Güllere de küstüm açmasinlar Kuslara da küstüm uçmasinlar Selamimi kestim dostlarimdan Aramasinlar
Bu yüce daglarin yolu varmidir canim Eteginde yagmur dolu varmidir canim Bu koskoca dünya sana dar geldi canim Bu felegin sagi solu varmidir canim
Can canim cananim En güzel yanim Gitti Dermanim Gitti Dermanim Güllere de yazik sen kokacaklar Kuslara da yazik sen uçacaklar Fallarada yazik sen çikacaklar Dostlarima yazik senin gibi Olmayacaklar
Üryan teninde gizlidir Varlığımın ilk ve son özlemi Ezgili yüreğimin Çiçek çığlıklarında buldum seni Yaralı bir gül olmuştun Ayrılık sonrası yere atılan
Tutup kaldırmak da vardı Boylu boyunca uzandığın kaldırımlardan Dağların yalnızlığından Kopup gelen bir alevdi yaprakların Dokundukça Yüreğim yanardı avuçlarında
Göğsümde vurulmuş bir çocuğun Son gülüşüydü sanki Gözlerinden içime yansıyan bakış
Anlayınca korkardım Ürkekçe sokulur Karanfil ekerdim dudaklarına Saçlarında salıncaklar kurardım Çiy tanesi gamzelerinde Saklanırdım bir ömür Zeytin dalı gecelerde Adını hecelerdim Suyun aynasında Uyuyan ay ışığına Sesim düşerdi çağlayanlara Sürüklenip giderdi Yaralı bir kuş gibi
Şimdi düşlerim kadar uzaklardasın İçimdeki denizlerde Senden doğma Yakamoz gülüşlü çocukların ayak izleri Taşır mı ki beni sana Eflatun gecelerin sabahlarında
Bazen arkadaşça başlar her şey, sonra sonra hiç farkında olmadan içimizdeki duygu değişir. İstemesekte büyür yavaş yavaş, bir bakmışızki yüreğimizde volkanlar oluşmuş. Sonra işte o gün gelir, yollar ayrılır, ayrılmalıdır. Siz içinizdeki volkanı söndürmeye çalışırsınız. “Zaman” işte “zaman” dersiniz belki söndürür. Sonra, sonra bir gün karşınıza çıkar ve o an işte o an elini tutarsınız size acı verir, içinizdeki volkan patlar ama söyleyemezsiniz. Karşılaştığınız o an hala arkadaşsanız siz gerçekten sevmişsinizdir onu.
Resmin rehindir gurbetimde. Gurbetimde sesleri aşındırmış kimliksiz bir kasaba ve senin kederini ıslatan o yağmurlar rehin.
Alnı özlemle dağınık bir akşam getirdim sana. Sar, büyüt ellerinle, konuk et sıcaklığına; konuk et kanatları kanatılmış kuşlar getirdim sana... Ve akşam, bir kez daha; saçlarını topla ve dağıt sesini rüzgârlara! “Bir of çeksen karşıki dağlar yıkılır”: Çekmiyorsun!
Akarsuları imrendiren yüzün de, sabahçı kahveler de biliyor: Görüşmeyeli yorgunum yıkık kentler kanadı sevinçlerimle. Görüşmeyeli ya sen nasılsın, adım, adresim durur mu defterinde?
Şimdi Siirt'te koyun kokulu bir gecedeyim. Beynimde iklimsiz papatyalar ve kuşatılmış bir akşam duruyor penceremde. Sokakların gün batınca neden boşaldığını ve yüreğimin neden kabardığını bilmiyorum. Konuşsam sessizlik/ gitsem ayrılık…
Sonra kıpırtısız yasladım göğsümü boğulmuş güne. Al bu çağrıları sulara göm, o uzak sulara, gurbetini rehnetme özlemimde…
Adı Gül'dü Gülleri severdi en çok Güldü mü güller açardı gül yüzünde Güllerle bölüşürdü yalnızlığını Hep gül beklerdi sevdiğinden Bir de 'gül mevsimini' takvimlerden Bir gül kokusuna Bir de 'gül reçeline' dayanamazdı Hep güller kurutmuştu Hayatının en hazin sayfalarında Hep gülerek büyütmüştü sevdasını Ve her sabah Bir gül gibi bırakırdı tebessümünü sofraya Tıpkı sımsıcak bir ekmek gibi Ahşap bir evin avlusunda Mis kokulu gülleri derlerdi Ve bütün sırlarını sadece güllere söylerdi Ne zaman bir haksızlık görse Kanayan bir gül gibi Ahh bu dünyada Gülü gülle tartsalar derdi
Ne okur ne yazardı Ağlasa gülleri sular Gülse gülleri okşardı Ama ne zaman içli bir şarkı duysa Güllere bakar uzun uzun dalardı
İşte öyle bir çiçekti Şiirimin ucunda gülden bir kalemdi İşte o kadın Benim annemdi.
Bir bilseniz Ne güller yeşertti hayatın dikenlerinden Dökerek gözyaşını Ve şimdi O güller süslüyor onun mezar taşını...
gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç ağaçlar bükmesinler n'olursun boyunlarını neden akşam oluyorum tren kalkınca kırlangıçlar birdenbire çekip gidince mendiller sallanınca neden tıkanıyorum öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki az önceki çiçekler nasıl da diken diken gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç o sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik bitti o elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz günler devlet alacağı, yıllar bir kadehcik buzlu rakı oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı nerde şimdi nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç
Beni burada arama anne Kapıda adımı sorma Saçlarına yıldız düşmüş Koparma anne Ağlama
Kaç zamandır yüzüm tıraşlı Gözlerim şafak bekledim Uzarken ellerim Kulağım kirişte Ölümü özledim anne Yaşamak isterken delice
Bugün görüş günü Günlerden salı Islak Sarı bir yağmur Ülkemin neresine bakarsa ay Orada yitik bir anne ağlıyor Sen aralıyorsun yağmuru Acıdan sırılsıklam alnına siper edip elini Sonra bir umut koşuyorsun Yüreğin avcunda ısırırken çırpıntı gözlerini (ah verebilseydim keşke yüreği avcunda koşan herbir anneye tepeden tırnağa oğula ve kıza kesmiş bir ülkeyi armağan koşma anne birdenbire batacak olan düş denizinde yarattığın umut sandalıdır oysa benim için gece ışık hızıyla koşan kısa ve soğuk bir zamandır bu yüzden boğuk seslerle geldiler bir şafak uykusuz yorgun ve korkak
sanırım baytardı yüreğimin depreminde rihter ölçeği çatlarken ölebilir raporu veren beyaz önlüklü doktor boşver hipokrat amca üzülme ne olur sen de anne sen de üzülme hücremin dört bir köşesinde el ayak izlerimi ciğerlerimde yırtılan bir çığlıkla hazır beklediğim ve korkunç bir sabırla birbirine eklediğim korkak kahraman gecelerimi düşlerimle sınırsız diretmişliğimle genç şaşkınlığımla çocuk devrederken sıradakine usulca açılıverdi yanağımda tomurcuk
pir sultan'ı düşün anne şeyh bedrettin'i börklüce'yi torlak kemal'i düşün anne hala kanaması nedendir faşizmin göğsünde utangaçlığı bile vuramadan yanaklarına yasının onsekizinde ölümüne pervasız yürüyen ince bilekli çıplak ayaklı tanya'nın deniz'i düşün anne her mayıs şafağında uzun uzun döverken darağaçlarını ve o şafaktan doğma onbir yaşını çiğneyip yürüyen çocukları insanları düşün anne düşün ki yüreğin sallansın düşün ki o an güneşli güzel günlere inanan mutlu bir yusufçuk havalansın
sıcak omuzlar değerken omzuma buz üstünde yürüdüm yıllar boyu bayraklar ve türkülerle kopunca memelerinden o mükemmel yaşama
kurşunlar sıktılar alnıma açık alanlarda ağır kartalların konup kalktığı yalçın kayalardan biriydim ölüp dirildim yeniden güneşli güneşsiz akşamlarda
mutlu yarınlar adına özgürlük adına ekmek adına üstüne vardım kuyruğu kanlı itlerin dirilip dönmesin diye hiroşimalar tahtadan atların boynuna çıplak ölümlerle yatmasın diye çocuklar aç gözlerle bakmasın diye çocuklar kardeşlik adına havadaki kuş denizdeki balık adına yürüdüm yıllar boyu
dönüp bakmadım arkama ıraktı gözlerim çok ırak izim kalır mı bilmem yürüdüğüm yolda kalsa da silinir gider yalnızca bir ağıt gibi çakılır ardımca gelenlere gözlerimi yaktığım yer
tören adımlarıyla ölmek ne garip şey anne kanlı karanlık bir oyunda baş oyuncuyum bütün gözler üstümde
sürüyor gecenin karnında şafağa bakan oyun masa üstünde üşüyen bir sigara yanında küçücük bir cam bardak içinde rengi bu gecenin cılız titrek bir kibrit kağıt kalem sandalye geride flu yağlı büküm büküm bir ip ve çingene kuralına uygun değişmez dekoru mudur idam mahkumunun
kırılacak cammışım gibi davranıyorlar yüzlerinde zoraki çatılmış bir hüzün oysa birazdan boynumu kıracaklar pul pul dökülecek yaz siyasi eylül'ün
ben ölümü asıl az ötede titreyen çingenenin kara killi ellerinde gördüm anladım ki küllenen sigaradır soğuyan bir bardak çaydır benim ömrüm
yani benim güzel annem alacaşafağında ülkemin yıldız uçurmak varken oturup yıldızlar içinde kendi buruk kanımı içtim
ne garip duygu şu ölmek öptüğüm kızlar geliyor aklıma bir açıklaması vardır elbet giderken darağacına
geride masa üstünde boynu bükük kaldı kağıt kalem bağışla beni güzel annem oğul tadında bir mektup yazamadım diye kızma bana elleri değsin istemedim gözleri değsin istemedim ağlayıp koklayacaktın belki bir ömür taşıyacaktın koynunda
usul adımlarla yürüdüm ömrümü karşımda kurum kurum-laşan darağacı (tarlakuşu korkmaz ki korkuluktan ökse de olsa dört bir yanı) birdenbire acıdı boynum gelecekler var birbiri ardınca genç yakışıklı
ne olur işçi kadınım az yumuşak dik şu kefenin yakasını
yaşamak ağrısı asıldı boynuma oysa türkü tadında yaşamak isterdim çiçekleri kokmak ırmakları akmak yaz boyu çobanaldatanlara aldanmak su başlarında aylak sektirmek kavalımı sonra bir çocuğun afacan bacaklarında anavarca kayalıklarına tırmanmak isterdim o güzel günleri görenler arasında bir soluk ben de yaşamak isterdim bir de luvr müzesinde seyretmek gizliden öperken siya-u jakond'u tebessümünden işte o an saçlarından yakalamak dolunayı bir de yirmibeş kilometreden görebilmek nazım'ın gözleriyle pırıl pırıl moskova'yı
ölmek ne garip şey anne bayram kartlarının tutsaklığından aşırıp bayramı sedef kakmalı bir kutu içinde vermek isterdim çocukların ellerine sonra sonra benim güzel annem damdan düşer gibi vurulmak isterdim bir kıza
künyemi okudular suçumuz malum
gecenin kıyısında durmuşum kefenin cebi yok koynuma yıldız doldurmuşum koşun çocuklar çocuklar koşun sabah üstüme üstüme geliyor yanlış mı duydum yoksa erkenci bir horoz mu ötüyor keskin bir acı bilenmiş gitgide yaklaşıyor sonum
iri sözlerim yoktu söyleyecek usulca baktım yüzlerine bin yıllık iskeletleri çatırdayarak göçtü ayaklarının dibine
korkutamadılar beni anne avlunun ortasında çatık bir kaş gibi duran darağacı bir zaman rüzgarda saçını tarayan telli kavak değil mi boynumdaki kemendi bir öğle sonu bükerken o kız sarı sıcak sevdasını düşünmedi mi söyle anne o çingene bir çiçek bahçesi kadar sıcak sokağımızdan bağıra çağıra geçen bohçacı kadını sevmedi mi çılgınca
kurulmuş tuzaklar yok artık yolumda işkenceler zindanlar hücreler savunmak yok mutlu tok bir yaşamı açlık grevlerinde beynimi bir sıçan gibi kemiren mideme karşı kısacası bir çiçeği düşünürken ürpermek yok gülmek umut etmek özlemek ya da mektup beklemek gözleri yatırıp ıraklara
ölmek ne garip şey anne artık duvarları kanatırcasına tırnağımla şaşkın umutlu şiirler yazamayacağım mutlak bir inançla gözlerimi tavana çakamayacağım baba olamayacağım örneğin toprak olmak ne garip şey anne ceplerimde el yerine balyoz taşırken korkunç bir merakla beklerken kurtuluş haberlerini ve yüreğimin ırmakları taştı taşacakken ölmek ne garip şey anne
uçurumlar ki sende büyür dağdır ki sende göçer ben yaprak derim çiçek derim çam diplerinde açmış kanatlarını kozalak derim gül yanaklı çocuğa benzer yine de oğlunu yitirmek kimbilir ne garip şey anne
beni burada arama anne kapıda adımı sorma saçlarına yıldız düşmüş koparma anne ağlama kırıldıysa düş evinin kapısı bütün kırık kapıların çağrılışıyım kızların yanaklarında çukurlaşan biten başlayan aşkların ortasındayım her kavgada ölen benim bayrak tutan çarpışan her kadın toprağı tırnaklayarak doğurur beni özlem benim kavga benim aşk benim bekle beni anne bir sabah çıkagelirim
bir sabah anne bir sabah acını süpürmek için açtığında kapını umarım kurtuluş haberleriyle dönmüş olur çam ve kekik kokuları içinde acı yüzlü çocuklar o zaman nasıl indirilmişlerse şen şakrak öylece kalkar uykudan şalterler dişleyip tükürmeden sigaralarını türkü tadında giyinirken işçiler
bir sabah anne bir sabah acını süpürmek için açtığında kapını adı başka sesi başka nice yaşıtım koynunda çiçekler çiçekler içinde bir ülke getirirler başlarını koymak için yorgun dizine sen hazır tut dizini anne o mükemmel güne
HABER SALDIM...VATAN MEVZUBAHİS..BİRLİK VE BERABERLİĞİ PEKİŞTİRME ZAMANI DİYE...BÖYLE BİR GÜNDE SAĞOLSUNLAR GELDİLER..TÜRK ASKERİNE DESTEK İÇİN,,,ŞEHİT ANALARININ ACISINI PAYLAŞMAK İÇİN..TEŞEKKÜRLER CAN DOST..
Gülerken herkes eşlik eder, ya ağlarken. Başarılara herkes ortak olur, ya yenilgilere. Öyle bir dost edin ki; kötü gün kapını çalınca O DOST YANINDA OLSUN...
ALLAH SİZİ AİLENİZ İLE BİRLİKTE SAĞLIKLI,,MUTLU NİCE YILLAR VERMESİNİ DİLİYORUM,,HAYATTA HÜZÜNLERDEN UZAK BİR YAŞAM DİLİYORUM,,
O BİR...VATAN SİZE MİNNETTARDIR...GRUBU ÜYESİDİR...O BİR VATAN SEVDALISI BİR YÜREKTİR
Anlat gülüm / geldiğin toprakları anlat bana Kıraç mıdır bayırları, kavaklar uzar gider mi dere boylarında? Dizimi aşar mı çayırları, kuzular kaybolur mu içlerinde? Yere değer mi söğüt dalları, ............................ saklar mı bebelerin salıncaklarını gölgelerinde?
O topraklardaki kadınları anlat bana Sevda türküleri söylerler mi yazın sıcağı yakarken alınları? Tarlalarda dizi dizi dururlar mı çapaya? Anlat bozkırları bezeyen gelincik yüzlü kızları... Çeyiz sandığında ilmek ilmek sakladıkları hayallerini anlat. Gelin geldikleri eve bereket getirsin diye, ..................................buğday taneleri serptirirler mi avuç avuç? Soyları çoğalsın diye ikiz çocukları verirler mi kucaklarına? Ağızlarına sürülen bal kadar tatlı mıdır dilleri? Kınalı mıdır parmakları, duvakları al mıdır? Anlat gülüm o gelinleri anlat bana... Kirpiğine haram değmemiş gözlerindeki o saflığı anlat. Yüzleri ay parçası dedikleri kadar var mıdır? Anlat gülüm al duvaklı gelinleri anlat bana Güneş görmeyen tenleri, ................................/ erlerine saklı gelinleri... Ölüm onu alana kadar, ................................/ erkeğine emanet bedenleri anlat. Bize benzer mi geldiğin topraklardaki o kadınlar. Krem değmez nasırlı elleriyle bazlamalar açan analar Toprak kadar, ........................su kadar doğal, .............................yazmasında açan çiçekler gibi Eteğindeki güller gibi mis mi kokar kucakları? Yoksulluğu ekmeğine katık etmiş, güleç yüzlü analar Bükük bellerinde çile yüklü, geniş gönüllü analar Söyle bize benzer mi geldiğin topraklardaki o kadınlar? .
Gözlerin gözlerin gözlerin, ister hapisaneme, ister hastaneme gel, gözlerin gözlerin gözlerin hep güneşte, şu Mayıs ayı sonlarında öyledir işte Antalya tarafında ekinler seher vakti.
Gözlerin gözlerin gözlerin, kaç defa karşımda ağladılar çırılçıplak kaldı gözlerin altı aylık çocuk gözleri gibi kocaman ve çırılçıplak, fakat bir gün bile güneşsiz kalmadılar.
Gözlerin gözlerin gözlerin, gözlerin bir mahmurlaşmayagörsün sevinçli bahtiyar alabildiğine akıllı ve mükemmel dillere destan bir şeyler olur dünyaya sevdası insanın.
Gözlerin gözlerin gözlerin, sonbaharda öyledir işte kestanelikleri Bursa'nın ve yaz yağmurundan sonra yapraklar ve her mevsim ve her saat İstanbul.
Gözlerin gözlerin gözlerin, gün gelecek gülüm, gün gelecek, kardeş insanlar birbirine senin gözlerinle bakacaklar gülüm, senin gözlerinle bakacaklar.
DÜNYANIN EN TUHAF MAHLUKU Akrep gibisin kardesim, korkak bir karanlik içindesin akrep gibi... Serçe gibisin kardesim, serçenin telasi içindesin. Midye gibisin kardesim midye gibi kapali, rahat ve sönmüs bir yanardag gibi korkunçsun kardesim. Bir degil bes degil milyonlarcasin maalesef. Koyun gibisin kardesim, gocuklu celep kaldirinca sopasini sürüye katiliverirsin ve adeta magrur kosarsin salhaneye. Dünyanin en tuhaf mahlukusun yani, hani su derya içinde olup, deryayi bilmeyen baliktan da tuhaf. Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende. Ve açsak, yorgunsak, al kan içindeysek ve hala sarabimizi vermek için üzüm gibi eziliyorsak, kabahat senin demege de dilim varmiyor ama, kabahatin çogu senin, canim kardesim!
Kendine iyi bak bir veda degil, elveda cümlesidir cogu zaman... O üç kelimeden çok daha fazlasını gizler içinde. Kendine iyi bak, çünkü bendan sonra ben yanında olmayaçağım,olmamı istesende istemesende.. Sevdim bir zamanlar seni hala seviyorum ve benden sonrada mutlu olmanı istiyorum. Olurda bir gün dönersem seni iyi bulmak istiyorum. Kendine iyi bak çünkü bundan sonra kendinden başkası olmayacak yanında sana bakacak,Ben olmayacağım. Kendine iyi bak ve beni düşünme çünkü bende seni düşünmeyeceğim artık. Arama sakın beni yazma çünkü ben yazmayacagım. Sil beni yüreğinden çünkü ben silecegim. Fakat yaşanılan,paylaşılan güzel şeylerin hatrına sana yürekten mutluluklar diliyorum. Ben bir daha dönmemek üzere gidiyorum.... Kendine iyi bak aramızda gecen her şeye rağmen benden sonra iyi olduğunubilmeyi tercih ederim. Aslında bilmem çok önemli degil, iyi olduğunu var sayacağım. Seni bir daha asla görmemek üzere gidiyorum. Seni kendinle başbaşa yapayalnız bırakıyorum. Biliyorum kendini bırakacaksın benden sonra o yüzden bak diyorum... Aslına bakarsan çokta fazla umursamıyorum.. Ahhh... Kendine iyi bak derler ve giderler.. Tutukuyla sevenler bazen birden fazla söylerler bunu çünkü onları ayırmak eti tırnaktan ayırmak gibidir, kolay kolay kopamazlar onlar... Sürec çok acı vericidir, yürek parcalayıcıdır. Her seferinde azalan umutlarla geri döner ve yine kendine iyi bak sözleriyle ayrılırlar. Taaki umutta sevgide tükeninceye kadar, Taaki son elveda mezar sessizligine bürününceye kadar. Tutkunun ötesinde sevenler bir kez kendine iyi bak derler ve giderler... Onlar bu acıyı bir kezden fazla kaldıramayacaklarını bilirler.. Kendine iyi bak derler ve giderler. Bu sözlerin içinde ihanet yok hiç bir zaman olamaz derler ve giderler... En büyük ihanet degilmidir aslında seveni,ihtiyacı olanı yüz üstü bırakıp gitmek. Kendine iyi bak derler ve giderler... Seni suskunluğa mahkum edip giderler. Seni parcalara ayırıp en büyük parcayı yanlarına alıp giderler. Seni senden alıp giderler. Dha kötüsü suçlayamazsın onları tüm bunlar için. Kendine iyi bak diyip gidenin gecerli bir nedeni vardır elbet, suclatmaz kendini... Savaşmadıkları için kızarsın ama suclayamazsın. Savaşmışlarsa yenildikleri için kızarsın yine suclayamazsın, Ayrılın kacınılmazlığına inandırır seni. Kendine iyi bak derler ve giderler... Elinden umutlarını, düşlerini, sevgilerini alıp giderler. Bir tek anıları bırakırlar geride Birde hatırladıkca gözyaşlarına bogulasın diye unutulmayan nameler. Arkalarına bakmadan cekip giderler eger yalnız kalmışsan çünkü insafsızlıklarını görmek istemezler. Herşey o saniye orada bitsin, kapansın bu sayfa isterler. Bitti diyemedikleri için kendine iyi bak derler. Kırıldım ve affedemiyorum diyemedikleri için kendine iyi bak derler. Seni istemiyorum artık, hayatımdan cıkaracagım ama bilki hiç unutmayacagım diyemedikleri için kendine iyi bak derler. Biliyorum cok kanayacaksın ama daha iyisini yapamıyorum diyemedikleri için kendine iyi bak derler. Vijdanlarını rahatlatmak için kendine iyi bak derler. Çünkü o kan uzun zaman akacaktır ve o yara asla kapanmayacaktır bilirler. Kendine iyi bak bir noktadır coğu zaman kendine iyi bak deme bana..... Sadece kötülükler noktalansın isterim ben, oysa sen iyisin. Sen gözümdeki ışık, dudagımdaki tebessüm, Sen içimdeki sevincsin, Sen hayatımdaki neşesin, Sen yolumu aydinlatan, Sen dert ortagım, Sen gönül yoldaşım, Sen bitanesin, Kendine iyi bak deme bana nokta koyma. Keşke böyle yaşanmasaydı bazı şeyler, Keşke affedebilsen beni, Keşke bende affedebilsem, Keşke döndürebilsek zamanı geriye. Nafile... Ama yinede gitmesen olmazmı, bitmesek olmazmı? Sen eksikken ben nasıl tam olurum, Senden kalan boşlugu kimlerle doldururum? Savaşsak aramıza giren şeytanla olmaz mı? Hani büyük aşklar her türlü engeli aşardı? Hani gercek dostluklar her sınavı gecerdi? Hani sevgi eninde sonunda kazanırdı? Hani hayatta hiç kirlenmeyecek degerler vardı? Hani en büyük zaferler en kanlı savaşların ardından kazanılırdı? Bunların hepsi yalanmı? Sahiden gitmesen olmazmı? Bitmesek olmazmı? Peki ozaman senin istedigin gibi olsun... Öyleyse sende KENDİNE İYİ BAK..........................
Akıyordu su gösterip aynasında söğüt ağaçlarını. Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını! Yanan yalın kılıçlaları çarparak söğütlere koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere! Birden bire kuş gibi vurulmuş gibi kanadından, yaralı bir atlı yuvarlandı atından! Bağırmadı, gidenleri geri çağırmadı, baktı yanlız dolu gözlerle uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına!
Ah ne yazık! Ne yazık ki ona dört nala giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak, beyaz orduların ardından kılıç oynatmayacak!
Rüzgar kanatlı atlılar gibi geçti hayat! akar suyun sesi dindi Gölgeler gölgelendi renkler silindi. Siyah örtüler indi mavi gözlerine, sarktı salkım söğütler sarı saçlarının üzerine!
Ağlama salkımsöğüt ağlama, Kara suyun aynasında el bağlama! el bağlama! ağlama!
'Özel günlerde bir sevgiliye,bir anneye.bir babaya ve bir dostumuza. genelde gül seceriz sevgimizle birlikte sunmak icin.iste cok degerli bir dostumun bana sundugu bir gül o yillarin solduramadigi yüregiyle,gülüsüyle insanin icinde güller actiran bir gül.seni tanimak bir ayricalik gülüm...'
Bendeki Sen
Bir sen vardı bende Nedensizce sevdiğim Aklım gibi karmakarışık,çözemezdim. Kördüğüm olur dolaşırdım kendime.
Sökerdim tırnaklarımı etimden Tırmanır aşamazdım duvarlarını Düşerdim her defasında Kendimi parçalar kanardım.
Bir sen vardı bende Arayıpta bulamadığım Işık sızmazdı karanlığına Yolumu sende kaybeder ağlardım.
Hayat tersine yaşanmalıydı bence Önce ölümü savuşturmalıydık başımızdan. Yirmi yılımızı huzurevinde geçirip, Çok gençleştiğimiz için atılmalıydık. Altın bir saatimiz olduktan sonra ise başlamalıydık. Kırk yıl çalışmalıydık, ta ki Emekliliğin tadını çıkarabilecek denli gençleştiğimiz güne kadar. Üniversiteye gitmeliydik sonra, Liseye hazır hale gelene dek Parti yapmalıydık İyice ufalmalıydık, oyun oynayıp Sorumlulukları unutmalıydık. Küçük bir kız ya da bir erkek bebek olunca annemize dönmeli, Son dokuz ayımızı yüzerek geçirmeli Ve sevgi dolu bir bakışta son bulmalıydık.
Merhaba gönül dostu güzel insan. Anlatabilmek icin anlamak gerek, hissedebilmek icin yasamak gerek, kaybetmemek icin emek vermek gerek, bir insan tarafindan sevilmek icinönce sevmek gerek, bütün bu saydiklarimi yapabilmek icin de bir insanin senin gibi yüregini avucunda sunabilen bir dostu olmasi gerek....Iyiki seni tanidim güzel insan, hemsom, arkadasim....
12.07.2009 - 09:29
DEĞERLİ KARDŞİM SEVİYELİ VE KARDEŞÇE BİR PAYLAŞIM ATMOSFERİNDE SİZLERİDE ARAMIZDA GÖRMEKTEN MUTLU OLURUZ
ihvani-paylasim-platformu
http://gruplar.Antoloji.Com/ihvani-paylasim-platformu yazarak bu gruba daha hızlı ulaşabilirsiniz
DAVETLİM SİNİZ ONUR DUYARIM
23.07.2008 - 16:47
bir insan hakkında yazılabilecek en güzel şeyleri arkadaşlar yazmış benim kalemim susar artık yazamaz zaten....
06.06.2008 - 09:29
derler 'güle sorma aşkı sevdayı bilmez'!
bu yüzden mi bülbülün asla yüzü gülmez..
bunu diyen belkide gülün çektiğin bilmez.
o hep yürekten yanar.derdini diken bilmez..
13.02.2008 - 12:06
Güllere De Küstüm
Güllere de küstüm açmasinlar
Kuslara da küstüm uçmasinlar
Selamimi kestim dostlarimdan
Aramasinlar
Bu yüce daglarin yolu varmidir canim
Eteginde yagmur dolu varmidir canim
Bu koskoca dünya sana dar geldi canim
Bu felegin sagi solu varmidir canim
Can canim cananim
En güzel yanim
Gitti Dermanim
Gitti Dermanim
Güllere de yazik sen kokacaklar
Kuslara da yazik sen uçacaklar
Fallarada yazik sen çikacaklar
Dostlarima yazik senin gibi
Olmayacaklar
29.12.2007 - 22:44
Teninde Gizli
Üryan teninde gizlidir
Varlığımın ilk ve son özlemi
Ezgili yüreğimin
Çiçek çığlıklarında buldum seni
Yaralı bir gül olmuştun
Ayrılık sonrası yere atılan
Tutup kaldırmak da vardı
Boylu boyunca uzandığın kaldırımlardan
Dağların yalnızlığından
Kopup gelen bir alevdi yaprakların
Dokundukça
Yüreğim yanardı avuçlarında
Göğsümde vurulmuş bir çocuğun
Son gülüşüydü sanki
Gözlerinden içime yansıyan bakış
Anlayınca korkardım
Ürkekçe sokulur
Karanfil ekerdim dudaklarına
Saçlarında salıncaklar kurardım
Çiy tanesi gamzelerinde
Saklanırdım bir ömür
Zeytin dalı gecelerde
Adını hecelerdim
Suyun aynasında
Uyuyan ay ışığına
Sesim düşerdi çağlayanlara
Sürüklenip giderdi
Yaralı bir kuş gibi
Hayallerimde okşadığım
Yüzüne değerdi dudaklarım
Öptükçe çoğalırdı papatyalar
Şimdi düşlerim kadar uzaklardasın
İçimdeki denizlerde
Senden doğma
Yakamoz gülüşlü çocukların ayak izleri
Taşır mı ki beni sana
Eflatun gecelerin sabahlarında
Mehmet Ali Yazıcı
01.12.2007 - 01:28
Bazen arkadaşça başlar her şey, sonra sonra hiç farkında olmadan içimizdeki duygu değişir. İstemesekte büyür yavaş yavaş, bir bakmışızki yüreğimizde volkanlar oluşmuş. Sonra işte o gün gelir, yollar ayrılır, ayrılmalıdır. Siz içinizdeki volkanı söndürmeye çalışırsınız. “Zaman” işte “zaman” dersiniz belki söndürür. Sonra, sonra bir gün karşınıza çıkar ve o an işte o an elini tutarsınız size acı verir, içinizdeki volkan patlar ama söyleyemezsiniz. Karşılaştığınız o an hala arkadaşsanız siz gerçekten sevmişsinizdir onu.
01.12.2007 - 01:26
____0_______0____000000000_____0000000_____
_____0_____0_____0_____________0______0____
______0___0______0_____________0______0____
_______0_0_______0_____________0000000_____
________0________000000________00__________
________0________0_____________0__0________
________0________0_____________0____0______
________0________000000000_____0_____0_____
___________________________________________
_____________0_0______________0_0_________________- - - _
__0_____0__0_____0__000000__0_____0__00_____0__000- - - 0000__
___0___0___0_____0______0___0_____0__0_0____0__0__- - - _____
____0_0____0_____0_____0____0_____0__0__0___0__0__- - - _____
_____0_____0_____0____0_____0_____0__0___0__0__000- - - 00____
_____0_____0_____0___0______0_____0__0____0_0__0__- - - - - - -
_____0______00000___000000___00000___0_____00__000- - - 0000__
__________________________________________________- - - - - - -
_____________________________________________0____- - - _______
___000000___0000000__0________0___________0______0- - - 0000___
__0______0__0________0________00_________00__0__0_- - - ____0__
__0_________0________0________0_0_______0_0__0__0_- - - _______
__0___0000__00000____0________0__0_____0__0__0___0- - - 0000___
__0______0__0________0________0___0___0___0__0____- - - ___0__
__0______0__0________0________0____0_0____0__0__0_- - - ____0__
___000000___0000000__0000000__0_____0_____0__0___0- - - 0000___
__________________________________________________- - - _0_____
__________________________
___00000000___00______0___
___0__________0_0_____0___
___0__________0__0____0___
___000000_____0___0___0___
___0__________0____0__0___
___0__________0_____0_0___
___00000000___0______00___
__________________________
________________________________0_________________- - - ___
___0______0____0000____000000______0____0____0000_- - - ___
___0______0___0____0___0_____0__0__0___0____0____0- - - ___
___0______0__0______0__0_____0__0__0__0____0______- - - 0__
___00000000__00000000__000000___0__000_____0000000- - - 0__
___0______0__0______0__0__0_____0__0__0____0______- - - 0__
___0______0__0______0__0___0____0__0___0___0______- - - 0__
___0______0__0______0__0____0___0__0____0__0______- - - 0__
__________________________________________________- - - ________
___0______0_____0000_____000000____0_________0___0- - - ____0___
___0______0____0____0____0_____0___0_________0___0- - - ___0____
___0______0___0______0___0_____0___0_________0___0- - - __0_____
___0______0___00000000___000000____0_________0___0- - - 00______
____0____0____0______0___0___0_____0_________0___0- - - __0_____
_____0__0_____0______0___0____0____0_________0___0- - - ___0____
______00______0______0___0_____0___00000000__0___0- - - ____0___
_____________@@__@_@@@_____
_____________@__@@_____@_____
____________@@_@__@_____@_____
___________@@@_____@@___@@@@@_____
__________@@@@______@@_@____@@_____
_________@@@@_______@@______@_@_____
_________@@@@_______@_______@_____
_________@@@@@_____@_______@_____
__________@@@@@____@______@_____
___________@@@@@@@______@_____
__@@@_________@@@@@_@_____
@@@@@@@________@@_____
_@@@@@@@_______@_____
__@@@@@@_______@@_____
___@@_____@_____@_____
____@______@____@_____@_@@_____
_______@@@@_@__@@_@_@@@@@_____
_____@@@@@@_@_@@__@@@@@@@_____
____@@@@@@@__@@______@@@@@_____
____@@@@@_____@_________@@@_____
____@@_________@__________@_____
_____@_________@_____
_______________@_____
____________@_@_____
_____________@@_@_____
______________@@_____
______________@_____
]]
20.11.2007 - 00:24
Konuşsam Sessizlik Gitsem Ayrılık
Resmin rehindir gurbetimde.
Gurbetimde sesleri aşındırmış kimliksiz bir kasaba
ve senin kederini ıslatan o yağmurlar rehin.
Alnı özlemle dağınık bir akşam getirdim sana.
Sar, büyüt ellerinle, konuk et sıcaklığına;
konuk et kanatları kanatılmış kuşlar getirdim sana...
Ve akşam, bir kez daha;
saçlarını topla ve dağıt sesini rüzgârlara!
“Bir of çeksen karşıki dağlar yıkılır”:
Çekmiyorsun!
Akarsuları imrendiren yüzün de,
sabahçı kahveler de biliyor:
Görüşmeyeli yorgunum
yıkık kentler kanadı sevinçlerimle.
Görüşmeyeli ya sen nasılsın,
adım, adresim durur mu defterinde?
Şimdi Siirt'te koyun kokulu bir gecedeyim.
Beynimde iklimsiz papatyalar
ve kuşatılmış bir akşam duruyor penceremde.
Sokakların gün batınca neden boşaldığını
ve yüreğimin neden kabardığını bilmiyorum.
Konuşsam sessizlik/ gitsem ayrılık…
Sonra kıpırtısız yasladım göğsümü boğulmuş güne.
Al bu çağrıları sulara göm, o uzak sulara,
gurbetini rehnetme özlemimde…
Yılmaz Odabaşı
16.11.2007 - 12:56
Adı Gül'dü
ADI GÜL'DÜ!
Adı Gül'dü
Gülleri severdi en çok
Güldü mü güller açardı gül yüzünde
Güllerle bölüşürdü yalnızlığını
Hep gül beklerdi sevdiğinden
Bir de 'gül mevsimini' takvimlerden
Bir gül kokusuna
Bir de 'gül reçeline' dayanamazdı
Hep güller kurutmuştu
Hayatının en hazin sayfalarında
Hep gülerek büyütmüştü sevdasını
Ve her sabah
Bir gül gibi bırakırdı tebessümünü sofraya
Tıpkı sımsıcak bir ekmek gibi
Ahşap bir evin avlusunda
Mis kokulu gülleri derlerdi
Ve bütün sırlarını sadece güllere söylerdi
Ne zaman bir haksızlık görse
Kanayan bir gül gibi
Ahh bu dünyada
Gülü gülle tartsalar derdi
Ne okur ne yazardı
Ağlasa gülleri sular
Gülse gülleri okşardı
Ama ne zaman içli bir şarkı duysa
Güllere bakar uzun uzun dalardı
İşte öyle bir çiçekti
Şiirimin ucunda gülden bir kalemdi
İşte o kadın
Benim annemdi.
Bir bilseniz
Ne güller yeşertti hayatın dikenlerinden
Dökerek gözyaşını
Ve şimdi
O güller süslüyor onun mezar taşını...
Ahmet Selçuk İlkan
13.11.2007 - 23:32
gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç
ağaçlar bükmesinler n'olursun boyunlarını
neden akşam oluyorum tren kalkınca
kırlangıçlar birdenbire çekip gidince
mendiller sallanınca neden tıkanıyorum
öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki
az önceki çiçekler nasıl da diken diken
gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç o sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik bitti
o elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti
artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz
günler devlet alacağı, yıllar bir kadehcik buzlu rakı
oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı
kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı
nerde şimdi nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu
gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç
Hasan HÜSEYİN
13.11.2007 - 23:31
Beni burada arama anne
Kapıda adımı sorma
Saçlarına yıldız düşmüş
Koparma anne
Ağlama
Kaç zamandır yüzüm tıraşlı
Gözlerim şafak bekledim
Uzarken ellerim
Kulağım kirişte
Ölümü özledim anne
Yaşamak isterken delice
Bugün görüş günü
Günlerden salı
Islak
Sarı bir yağmur
Ülkemin neresine bakarsa ay
Orada yitik bir anne ağlıyor
Sen aralıyorsun yağmuru
Acıdan sırılsıklam alnına siper edip elini
Sonra bir umut koşuyorsun
Yüreğin avcunda
ısırırken
çırpıntı gözlerini
(ah verebilseydim keşke
yüreği avcunda koşan
herbir anneye
tepeden tırnağa oğula
ve kıza kesmiş
bir ülkeyi armağan
koşma anne
birdenbire batacak olan
düş denizinde yarattığın umut sandalıdır
oysa benim için gece
ışık hızıyla koşan
kısa ve soğuk bir zamandır
bu yüzden boğuk seslerle geldiler bir şafak
uykusuz
yorgun
ve korkak
sanırım baytardı
yüreğimin depreminde rihter ölçeği çatlarken
ölebilir raporu veren beyaz önlüklü doktor
boşver hipokrat amca
üzülme ne olur
sen de anne
sen de üzülme
hücremin dört bir köşesinde el ayak izlerimi
ciğerlerimde yırtılan bir çığlıkla hazır beklediğim
ve korkunç bir sabırla birbirine eklediğim
korkak kahraman gecelerimi
düşlerimle sınırsız
diretmişliğimle genç
şaşkınlığımla çocuk devrederken sıradakine
usulca açılıverdi
yanağımda tomurcuk
pir sultan'ı düşün anne
şeyh bedrettin'i
börklüce'yi
torlak kemal'i düşün anne
hala kanaması nedendir faşizmin göğsünde
utangaçlığı bile vuramadan yanaklarına yasının
onsekizinde ölümüne pervasız yürüyen
ince bilekli çıplak ayaklı tanya'nın
deniz'i düşün anne
her mayıs şafağında uzun
uzun döverken darağaçlarını
ve o şafaktan doğma
onbir yaşını çiğneyip yürüyen çocukları
insanları düşün anne
düşün ki yüreğin sallansın
düşün ki o an
güneşli güzel günlere inanan
mutlu bir yusufçuk havalansın
sıcak omuzlar değerken omzuma
buz üstünde yürüdüm yıllar boyu
bayraklar ve türkülerle
kopunca memelerinden o mükemmel yaşama
kurşunlar sıktılar alnıma
açık alanlarda ağır
kartalların konup kalktığı
yalçın kayalardan biriydim
ölüp dirildim yeniden
güneşli güneşsiz akşamlarda
mutlu yarınlar adına
özgürlük adına ekmek adına
üstüne vardım kuyruğu kanlı itlerin
dirilip dönmesin diye hiroşimalar
tahtadan atların boynuna çıplak
ölümlerle yatmasın diye çocuklar
aç gözlerle bakmasın diye çocuklar
kardeşlik adına
havadaki kuş denizdeki balık adına
yürüdüm yıllar boyu
dönüp bakmadım arkama
ıraktı gözlerim çok ırak
izim kalır mı bilmem yürüdüğüm yolda
kalsa da silinir gider
yalnızca bir ağıt gibi çakılır
ardımca gelenlere gözlerimi yaktığım yer
tören adımlarıyla ölmek
ne garip şey anne
kanlı karanlık bir oyunda baş oyuncuyum
bütün gözler üstümde
sürüyor gecenin karnında şafağa bakan oyun
masa üstünde üşüyen bir sigara
yanında küçücük bir cam bardak
içinde rengi bu gecenin
cılız titrek bir kibrit
kağıt kalem
sandalye
geride flu
yağlı
büküm büküm bir ip
ve çingene kuralına uygun
değişmez dekoru mudur
idam mahkumunun
kırılacak cammışım gibi davranıyorlar
yüzlerinde zoraki çatılmış bir hüzün
oysa birazdan boynumu kıracaklar
pul pul dökülecek yaz siyasi eylül'ün
ben ölümü asıl az ötede titreyen
çingenenin kara killi ellerinde gördüm
anladım ki küllenen sigaradır
soğuyan bir bardak çaydır benim ömrüm
yani benim güzel annem
alacaşafağında ülkemin
yıldız uçurmak varken
oturup yıldızlar içinde
kendi buruk kanımı içtim
ne garip duygu şu ölmek
öptüğüm kızlar geliyor aklıma
bir açıklaması vardır elbet
giderken darağacına
geride
masa üstünde boynu bükük kaldı kağıt kalem
bağışla beni güzel annem
oğul tadında bir mektup yazamadım diye kızma bana
elleri değsin istemedim
gözleri değsin istemedim
ağlayıp koklayacaktın
belki bir ömür taşıyacaktın koynunda
usul adımlarla yürüdüm ömrümü
karşımda kurum kurum-laşan darağacı
(tarlakuşu korkmaz ki korkuluktan
ökse de olsa dört bir yanı)
birdenbire acıdı boynum
gelecekler var birbiri ardınca genç
yakışıklı
ne olur işçi kadınım
az yumuşak dik
şu kefenin yakasını
yaşamak ağrısı asıldı boynuma
oysa türkü tadında yaşamak isterdim
çiçekleri kokmak ırmakları akmak
yaz boyu çobanaldatanlara aldanmak
su başlarında aylak sektirmek kavalımı
sonra bir çocuğun afacan bacaklarında
anavarca kayalıklarına tırmanmak isterdim
o güzel günleri görenler arasında
bir soluk ben de yaşamak isterdim
bir de luvr müzesinde seyretmek gizliden
öperken siya-u jakond'u tebessümünden
işte o an saçlarından yakalamak dolunayı
bir de yirmibeş kilometreden görebilmek
nazım'ın gözleriyle pırıl pırıl moskova'yı
ölmek ne garip şey anne
bayram kartlarının tutsaklığından aşırıp bayramı
sedef kakmalı bir kutu içinde
vermek isterdim çocukların ellerine
sonra
sonra benim güzel annem
damdan düşer gibi
vurulmak isterdim bir kıza
künyemi okudular
suçumuz malum
gecenin kıyısında durmuşum
kefenin cebi yok
koynuma yıldız doldurmuşum
koşun çocuklar çocuklar koşun
sabah üstüme
üstüme geliyor
yanlış mı duydum yoksa
erkenci bir horoz mu ötüyor
keskin bir acı bilenmiş
gitgide yaklaşıyor sonum
iri sözlerim yoktu söyleyecek
usulca baktım yüzlerine
bin yıllık iskeletleri çatırdayarak
göçtü ayaklarının dibine
korkutamadılar beni anne
avlunun ortasında çatık bir kaş gibi duran
darağacı
bir zaman rüzgarda
saçını tarayan telli kavak değil mi
boynumdaki kemendi bir öğle sonu bükerken o kız
sarı sıcak sevdasını düşünmedi mi
söyle anne
o çingene
bir çiçek bahçesi kadar sıcak sokağımızdan
bağıra çağıra geçen bohçacı kadını
sevmedi mi çılgınca
kurulmuş tuzaklar yok artık yolumda
işkenceler zindanlar hücreler
savunmak yok mutlu tok bir yaşamı
açlık grevlerinde beynimi bir sıçan gibi kemiren
mideme karşı
kısacası
bir çiçeği düşünürken ürpermek yok
gülmek umut etmek özlemek
ya da mektup beklemek
gözleri yatırıp ıraklara
ölmek ne garip şey anne
artık duvarları kanatırcasına tırnağımla
şaşkın umutlu şiirler yazamayacağım
mutlak bir inançla gözlerimi tavana çakamayacağım
baba olamayacağım örneğin
toprak olmak ne garip şey anne
ceplerimde el yerine balyoz taşırken
korkunç bir merakla beklerken kurtuluş haberlerini
ve yüreğimin ırmakları taştı
taşacakken
ölmek ne garip şey anne
uçurumlar ki sende büyür
dağdır ki sende göçer
ben yaprak derim çiçek derim
çam diplerinde açmış kanatlarını kozalak derim
gül yanaklı çocuğa benzer
yine de
oğlunu yitirmek kimbilir
ne garip şey anne
beni burada arama anne
kapıda adımı sorma
saçlarına yıldız düşmüş
koparma anne
ağlama
kırıldıysa düş evinin kapısı
bütün kırık kapıların çağrılışıyım
kızların yanaklarında çukurlaşan
biten başlayan aşkların ortasındayım
her kavgada ölen benim
bayrak tutan çarpışan
her kadın toprağı tırnaklayarak doğurur beni
özlem benim kavga benim aşk benim
bekle beni anne
bir sabah çıkagelirim
bir sabah anne bir sabah
acını süpürmek için açtığında kapını
umarım kurtuluş haberleriyle dönmüş olur
çam ve kekik kokuları içinde acı yüzlü çocuklar
o zaman nasıl indirilmişlerse şen şakrak
öylece kalkar uykudan şalterler
dişleyip tükürmeden sigaralarını
türkü tadında giyinirken işçiler
bir sabah anne bir sabah
acını süpürmek için açtığında kapını
adı başka sesi başka nice yaşıtım
koynunda çiçekler
çiçekler içinde bir ülke getirirler
başlarını koymak için yorgun dizine
sen hazır tut dizini anne
o mükemmel güne
Nevzat Celik
12.11.2007 - 20:41
Sevgili Gül Kardeşim...
Yüreğiniz kadar, gül kadar güzel düşüncelerinizle sevinciniz daim olsun...
ŞÜPHESİZ
Ölümüne sevseydik eğer,
Ekildiği yerde solan karanfil al beyaz açardı.
Yıllanmış şarap tadındaki bütün şiirler,
Sana yazılırdı hiç şüphesiz…
Hatice Peköz...
12.11.2007 - 20:33
HABER SALDIM...VATAN MEVZUBAHİS..BİRLİK VE BERABERLİĞİ PEKİŞTİRME ZAMANI DİYE...BÖYLE BİR GÜNDE SAĞOLSUNLAR GELDİLER..TÜRK ASKERİNE DESTEK İÇİN,,,ŞEHİT ANALARININ ACISINI PAYLAŞMAK İÇİN..TEŞEKKÜRLER CAN DOST..
Gülerken herkes eşlik eder, ya ağlarken. Başarılara herkes ortak olur, ya yenilgilere. Öyle bir dost edin ki; kötü gün kapını çalınca O DOST YANINDA OLSUN...
ALLAH SİZİ AİLENİZ İLE BİRLİKTE SAĞLIKLI,,MUTLU NİCE YILLAR VERMESİNİ DİLİYORUM,,HAYATTA HÜZÜNLERDEN UZAK BİR YAŞAM DİLİYORUM,,
O BİR...VATAN SİZE MİNNETTARDIR...GRUBU ÜYESİDİR...O BİR VATAN SEVDALISI BİR YÜREKTİR
12.11.2007 - 16:58
Anlat gülüm / geldiğin toprakları anlat bana
Kıraç mıdır bayırları, kavaklar uzar gider mi dere boylarında?
Dizimi aşar mı çayırları, kuzular kaybolur mu içlerinde?
Yere değer mi söğüt dalları,
............................ saklar mı bebelerin salıncaklarını gölgelerinde?
O topraklardaki kadınları anlat bana
Sevda türküleri söylerler mi yazın sıcağı yakarken alınları?
Tarlalarda dizi dizi dururlar mı çapaya?
Anlat bozkırları bezeyen gelincik yüzlü kızları...
Çeyiz sandığında ilmek ilmek sakladıkları hayallerini anlat.
Gelin geldikleri eve bereket getirsin diye,
..................................buğday taneleri serptirirler mi avuç avuç?
Soyları çoğalsın diye ikiz çocukları verirler mi kucaklarına?
Ağızlarına sürülen bal kadar tatlı mıdır dilleri?
Kınalı mıdır parmakları, duvakları al mıdır?
Anlat gülüm o gelinleri anlat bana...
Kirpiğine haram değmemiş gözlerindeki o saflığı anlat.
Yüzleri ay parçası dedikleri kadar var mıdır?
Anlat gülüm al duvaklı gelinleri anlat bana
Güneş görmeyen tenleri,
................................/ erlerine saklı gelinleri...
Ölüm onu alana kadar,
................................/ erkeğine emanet bedenleri anlat.
Bize benzer mi geldiğin topraklardaki o kadınlar.
Krem değmez nasırlı elleriyle bazlamalar açan analar
Toprak kadar,
........................su kadar doğal,
.............................yazmasında açan çiçekler gibi
Eteğindeki güller gibi mis mi kokar kucakları?
Yoksulluğu ekmeğine katık etmiş, güleç yüzlü analar
Bükük bellerinde çile yüklü, geniş gönüllü analar
Söyle bize benzer mi geldiğin topraklardaki o kadınlar? .
Nuriye Dündar
03.11.2007 - 11:42
Alışamadım
Sen geçtin yine ben sınıfta kaldım;
Bir türlü yanına ulşamadım.
Sevda sınavından teşekkür aldım;
İhanet dersine çalışamadım...
Gözlerim kapansa uykusuzluktan,
Korkarım hocama saygısızlıktan,
Bir örnek istedi duygusuzluktan;
Seni diyecektim konuşamadım...
Vefasız olmayı bilmedim diye,
Adını kalbimden silmedim diye,
Okuldan atıldım gülmedim diye;
Tebessüm etmeye alışamadım...
özdemir asaf
03.11.2007 - 11:15
Gözlerin...
Gözlerin gözlerin gözlerin,
ister hapisaneme, ister hastaneme gel,
gözlerin gözlerin gözlerin hep güneşte,
şu Mayıs ayı sonlarında öyledir işte
Antalya tarafında ekinler seher vakti.
Gözlerin gözlerin gözlerin,
kaç defa karşımda ağladılar
çırılçıplak kaldı gözlerin
altı aylık çocuk gözleri gibi kocaman ve çırılçıplak,
fakat bir gün bile güneşsiz kalmadılar.
Gözlerin gözlerin gözlerin,
gözlerin bir mahmurlaşmayagörsün
sevinçli bahtiyar
alabildiğine akıllı ve mükemmel
dillere destan bir şeyler olur dünyaya sevdası insanın.
Gözlerin gözlerin gözlerin,
sonbaharda öyledir işte kestanelikleri Bursa'nın
ve yaz yağmurundan sonra yapraklar
ve her mevsim ve her saat İstanbul.
Gözlerin gözlerin gözlerin,
gün gelecek gülüm, gün gelecek,
kardeş insanlar birbirine
senin gözlerinle bakacaklar gülüm,
senin gözlerinle bakacaklar.
1956
Nazım Hikmet Ran
30.10.2007 - 23:22
DÜNYANIN EN TUHAF MAHLUKU
Akrep gibisin kardesim,
korkak bir karanlik içindesin akrep gibi...
Serçe gibisin kardesim,
serçenin telasi içindesin.
Midye gibisin kardesim
midye gibi kapali, rahat
ve sönmüs bir yanardag gibi korkunçsun kardesim.
Bir degil
bes degil
milyonlarcasin maalesef.
Koyun gibisin kardesim,
gocuklu celep kaldirinca sopasini
sürüye katiliverirsin
ve adeta magrur kosarsin salhaneye.
Dünyanin en tuhaf mahlukusun yani,
hani su derya içinde olup,
deryayi bilmeyen baliktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, al kan içindeysek
ve hala sarabimizi vermek için
üzüm gibi eziliyorsak,
kabahat senin
demege de dilim varmiyor ama,
kabahatin çogu senin, canim kardesim!
NAZIM HIKMET
30.10.2007 - 18:56
Kendine iyi bak bir veda degil, elveda cümlesidir cogu zaman...
O üç kelimeden çok daha fazlasını gizler içinde.
Kendine iyi bak, çünkü bendan sonra ben yanında olmayaçağım,olmamı istesende istemesende..
Sevdim bir zamanlar seni hala seviyorum ve benden sonrada mutlu olmanı istiyorum.
Olurda bir gün dönersem seni iyi bulmak istiyorum.
Kendine iyi bak çünkü bundan sonra kendinden başkası olmayacak yanında sana bakacak,Ben olmayacağım.
Kendine iyi bak ve beni düşünme çünkü bende seni düşünmeyeceğim artık.
Arama sakın beni yazma çünkü ben yazmayacagım.
Sil beni yüreğinden çünkü ben silecegim.
Fakat yaşanılan,paylaşılan güzel şeylerin hatrına sana yürekten mutluluklar diliyorum.
Ben bir daha dönmemek üzere gidiyorum....
Kendine iyi bak aramızda gecen her şeye rağmen benden sonra iyi olduğunubilmeyi tercih ederim.
Aslında bilmem çok önemli degil, iyi olduğunu var sayacağım.
Seni bir daha asla görmemek üzere gidiyorum.
Seni kendinle başbaşa yapayalnız bırakıyorum.
Biliyorum kendini bırakacaksın benden sonra o yüzden bak diyorum...
Aslına bakarsan çokta fazla umursamıyorum.. Ahhh...
Kendine iyi bak derler ve giderler..
Tutukuyla sevenler bazen birden fazla söylerler bunu çünkü onları ayırmak eti tırnaktan ayırmak gibidir, kolay kolay kopamazlar onlar...
Sürec çok acı vericidir, yürek parcalayıcıdır.
Her seferinde azalan umutlarla geri döner ve yine kendine iyi bak sözleriyle ayrılırlar.
Taaki umutta sevgide tükeninceye kadar,
Taaki son elveda mezar sessizligine bürününceye kadar.
Tutkunun ötesinde sevenler bir kez kendine iyi bak derler ve giderler...
Onlar bu acıyı bir kezden fazla kaldıramayacaklarını bilirler..
Kendine iyi bak derler ve giderler.
Bu sözlerin içinde ihanet yok hiç bir zaman olamaz derler ve giderler...
En büyük ihanet degilmidir aslında seveni,ihtiyacı olanı yüz üstü bırakıp gitmek.
Kendine iyi bak derler ve giderler...
Seni suskunluğa mahkum edip giderler.
Seni parcalara ayırıp en büyük parcayı yanlarına alıp giderler.
Seni senden alıp giderler.
Dha kötüsü suçlayamazsın onları tüm bunlar için.
Kendine iyi bak diyip gidenin gecerli bir nedeni vardır elbet, suclatmaz kendini...
Savaşmadıkları için kızarsın ama suclayamazsın.
Savaşmışlarsa yenildikleri için kızarsın yine suclayamazsın,
Ayrılın kacınılmazlığına inandırır seni.
Kendine iyi bak derler ve giderler...
Elinden umutlarını, düşlerini, sevgilerini alıp giderler.
Bir tek anıları bırakırlar geride
Birde hatırladıkca gözyaşlarına bogulasın diye unutulmayan nameler.
Arkalarına bakmadan cekip giderler eger yalnız kalmışsan çünkü insafsızlıklarını görmek istemezler.
Herşey o saniye orada bitsin, kapansın bu sayfa isterler.
Bitti diyemedikleri için kendine iyi bak derler.
Kırıldım ve affedemiyorum diyemedikleri için kendine iyi bak derler.
Seni istemiyorum artık, hayatımdan cıkaracagım ama bilki hiç unutmayacagım diyemedikleri için kendine iyi bak derler.
Biliyorum cok kanayacaksın ama daha iyisini yapamıyorum diyemedikleri için kendine iyi bak derler.
Vijdanlarını rahatlatmak için kendine iyi bak derler.
Çünkü o kan uzun zaman akacaktır ve o yara asla kapanmayacaktır bilirler.
Kendine iyi bak bir noktadır coğu zaman kendine iyi bak deme bana.....
Sadece kötülükler noktalansın isterim ben, oysa sen iyisin.
Sen gözümdeki ışık, dudagımdaki tebessüm,
Sen içimdeki sevincsin,
Sen hayatımdaki neşesin,
Sen yolumu aydinlatan,
Sen dert ortagım,
Sen gönül yoldaşım, Sen bitanesin,
Kendine iyi bak deme bana nokta koyma.
Keşke böyle yaşanmasaydı bazı şeyler,
Keşke affedebilsen beni,
Keşke bende affedebilsem,
Keşke döndürebilsek zamanı geriye.
Nafile...
Ama yinede gitmesen olmazmı, bitmesek olmazmı?
Sen eksikken ben nasıl tam olurum,
Senden kalan boşlugu kimlerle doldururum?
Savaşsak aramıza giren şeytanla olmaz mı?
Hani büyük aşklar her türlü engeli aşardı?
Hani gercek dostluklar her sınavı gecerdi?
Hani sevgi eninde sonunda kazanırdı?
Hani hayatta hiç kirlenmeyecek degerler vardı?
Hani en büyük zaferler en kanlı savaşların ardından kazanılırdı?
Bunların hepsi yalanmı?
Sahiden gitmesen olmazmı?
Bitmesek olmazmı?
Peki ozaman senin istedigin gibi olsun...
Öyleyse sende KENDİNE İYİ BAK..........................
25.10.2007 - 01:48
Salkımsöğüt
Akıyordu su
gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.
Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!
Yanan yalın kılıçlaları çarparak söğütlere
koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!
Birden bire kuş gibi vurulmuş gibi kanadından,
yaralı bir atlı yuvarlandı atından!
Bağırmadı,
gidenleri geri çağırmadı,
baktı yanlız dolu gözlerle
uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına!
Ah ne yazık!
Ne yazık ki ona
dört nala giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,
beyaz orduların ardından kılıç oynatmayacak!
Nal sesleri sönüyor perde perde,
atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde!
Atlılar atlılar kızıl atlılar,
atları rüzgar kanatlılar!
Atları rüzgarkanat...
Atları rüzgar...
Atları...
At...
Rüzgar kanatlı atlılar gibi geçti hayat!
akar suyun sesi dindi
Gölgeler gölgelendi renkler silindi.
Siyah örtüler indi mavi gözlerine,
sarktı salkım söğütler
sarı saçlarının
üzerine!
Ağlama salkımsöğüt
ağlama,
Kara suyun aynasında el bağlama!
el bağlama!
ağlama!
(1928)
Nazım Hikmet Ran
13.10.2007 - 14:47
Sevgili dost, sanirim Nazim in bu siiri güzel anlatiyor gercekten kimlerin bu vatani sevdigini.....
ÜMİT
ONLAR ÜMİDİN DÜŞMANIDIR,SEVGİLİM,
AKAR SUYUN
MEYVE ÇAĞINDA AĞACIN,
SERPİLİP GELİŞEN HAYATIN DÜŞMANI.
ÇÜNKÜ ÖLÜM VURDU DAMGASINI ALINLARINA,
ÇÜRÜYEN DİŞ,DÖKÜLEN ET,
BİRDAHA GERİ DÖNMEMEK ÜZERE YIKILIP
GİDECEKLER.
VE ELBETTE Kİ SEVGİLİM,ELBET,
DOLACAKTIR EN ŞANLI ELBİSESİYLE,İŞÇİ TULUMUYLA
BU GÜZELİM MEMLEKETTE HÜRRİYET.
BURSA DA HAVLUCU RECEBE,
KARABÜK FABRİKASINDA TESVİYECİ HASANA
DÜŞMAN,
FAKİR-KÖYLÜ HATÇE KADINA
IRGAT SÜLEYMANA DÜŞMAN,
SANA DÜŞMAN,BANA DÜŞMAN,
DÜŞÜNEN İNSANA DÜŞMAN,
VATANKİ BU İNSANLARIN EVİDİR.
SEVGİLİM ONLAR VATANA DÜŞMAN......
NAZIM HİKMET
18.09.2007 - 13:54
tşkler....
04.09.2007 - 03:40
'Özel günlerde bir sevgiliye,bir anneye.bir babaya ve bir dostumuza. genelde gül seceriz sevgimizle birlikte sunmak icin.iste cok degerli bir dostumun bana sundugu bir gül o yillarin solduramadigi yüregiyle,gülüsüyle insanin icinde güller actiran bir gül.seni tanimak bir ayricalik gülüm...'
Bendeki Sen
Bir sen vardı bende
Nedensizce sevdiğim
Aklım gibi karmakarışık,çözemezdim.
Kördüğüm olur dolaşırdım kendime.
Sökerdim tırnaklarımı etimden
Tırmanır aşamazdım duvarlarını
Düşerdim her defasında
Kendimi parçalar kanardım.
Bir sen vardı bende
Arayıpta bulamadığım
Işık sızmazdı karanlığına
Yolumu sende kaybeder ağlardım.
hicran karagül
31.08.2007 - 21:50
Tersine Hayat
Hayat tersine yaşanmalıydı bence
Önce ölümü savuşturmalıydık başımızdan.
Yirmi yılımızı huzurevinde geçirip,
Çok gençleştiğimiz için atılmalıydık.
Altın bir saatimiz olduktan sonra ise başlamalıydık.
Kırk yıl çalışmalıydık, ta ki
Emekliliğin tadını çıkarabilecek denli gençleştiğimiz güne kadar.
Üniversiteye gitmeliydik sonra,
Liseye hazır hale gelene dek Parti yapmalıydık
İyice ufalmalıydık, oyun oynayıp
Sorumlulukları unutmalıydık.
Küçük bir kız ya da bir erkek bebek olunca annemize dönmeli,
Son dokuz ayımızı yüzerek geçirmeli
Ve sevgi dolu bir bakışta son bulmalıydık.
NORMAN GLAS
27.08.2007 - 20:16
Merhaba gönül dostu güzel insan. Anlatabilmek icin anlamak gerek, hissedebilmek icin yasamak gerek, kaybetmemek icin emek vermek gerek, bir insan tarafindan sevilmek icinönce sevmek gerek, bütün bu saydiklarimi yapabilmek icin de bir insanin senin gibi yüregini avucunda sunabilen bir dostu olmasi gerek....Iyiki seni tanidim güzel insan, hemsom, arkadasim....
@@__@_@@@_____
_____________@__@@_____@_____
____________@@_@__@_____@_____
___________@@@_____@@___@@@@@_____
__________@@@@______@@_@____@@_____
_________@@@@_______@@______@_@_____
_________@@@@_______@_______@_____
_________@@@@@_____@_______@_____
__________@@@@@____@______@_____
___________@@@@@@@______@_____
__@@@_________@@@@@_@_____
@@@@@@@________@@_____
_@@@@@@@_______@_____
__@@@@@@_______@@_____
___@@_____@_____@_____
____@______@____@_____@_@@_____
_______@@@@_@__@@_@_@@@@@_____
_____@@@@@@_@_@@__@@@@@@@_____
____@@@@@@@__@@______@@@@@_____
____@@@@@_____@_________@@@_____
____@@_________@__________@_____
_____@_________@_____
_______________@_____
____________@_@_____
_____________@@_@_____(Calintidir) :-))
______________@@_____
______________@_____
Toplam 34 mesaj bulundu