Beste Negâr Adlı Üyenin Nedir Yazıları - Anto ...

  • fâş ı şerha

    13.12.2008 - 00:18

    Farsça bir terim olarak ‘faş’ ifşa etmek, açığa çıkarmak mânâsında olduğunu düşünürsek; şerha’da Osmanlıca mânâsıyla parça parça olarak açıklanırsa; faş-ı şerha, parça parça açıklamak şeklinde tanımlanabilir…ancak başka bir açıdan ‘şerha’ fiilini mecaz anlamda ‘yara’, ‘faş’ terimini de ‘sır’ mânâsında tanımlarsak, şu halde bu terkip bir ‘yaranın sırrı’, ya da ‘derdin sırrını ifşa etmek’ mânâsında da izâh edilebilir….beyit içerisinde görülseydi daha kolay açıklanabilirdi elbette...

  • halecân

    13.12.2008 - 00:15

    çarpıntı…

    panik atağı olanların çok sık karşılaştığı bir sorun…çarpıntı sonucu solunum hızlanır; çok sık ve hızlı nefes alıp verirler…bu durumlarda, aşırı soluk alıp vermeyi yapacağınız nefes egzersizleri ile kendi kendinize kontrol altına alabilirsiniz…evvelâ uzanın ve burnunuzdan çok derin bir nefes alın ve 10 saniye süre ile tutunuz nefesinizi…10 saniye sonunda ağzınızdan veriniz ve gevşemenizi sağlayacak telkinler veriniz kendinize…daha sonra 3 saniyede bir nefes alıp verin… bir dakika sonra bu periyodu tekrar yapınız… 5 dakika boyu bu nefes egzersizini yaptığınız takdirde, hızlanan nefesinizle beraber hızlanan kalp atışlarınızda düzene girecektir…zaten normali 3 saniyede bir nefes alıp ve vermektir; bu nefes egzersizi ile solunum ve kalp ritimleriniz normale dönecektir ve 3 saniyede bir nefes alıp vereceksinizdir….yani bir dakika içerisinde ortalama olarak 10 kez nefes alıp vereceksiniz ve normali de budur…

  • Fersude

    13.12.2008 - 00:12

    fersûde
    yıpranmış, solgun…

    genelde yıpranan paralar ve basılırken bozulan, kirlenen gazeteler için kullanıldığı duyulur…

  • yaman

    13.12.2008 - 00:08

    kötü, fena, korkulan…

    güç durumlarla karşılaşıldığında veya alışılmışın dışında kişiler için kullanılan terim olur kendileri…

  • yarayan kana

    13.12.2008 - 00:06

    dili mi sürçmüş aceba :)

  • dehrî

    13.12.2008 - 00:04

    Allah’a inanmayan ve ahireti reddeden tartışmacı kimseler...

  • pişmaniye

    06.12.2008 - 03:56

    pişman-i-ye

    piş-

    pişman-

    pişti(!) ıı ıhh olmuyor, kökünü ekini ayrırabilene aşk ola :)

    kim, nasıl, neye göre türetti bu terimi? ne mânâsız, çok pişmanım bu terime uğradığım için :)

  • pişmaniye

    06.12.2008 - 03:02

    ’bir yiyen pişman, bir yemeyen’ denir…yiyenin, doyumsuz tadından mütevellit ve/de yemeye bir başlayınca tatmakla kalmayıp yemeye devam edilesi bir tatlı olduğu için pişman olduğu söylenir…henüz yemeyeninde bu tadı tatmamasından dolayı pişman olacağı…
    tamam da buna neden yiyen karar veriyor…ben, hem yedim, hem pişmanım…bu pişmanlık çok beğendiğimden dolayı olmadığından, yemeden pişman olmak tercihim olurdu…lâkin yedim bir kere… çok pişmanım :)

    genelde yolculuk esnasında mola verilen bir dinlenme tesisinden, ziyaretine gidilene alınması elzem hediye(!) bir tatlı…tesise girilir ve sanki şartmış gibi, ilk alınacak şey olan sıra sıra, üst üste dizilmiş pişmaniyelere doğru gayet emin gidilir ve alınır….
    adı üstünde ‘hediyelik tatlı’, zaten hazır hediye paketlidir kendileri…pek matah bir şey olsa, hiç bir özelliği olmayan bu tatlı allanıp pullanarak satışa sunulmaz zaten :)
    (hem, bu pişmaniyenin alınması zorunluluğu da ne, bu bir şartlı refleks veya dürtü mü?)
    (geleneksel mi bu!)
    tıpkı hasta ziyaretine gidilirken mütemadiyen mandalina alınması gibi; ya da süt :)

    şaka gibi bir tatlı bu pişmaniye… alırsınız elinize, (çatalla, yediğinize yiyeceğinize daha beter pişman ettirir zirâ) el, yüz, burun, çene bulaşmadan yiyebiliyorsanız bu bir yetenek derim…

  • demâdem

    06.12.2008 - 02:53

    her zaman, her vakit..

  • dert olur

    06.12.2008 - 02:37

    varsın olsun! ! ..

    Vakt-ı şâdî de gelir mevsim-i mihnet de geçer...

    (Dert mevsimi geçer, neşe vakti de gelir)

  • nurullah genç

    06.12.2008 - 02:33

    Daha dokunmadan kurudu irem
    çöllere bir türlü yağamıyorum
    yeni bir koşunun başlangıcında
    biraz deprem sonrası
    biraz şehir hülyası
    bir kalp yangınından geriye kalan
    siyah gözlerine beni de götür
    artık bu yerlere sığamıyorum.

    Pembe uçurtmalar yolladığından beri
    sarardı tiryaki menekşeleri
    sonbaharın tozlu kafeslerinde
    sevgi turnaları yakalıyorum
    turnalar gidiyor; ben kalıyorum
    avareyim,asudeyim,yorgunum
    bilmiyorum neden sana vurgunum
    Erzurum garında banklar üstünde
    uyku tutmuyor karanlıkları
    yitik düşlerimi kovalıyorum
    gölgeler gidiyor; ben kalıyorum.

    Binbir türlü kokuyorsa yaylalar
    siyah gözlerine beni de götür
    baharın koynundan koparıp sana
    ipek bir mendile sardığım yüreğimle
    şehzade gülleri gönderiyorum
    umutlar kalıyor; ben gidiyorum.

    Bütün yelkenlileri,deniz fenerlerini
    kaptanları sorgulayan
    yanından geçen küheylanların
    korku tufanına yakalandığı
    siyah gözlerine beni de götür
    güneş ülkesinden gelen yiğitler
    benzeri olmayan bir dünya kursun
    cellat,ayrılığın boynunu vursun.

    Usul usul intizarı çürüten
    bu hercai diken,bu çılgın arzu
    sürüklüyor imkansız muştuların
    eşiğine gönül vadilerini
    bir ağaçtan düşen yapraklar gibi
    düşüyorum tanyerine
    ya topla yaralı kırlangıçları
    ya da bu vefasız şarkıyı bitir
    özgürlüğe giden tutsaklar gibi
    siyah gözlerine beni de götür.

    Nurullah Genç

  • Gariban

    06.12.2008 - 02:29

    garib-âne

    garipcesine, zavallı...

  • mahkeme-i kübra

    30.11.2008 - 00:07

    adalet-i ilâhiyenin tam mânâsıyla tecelli ettiği tek yer…

    en büyük mahkeme …

    mahkemelerin en yücesidir..

    çıkılır hükmedenenin, tek hakimin, yegâne mutlak adalet sahibi cenâb-ı Hakk’ın huzuruna hiç savunmasız…

    açılır amel defterleri, kirâmen kâtibin meleklerince muhasebenin neticesi için…

    ölçülür Allah’ın terazisinde hayırlar ve şerler, geçer bir bir muhasebe eleğinden…

    ne denir ki efendim, dileyelim ki cenâb-ı Hakk bizi bu dünyada da, öbür dünyada da zelil ve mahcup etmesin inşaAllah….

    ta derinlerden, ruhumuzun vicdanlarımıza ilettiği o ilâhi sesi duymalı, es geçmemeli, duymazlıktan gelmemeli velhâsılı…

  • paramedik

    28.11.2008 - 23:31

    iki yıllık üniversite mezunu, ön lisans diploması olan, hastane dışında ambulansda, kaza yerinde hasta veya yaralıya ilk tıbbi müdahaleyi yapan gerekli teknik bilgi ve deneyime sahip profesyonel sağlık personeli…aynı zamanda ambulansda kullanabiliyorlar...

  • zakkum

    28.11.2008 - 21:20

    Zakkum, yaz aylarında pembe renkte açan bir ağaç türü….yaz aylarında koyu yeşil yaprakları ve pembe çiçekleri ile ne zarif, ne masum görünür bu ağaç…seyirliktir adeta…
    Ancak, çok da masum sayılmaz zakkum…zirâ, kökü ve kapsül şeklindeki meyvesi zehirlidir zakkumun…kimileri, ağu ağacı veya zıkkım ağacı olarak isimlendirir…zaten arapça kökenli olup zehir manâsına gelir ‘zıkkım’…hani, ‘zıkkımın kökü’ diye bir söylem vardır…aslı, ‘zakkumun kökü’ dür…kimi zaman kızgınlık ve öfkeli anların bir tezahürü neticesinde çıkar ağızlardan ‘zıkkımın kökünü ye’ şeklinde :) ... bu söylem bir nevî bedduadır bana göre...zirâ, zakkumun kur’an’da da zikredildiğini biliyorum… aslında, kur’an’da zikrediliş şekli ile bulup örneklendirmek daha evlâ olacaktır ama zakkum, cehennemin dibinde bulunan bir ağaçtır ve zehirli olan meyvesi ise cehennem halkının (günahkârların, zalimlerin) yiyeceğidir şeklinde açıklanmıştır bir kaç ayette…

    Bir de, zakkum bitkisinin kardiotonik glikozitler içermesi hasebiyle kalp kuvvetlendirici, bağışıklığı düzenleyici, vücutta biriken suyu atma (ödem) amacıyla kullanılır alternatif tedavi olarak…kimi zaman kulaktan dolma tavsiyeler neticesinde kurutulmuş yaprakları kaynatılarak içilir, kimi zamanda adale ağrıları, zehirli böcek ısırmaları, uyuz, gibi vakalarda haricen kullananlar vardır …ancak, bu gibi halk hekimliği yöntemleri tehlikelidir ve risktir…zirâ, zaten zehirli bir bitkidir zakkum; dozu fazla tutulduğunda zehirlenme söz konusu olup, ölüm riskiyle karşı karşıya kalınacaktır… Hülâsa-i kelâm: şifâ olacaktır düşüncesiyle bu gibi riskli yöntemler tavsiye edilmez efendim, sakınınız derim böylesi tehlikeli alternatif yöntemlerden -ki şifâ bulayım derken canınızdan olmayınız…

  • söz

    28.11.2008 - 21:13

    'Zannetme ki şöyle böyle bir söz
    Gel sen dahi söyle böyle bir söz. '

    yani; şöyle-böyle bir söz zannetme. söyleyebiliyorsan gel sen de böyle bir söz söyle.

    der, Şeyh Galip

    fazla söze ne hacet efendim, bu sözün üzerine sükût edip şöyle bir düşünmek düşer bize...

  • sessiz çığlıklar

    25.11.2008 - 00:05

    korkan gözlerin feryad-ı figanı…umutsuzluğun, yenilmişliğin, çaresizliğin, tükenmişliğin, boyun eğmişliğin neticesinde susmayı yeğlemiş gözlerin feyad-ı figanı…hele bu suskun çığlıkları atan gözlerin sahibi çocuklarsa, tüm sebep olanlara vâ’esefa! ! ...

  • miskin

    25.11.2008 - 00:00

    sadece ve sadece bencillikleri neticesinde çevresindeki herkese karşı kapalı yaşayan, iradelerine hiçbir zorluk yüklemeyen, insan olma değerini yitirip kurutan, hayatın sıcaklığının farkında olmayarak sadece varlığını sürdürme amacı ile kendi daracık alemlerinde -canlı cenaze misâli- yaşamayı amaç edinenler desek yanlış olmaz vesselâm…

  • banka soymak

    24.11.2008 - 23:58

    Ne böyle bir eylem, ne de böyle bir meslek kalmadı…zaten artık kovboy-western filmleride kalmadı… şimdilerde ‘banka soymak’ değil; ‘banka hortumlamak’ moda ;)

  • tahassür

    24.11.2008 - 23:56

    hasret çekme…çok istenilen ama ele geçmeyen bir şeye veya bir kişiye karşı duyulan özlem, üzüntü…

    ahh tahassür kere tahassür…

  • hipofiz

    24.11.2008 - 23:55

    (Pitüiter bez) beynin altındaki bir boşlukta -sellar çukurda- yer alan en önemli iç salgı bezidir…üç lobdan oluşur; ön hipofiz (adenohipofiz) , arka hipofiz (nörohipofiz) ve ara hipofiz… beyin çukurunda olması yani anatomik konumu bezi koruyacak şekildedir…zira bu önemli bez vücudun en uzak bölgelerini etkileyen hormon salgılamaktadır…0.6 gram yani bezelye büyüklüğünde olduğuna bakmayın efendim, onlar vücudumuzun iki hakimidir…hipofiz ve hipotalamus :)

  • hevâperest

    24.11.2008 - 23:52

    gayr-ı meşru heves ve zevklerinin peşinde olan; nefsine tapınan, nefsine düşkün..

  • neşv-ü nemâ

    24.11.2008 - 23:50

    'Neşv ü nemâ bulamaz düşmeyicek hâke nebât
    Mütevâzı olanı rahmet-i Rahmân büyütür'
    Lâedrî

  • neşv-ü nemâ

    24.11.2008 - 23:49

    büyüme, gelişme, yetişme… meselâ, bir bebeğin ana rahminden doğacağı ana kadar olan gelişip büyüdüğü devir, bir tedricî neşv ü nemâ devridir…

Toplam 667 mesaj bulundu