir.
    Kalabalığın ortasında bile kendi anlam yangınında yalnızdır.
    Ama bazen, yalnızlıklarımız aynı anda tutuştuğunda,
    bir şehir yanar ve biz birbirimizi ilk kez o alevlerin ışığında görürüz.

  • serbest kürsü

    11.06.2025 - 15:16

    Los Angeles Yanıyor: Yalnızlığın Yankısı Üzerine Bir Deneme

    İnsan, doğası gereği hem toplumsal hem yalnız bir varlıktır. İçinde taşıdığı anlam arayışıyla evrende sürekli kendine yer bulmaya çalışır. İbrahim Sadri'nin “Karagümrük Yanıyor” şiirinden ilhamla yazılan "Los Angeles Yanıyor" şiiri ise, bu arayışın tam ortasında duran bir şehirde geçiyor: Los Angeles.

    Los Angeles, dışarıdan bakıldığında hayallerin, yıldızların ve ihtişamın şehridir. Ancak şiir bize gösteriyor ki, parıltının ardında suskun ve görünmez bir yangın vardır; ve bu yangın sadece kentin sokaklarında değil, bireyin ruhunda da yanmaktadır.

    Yangının Küllerinde Anlam Arayışı

    "Los Angeles yanıyor usta..."
    Bu tekrar, şiirin kalp atışı gibidir. Her kıtada, her olayda yinelenir; çünkü yangın bitmez. Bu yangın, fiziksel bir felaketin ötesinde varoluşsal bir yanmadır. Şehrin dört bir yanına yayılan duman, aslında bireyin anlam arayışının dumanıdır.

    İnsan adalet ister, çünkü adalet; kaosun anlamlı bir düzene kavuştuğu yanılsamasını verir. Oysa şiirin anlattığı Los Angeles’ta adalet de kırılgandır. City Hall önünde yükselen eller, aslında gökyüzüne açılmış sessiz sorulardır:
    "Varoluşum bu muydu?"
    "Bu şehirde, bu sistemde ben nereye aitim?"

    Kalabalığın İçinde Derin Bir Yalnızlık

    Protestolar kalabalıktır ama şiirin alt metninde sürekli bir yalnızlık vardır.
    "Sessizlik artık bir suç gibi" dizesiyle ifade edilen bu durum, modern insanın en trajik çelişkisine işaret eder: İnsan, yalnız kalmaktan korkar; ama kalabalıklar içinde de kendini yalnız hisseder. Protestoların kalabalığı bile bu yalnızlıktan bir kaçış değildir, yalnızca onu paylaşma çabasıdır.

    George'un, Maria'nın, Malik’in, Yoon’un isimleri burada sadece kurbanları değil, insanlığın ortak yalnızlık anlatısını simgeler. Her biri kendi bireysel hikâyesinde yalnızdır. Her biri kendi varoluş boşluğunda debelenir. Onların hikâyeleri birleşse de acıları tektir.

    Adaletin Yitimi ve Camların Metaforu

    Rodeo Drive’da kırılan vitrinler, varoluşsal kırılmayı simgeler.
    Çünkü bu camlar yalnızca mağazaların değil, modern insanın umutlarının da camlarıdır.
    Her vitrin, sahip olma arzusunun pırıltılı bir yansımasıdır. Ama sahip olamamanın öfkesi geldiğinde o camlar tuzla buz olur.

    İnsan modern şehirlerde vitrinlere bakarak yaşar; sahip olamadıkça da içindeki yalnızlığı daha keskin hisseder. İşte o an, şiirin ruhundaki yangın başlar:
    "Sesleri duysaydın, sen de susamazdın."
    Bu susamama hali, insanın içindeki sonsuz huzursuzluğun dışa taşmasıdır.

    Birlikte Olanların Ayrı Yalnızlıkları

    "Ama bu kez yalnız değiliz."
    Bu umut dolu cümle bile paradoksaldır. Çünkü aslında herkes, ortak bir yalnızlık bilinciyle bir aradadır. Kalabalık, bireysel varoluş krizini dindirmez; sadece onun yankısını büyütür.

    New York’tan gelen pankartlar, Chicago’dan yükselen şarkılar, Oakland’dan taşan ağıtlar... Bunlar, varoluşun coğrafyaya sığmadığını, insan olmanın sancısının evrensel olduğunu gösterir. Herkes yalnızdır; ama yalnız olduklarının farkında olan yalnızlar artık bir çığlıkta birleşmiştir:
    "Bir gün değil, her gün direniş."

    Sonuç Yerine: Yangının İçindeki İnsan

    Bu şiir, yalnızca Los Angeles’ın değil, insan ruhunun yanışını anlatıyor.
    Adalet talebiyle sokağa dökülenler, aslında kendi varlıklarının görülmesini isteyen ruhlardır.
    Şair, her dizesinde şunu fısıldıyor:
    İnsan, kendi içinde yanan bir şehir gibidir.
    Kalabalığın ortasında bile kendi anlam yangınında yalnızdır.
    Ama bazen, yalnızlıklarımız aynı anda tutuştuğunda,
    bir şehir yanar ve biz birbirimizi ilk kez o alevlerin ışığında görürüz.

  • serbest kürsü

    11.06.2025 - 15:16

    Los Angeles Yanıyor: Yalnızlığın Yankısı Üzerine Bir Deneme

    İnsan, doğası gereği hem toplumsal hem yalnız bir varlıktır. İçinde taşıdığı anlam arayışıyla evrende sürekli kendine yer bulmaya çalışır. İbrahim Sadri'nin “Karagümrük Yanıyor” şiirinden ilhamla yazılan "Los Angeles Yanıyor" şiiri ise, bu arayışın tam ortasında duran bir şehirde geçiyor: Los Angeles.

    Los Angeles, dışarıdan bakıldığında hayallerin, yıldızların ve ihtişamın şehridir. Ancak şiir bize gösteriyor ki, parıltının ardında suskun ve görünmez bir yangın vardır; ve bu yangın sadece kentin sokaklarında değil, bireyin ruhunda da yanmaktadır.

    Yangının Küllerinde Anlam Arayışı

    "Los Angeles yanıyor usta..."
    Bu tekrar, şiirin kalp atışı gibidir. Her kıtada, her olayda yinelenir; çünkü yangın bitmez. Bu yangın, fiziksel bir felaketin ötesinde varoluşsal bir yanmadır. Şehrin dört bir yanına yayılan duman, aslında bireyin anlam arayışının dumanıdır.

    İnsan adalet ister, çünkü adalet; kaosun anlamlı bir düzene kavuştuğu yanılsamasını verir. Oysa şiirin anlattığı Los Angeles’ta adalet de kırılgandır. City Hall önünde yükselen eller, aslında gökyüzüne açılmış sessiz sorulardır:
    "Varoluşum bu muydu?"
    "Bu şehirde, bu sistemde ben nereye aitim?"

    Kalabalığın İçinde Derin Bir Yalnızlık

    Protestolar kalabalıktır ama şiirin alt metninde sürekli bir yalnızlık vardır.
    "Sessizlik artık bir suç gibi" dizesiyle ifade edilen bu durum, modern insanın en trajik çelişkisine işaret eder: İnsan, yalnız kalmaktan korkar; ama kalabalıklar içinde de kendini yalnız hisseder. Protestoların kalabalığı bile bu yalnızlıktan bir kaçış değildir, yalnızca onu paylaşma çabasıdır.

    George'un, Maria'nın, Malik’in, Yoon’un isimleri burada sadece kurbanları değil, insanlığın ortak yalnızlık anlatısını simgeler. Her biri kendi bireysel hikâyesinde yalnızdır. Her biri kendi varoluş boşluğunda debelenir. Onların hikâyeleri birleşse de acıları tektir.

    Adaletin Yitimi ve Camların Metaforu

    Rodeo Drive’da kırılan vitrinler, varoluşsal kırılmayı simgeler.
    Çünkü bu camlar yalnızca mağazaların değil, modern insanın umutlarının da camlarıdır.
    Her vitrin, sahip olma arzusunun pırıltılı bir yansımasıdır. Ama sahip olamamanın öfkesi geldiğinde o camlar tuzla buz olur.

    İnsan modern şehirlerde vitrinlere bakarak yaşar; sahip olamadıkça da içindeki yalnızlığı daha keskin hisseder. İşte o an, şiirin ruhundaki yangın başlar:
    "Sesleri duysaydın, sen de susamazdın."
    Bu susamama hali, insanın içindeki sonsuz huzursuzluğun dışa taşmasıdır.

    Birlikte Olanların Ayrı Yalnızlıkları

    "Ama bu kez yalnız değiliz."
    Bu umut dolu cümle bile paradoksaldır. Çünkü aslında herkes, ortak bir yalnızlık bilinciyle bir aradadır. Kalabalık, bireysel varoluş krizini dindirmez; sadece onun yankısını büyütür.

    New York’tan gelen pankartlar, Chicago’dan yükselen şarkılar, Oakland’dan taşan ağıtlar... Bunlar, varoluşun coğrafyaya sığmadığını, insan olmanın sancısının evrensel olduğunu gösterir. Herkes yalnızdır; ama yalnız olduklarının farkında olan yalnızlar artık bir çığlıkta birleşmiştir:
    "Bir gün değil, her gün direniş."

    Sonuç Yerine: Yangının İçindeki İnsan

    Bu şiir, yalnızca Los Angeles’ın değil, insan ruhunun yanışını anlatıyor.
    Adalet talebiyle sokağa dökülenler, aslında kendi varlıklarının görülmesini isteyen ruhlardır.
    Şair, her dizesinde şunu fısıldıyor:
    İnsan, kendi içinde yanan bir şehir gibidir.
    Kalabalığın ortasında bile kendi anlam yangınında yalnızdır.
    Ama bazen, yalnızlıklarımız aynı anda tutuştuğunda,
    bir şehir yanar ve biz birbirimizi ilk kez o alevlerin ışığında görürüz.

  • ADANA KARATAŞ İSAHACILI KÖYÜ

    27.01.2015 - 13:20

    KÖYÜN EKONOMİSİ BUNUNLA BİRLİK TE AÇILAN 'OSMAN MARKET' İLE BERABER GELİŞMEYE DEVAM ETMEKTEDİR.

  • harezm Türkçesi

    27.01.2015 - 13:02

    BUGÜNKÜ BATI HİNDİSTAN YADA HİNTTÜRKİTANI DENİLEN AFAGNİSTAN,PAKİSTAN VE KAŞMİRDE KONUŞULAN VE TÜRKÇENİN BİR LEHÇESİDİR. HARZEMLAR DÖNEMİNDE; TÜRÇENİN, İÇERİSİNE ARAPÇA,FARÇA VE ÖZBEK TÜRKÇESİNDEN DE İLAVELER ALMIŞ OLDUĞU YENİ BİR ÖZLE YOĞURULMUŞ BİR TÜRÇE LEHÇESİDİR.

  • harezm Türkçesi

    27.01.2015 - 12:59

    BUGÜNKÜ BATI HİNDİSTAN YADA HİNTTÜRKİTANI DENİLEN AFAGNİSTAN,PAKİSTAN VE KAŞMİRDE KONUŞULAN VE TÜRKÇENİN BİR LEHÇESİDİR.

  • naiflik

    27.01.2015 - 12:56

    KARŞINDAKİNİN DE İNSAN OLDUĞUNU BİLEREK ONAKARŞI NAZİK BİR TAVIR İÇİNDE OLMAK

Toplam 11 mesaj bulundu