muhtemellere dayanan umutların, hayallerin gerçekleşmesini beklemekle kim yetinir, hani tüm koşullar zorlansa ve hatta bu koşullar bağışlansa ihtimalleri olabilir kılmak mümkün…ihtimallerin yükünü azaltmak gerek bir şekilde… yolları yürünebilir kılmak, saçlarını rüzgârda dağıtmak, yağmurda ıslanmak, büyük kalabalıkların içinde huzurlu bir yalnız olmak, okyanuslara açılan denizlerin tam ortasında martılarla dans ederek şarkı söylemek, küpeşteye yaslanıp uçsuz mutluluk olmasa da kendi hayatımı yaşamak diye düşünmek ve ertesi gün, daha ertesi gün kovalamak hayatı; tarihin, kalabalığın ve denizin ortasında olmak….
eski takvimlere göre nisan ayının 20’sinden sonra yağan nisan yağmurlarıdır… bereketli olduğu, şifâ verdiği rivayet edilir…
rivayet edilir ki; yılan ve sedef nisan ayında yağmurla gıdalanır ve bu yağmurla birinin karnında inci, diğerininse zehir oluşur….
...................
Yümn-i natünden güher olmış Fuzuli sözleri
Ebr-i nisandan dönen tek lülü-i şehvara su
meâli: Seni övmenin bereketinden dolayı Fuzuli’nin sıradan sözleri Nisan bulutundan düşüp iri inciye dönen su damlası gibi birer inci olmuştur…
şair, kasidenin bu beytinde şiirini överken, benim sıradan ve boş sözlerim seni anlattığından ötürü bir inciye dönüşmüştür demektedir…. peygamberimizi anlattığı için şiirinin bir inci olduğundan bahseder….yok böyle bir muhayyile, şu dizelere bakıp bugünün şairlerine şair diyebilmek kaabil mi ki.…
bilincin farkında olma hali, bilinci tanıma hali dersek daha doğru olur…beş duyumuzla ve de sezgilerimizle algıladığımız âlemde neler olup bittiğini kavrayabilme yeteneği de diyebiliriz…psikoloijide iç içe geçmiş kavramlardır bunlar; ‘bilinç’, ‘algı’ ve ‘farkındalık’…farkındalık, bilincin bütününe, yani: bilinç, bilinçaltı ve bilinçüstüne derinlemesine müdahale edebilen bir iç görüdür…
sezgisel olur kimi zaman, kimi zamansa bilgiye dayalı… ikisi bir ara olursa da fazladan farkındalığın da bir farkındalığı olur hani…
belli bir yaş üstünün dilinde pelesenktir hep aynı tanım; hayat kısa, yıllar acımasız ve çok hızlı geçiyor ve bir bakıyorsun yazıklana yazıklana, telâşlanarak tükenmiş koca bir ömür (!)
hallac-ı mansûr “Ene’l Hak” dediği için bu dünyada canından olanlardan sadece bir tanesi…’ene’ demekte sakınca var bu yalan dünyada ve canlar yitirilir yalan olur dünya…
psikiyatrik bir hastalıktır hipokondriyak…. Hani halk arasında hastalık hastası diye tabir edilirya bu psikiyatrik bozukluk için, işte bu saplantılı durumun tıp dilindeki adı hipokondriyaktır… kendisinde bir hastalık olduğu inancında olan hipokondriyaklar güvensiz, huzursuz, kuruntulu ve öfkeli olurlar… bu kuruntulu ve bedenlerinden hep şüphe eden halleri çoğu hipokondrileri yaşamdan soğutur, sürekli keyifsizdirler… sıradan bir baş ağrısı, nezle, öksürük, aksırık, çarpıntı vs. gibi durumlarda paniğe kapılırlar… zirâ, sıradan bir öksürük bile hipokondriyaklar için ölümün habercisi olabilir (onlar böyle düşünür, sanrısal bozukluk!) … hastalandıklarını düşünüp doktora giderler, genel bir muayeneden geçtikten sonra tetkikler yapılır, hattâ rutin biyokimyasal incelemelerin yanı sıra, troid hormon bozuklukları gibi taramalar, incelemeler yapılır ve sonuç olarak normal değerler çıkar … kimi hipokondriyaklar tatmin olmaz ve duruma kendi cephelerinden baktıkları için kendilerine haksızlık yapıldığını düşünürler, yetersiz bulurlar gittiği doktoru ve bir çok doktora daha görünür… metabolik, fiziksel hiçbir soruna rastlanmaz, buna rağmen kimi hipokondriyaklar saptanamamış bir hastalıkları olduğunu düşünerek en son genel cerrahi doktoruna görünmek isterler, saplantılı ve kuruntulu oldukları için ….sonuç aynı olur, herhangi bir hastalık saptanmaz … Psikolojik tedavi almaları önerilir, lâkin hasta oldukları inancını sürdürdükleri için bunu reddederler …
bu rahatsızlığın tam olarak sebepleri bilinmez, hâla bilimsel kesin bir açıklaması yapılamamaktadır… sonuç olarak psikiyatrik bir hastalıktır… bence bur durum; kişi her şeye sahip olsa da, hayatını sevgiden ve ilgiden yoksun geçirmesinin bir tezahürüdür…
hafız burhan; 20. yüzyıl musikisine damgasını vuran, türk musikisinin kazandığı en güçlü,en güzel sesi ve en değerli sanatkârı…hafız, mevlithân, gazelhân ve bestekâr…
‘makber’ in bestekârı ve yorumcusu ve makber, hâlâ ille de ondan dinlenmeli…
Hafız burhan’ın, ‘Gönlümü aşka salan hüsn-ü dilarâ sensin’ ve ‘Nâr-ı hasret yaktı mahvetti dil-ü canı seri’ isimli gazellerindeki o eşsiz sihirli icrâ dinlendiğinde, hafız burhan’ın hiçte tesadüfi bir şöhrete kavuşmadığı aşikârdır… hüzünle coşarak terennüm eden bu eşsiz ses ve icrâ, ruhun en derinlerine işleyen musiki, öz ağlatır velhâsılı… dinlenmeli ve tabiki gayrısı lâkelâm…
Divân edebiyatının hiciv türündeki en önemli eser…
Şair, birbirine tamamen zıt olan gerek övgü gerekse yergi sanatında (kaside ve hiciv) oldukça başarılı olmuştur…Nef’i, beğendiği kişileri yazdığı kasidelerle göklere çıkarmış, hoşlanmadıklarını ise hezel ve hiciv yoluyla en ağır, en sert dille yerin dibine sokmuştur…
Nitekim, XVII. Yüzyılda moda olan, şairlerin birbirlerine yazdıkları hiciv modasına Nef’i’de Sihâm-ı Kazâ ile katılmıştır…
Nef’i bu eserde dönemin devlet işleyişini, sadrazamları, sanatkârları, şairleri, dönemin ileri gelenlerini ve hâttâ babasını; zehir zemberek sözlerle hicvetmiştir…
Divân edebiyatının her dalında önemli eserleri olan nef’i, daha çok Sihâm-ı Kazâ isimli eseriyle anılmıştır…zirâ bu eseriyle, ‘diliyle hakk belâsına uğrayan şair’ olarak anılır…yani sivri dili nef’i’nin sonu olmuştur…vezir bayram paşa için yazdığı hicviyesi kendisinin katledilmesine sebep olmuştur…Sihâm-ı Kazâ’da bu hiciv yoktur…herhangi bir kaynakta da yer almaz, zirâ henüz yayılmadan o dönemde imha edildiği söylenegelmiştir….
Nef’i’nin pervasız sivri dili ve kalemi hayatına mâl olsa da, hiciv sanatı ‘Sihâm-ı Kazâ’ gibi unutulmaz bir eser kazanmıştır vesselâm….
ŞEYHÜLİSLAM İLE NEF'İ NİN ATIŞMASI
Şeyhülislam yahya efendi nef'i ye iyi gözle bakmayanlardan biridir fırsat buldukça nef'i’yi taşlar:
Şimdi hayl-i suhenverân içre
Nef’î mânendi var mı bu şâ’ir
Sözleri seb’a-i mu’allakadur
İmri’ü’l-kays kendidür kâfir
diyerek nef'i’ye kâfir demiştir.Nef'i’ de bunun üzerine şeyhülislama şu beytiyle karşılık vermiştir;
'Bana kâfir demiş müftü efendi
Tutalım ben diyem ona müselmân
Vardıkta yarın rûz-ı cezâya
İkimiz de çıkarız onda yalan'
yani: tahir efendi bana köpek demiş; ben de ona müslüman diyeyim ki yarın hesap günü geldiğinde/ahirette ikimiz de yalancı çıkalım...dönemin müftüsü bu beyit üzerine nef’i’ ye karşılık olarak başka bir beyit yazma cesaretinde bulunamamıştır…
yıldızlar aklıma gelir sakit denilince…zirâ, en müsterih görünenler tam da onlardır ve aralarındaki bu sakit boşluğu bozacak hiç bir etkinin olmayışı ne kıskanılacak bir durum vesselâm…
‘sözün edebi’ dir…sözü, düşünceyi, belli bir kural ve belli bir ölçü çerçevesinde kullanmak üzere lafz-ı (edeb kuralları dahilinde) tanzim etme sanatıdır….
gerek sözlü ifadelerde, gerekse yazılı; sözü kendi haline bırakmayıp ölçülendirmek, terbiye etmek gerekir efendim….her meclisde, kullanılacak olan sözün ve ifadenin nezih olması, asil olması elbette ki bir edeb ve ahlâk ilkesidir…
bulut renginde, dalgalı, bulutumsu anlamına gelir…Farsça sözcüğün aslı ‘ebr’ dir..zamanla değişikliğe uğramış ve önce ‘ebri’ sonra da ‘ebru’ ya dönüşmüştür…
Osmanlı döneminin de sanat dallarının bir tanesi olan ‘ebru’, yüzyıllardır hüsn-ü hat’ın önemli bir parçası olmuştur…
Ruhun, su ve renklerle yaptığı dansın sonucunda çıkan bir sanat eseri…
pozitif düşünmeye sürükleyen, ruhu dinginleştiren bu harikûlâde dansın sanatkârı olabilmek de, herkese nasip olan bir beceri olmasa gerek…
Osmanlı devleti’nde, her türlü idari, örfi, şer’i, askeri siyasi, adli ve mali resmi işlerle alâkalı yazışmalarda, ilgili kalemin evrakın içeriği hakkında meseleyi ve görüşlerini yine aynı evrak üstünde üst veya alt boşluğa yazdıkları ekstra açıklama ve bu özetleyerek yaptıkları kısa arz yazılarına ‘derkenâr’ denilirdi….yazılı evrak üzerine düşülen şerh’dir…
Örneğin; sadrazam padişaha her mesele için ayrı ayrı arz tezkireleri adındaki telhisler hazırlamazmış…sadrazam, zaten ‘özetlemek’ mânâsına gelen ‘telhis’ yazılarında ilgili mesele ve konu hakkındaki kendi görüşlerini yine aynı evrak üzerine hülâsa olarak arz edermiş…padişah’da, kendisine sunulan ve okunan tezkirenin sol alt köşesine konu hakkındaki kararını derkenâr olarak yazdırır, sonra bu belge geri sadrazama iade edilirmiş…
Şimdilerde de hâlâ mühim resmi ve hukuki tüm belgelerde derkenârlara rastlanır…
yalnızlığım sana emanet
04.01.2009 - 23:17ben böyle demezdim..
ihtimal
04.01.2009 - 23:14muhtemellere dayanan umutların, hayallerin gerçekleşmesini beklemekle kim yetinir, hani tüm koşullar zorlansa ve hatta bu koşullar bağışlansa ihtimalleri olabilir kılmak mümkün…ihtimallerin yükünü azaltmak gerek bir şekilde… yolları yürünebilir kılmak, saçlarını rüzgârda dağıtmak, yağmurda ıslanmak, büyük kalabalıkların içinde huzurlu bir yalnız olmak, okyanuslara açılan denizlerin tam ortasında martılarla dans ederek şarkı söylemek, küpeşteye yaslanıp uçsuz mutluluk olmasa da kendi hayatımı yaşamak diye düşünmek ve ertesi gün, daha ertesi gün kovalamak hayatı; tarihin, kalabalığın ve denizin ortasında olmak….
ebr-i nisan
04.01.2009 - 23:05nisan bulutu…
eski takvimlere göre nisan ayının 20’sinden sonra yağan nisan yağmurlarıdır… bereketli olduğu, şifâ verdiği rivayet edilir…
rivayet edilir ki; yılan ve sedef nisan ayında yağmurla gıdalanır ve bu yağmurla birinin karnında inci, diğerininse zehir oluşur….
...................
Yümn-i natünden güher olmış Fuzuli sözleri
Ebr-i nisandan dönen tek lülü-i şehvara su
meâli: Seni övmenin bereketinden dolayı Fuzuli’nin sıradan sözleri Nisan bulutundan düşüp iri inciye dönen su damlası gibi birer inci olmuştur…
şair, kasidenin bu beytinde şiirini överken, benim sıradan ve boş sözlerim seni anlattığından ötürü bir inciye dönüşmüştür demektedir…. peygamberimizi anlattığı için şiirinin bir inci olduğundan bahseder….yok böyle bir muhayyile, şu dizelere bakıp bugünün şairlerine şair diyebilmek kaabil mi ki.…
farkındalık
04.01.2009 - 23:02bilincin farkında olma hali, bilinci tanıma hali dersek daha doğru olur…beş duyumuzla ve de sezgilerimizle algıladığımız âlemde neler olup bittiğini kavrayabilme yeteneği de diyebiliriz…psikoloijide iç içe geçmiş kavramlardır bunlar; ‘bilinç’, ‘algı’ ve ‘farkındalık’…farkındalık, bilincin bütününe, yani: bilinç, bilinçaltı ve bilinçüstüne derinlemesine müdahale edebilen bir iç görüdür…
sezgisel olur kimi zaman, kimi zamansa bilgiye dayalı… ikisi bir ara olursa da fazladan farkındalığın da bir farkındalığı olur hani…
hayat kısa
04.01.2009 - 22:59belli bir yaş üstünün dilinde pelesenktir hep aynı tanım; hayat kısa, yıllar acımasız ve çok hızlı geçiyor ve bir bakıyorsun yazıklana yazıklana, telâşlanarak tükenmiş koca bir ömür (!)
dahîlek
04.01.2009 - 22:53yalvarırım, sana sığınırım..
Muttasıf
04.01.2009 - 22:51vasıflanmış, nitelikli…
İttisâf eden…
hallac-ı mansur
04.01.2009 - 22:49hallac-ı mansûr “Ene’l Hak” dediği için bu dünyada canından olanlardan sadece bir tanesi…’ene’ demekte sakınca var bu yalan dünyada ve canlar yitirilir yalan olur dünya…
berhane
04.01.2009 - 22:37harap olmuş ev..
habire
04.01.2009 - 22:34ha bre! rumeli ağzı ile teşvik ünlemi ;)
müsteşrik
04.01.2009 - 22:32doğubilimci, oryantalist…
müzevir
04.01.2009 - 22:31müzevvir
arabozucu, yalancı, tezvir eden…
MÜSTANTİK
04.01.2009 - 22:28sorgu hakimi..
müstenit
04.01.2009 - 22:26istinat eden...
müstebid
04.01.2009 - 22:23başına buyruk yönetici, despot...istibdat yapan...
HİPOKONDİRİYAK
21.12.2008 - 16:27doğru yazılışı 'Hipokondriyak' tır...
psikiyatrik bir hastalıktır hipokondriyak…. Hani halk arasında hastalık hastası diye tabir edilirya bu psikiyatrik bozukluk için, işte bu saplantılı durumun tıp dilindeki adı hipokondriyaktır… kendisinde bir hastalık olduğu inancında olan hipokondriyaklar güvensiz, huzursuz, kuruntulu ve öfkeli olurlar… bu kuruntulu ve bedenlerinden hep şüphe eden halleri çoğu hipokondrileri yaşamdan soğutur, sürekli keyifsizdirler… sıradan bir baş ağrısı, nezle, öksürük, aksırık, çarpıntı vs. gibi durumlarda paniğe kapılırlar… zirâ, sıradan bir öksürük bile hipokondriyaklar için ölümün habercisi olabilir (onlar böyle düşünür, sanrısal bozukluk!) … hastalandıklarını düşünüp doktora giderler, genel bir muayeneden geçtikten sonra tetkikler yapılır, hattâ rutin biyokimyasal incelemelerin yanı sıra, troid hormon bozuklukları gibi taramalar, incelemeler yapılır ve sonuç olarak normal değerler çıkar … kimi hipokondriyaklar tatmin olmaz ve duruma kendi cephelerinden baktıkları için kendilerine haksızlık yapıldığını düşünürler, yetersiz bulurlar gittiği doktoru ve bir çok doktora daha görünür… metabolik, fiziksel hiçbir soruna rastlanmaz, buna rağmen kimi hipokondriyaklar saptanamamış bir hastalıkları olduğunu düşünerek en son genel cerrahi doktoruna görünmek isterler, saplantılı ve kuruntulu oldukları için ….sonuç aynı olur, herhangi bir hastalık saptanmaz … Psikolojik tedavi almaları önerilir, lâkin hasta oldukları inancını sürdürdükleri için bunu reddederler …
bu rahatsızlığın tam olarak sebepleri bilinmez, hâla bilimsel kesin bir açıklaması yapılamamaktadır… sonuç olarak psikiyatrik bir hastalıktır… bence bur durum; kişi her şeye sahip olsa da, hayatını sevgiden ve ilgiden yoksun geçirmesinin bir tezahürüdür…
bkz: Hipokondriyazis
Sabâbet
20.12.2008 - 16:40derin sevgi..
şiddetli sevgi diye tabir ederizya hani 'aşk'ı;
işte, tam da 'aşk' ın eş anlamlısı olur kendileri...
şiddetli sevgi derler aşk için, sevgide ölçüyü kaçırma yani...tamam meâli böyle olsun; ve fakat durgun olanı yok mu bunun (!)
bkz: durgun sabâbet :)
hafız burhan
13.12.2008 - 00:46hafız burhan; 20. yüzyıl musikisine damgasını vuran, türk musikisinin kazandığı en güçlü,en güzel sesi ve en değerli sanatkârı…hafız, mevlithân, gazelhân ve bestekâr…
‘makber’ in bestekârı ve yorumcusu ve makber, hâlâ ille de ondan dinlenmeli…
Hafız burhan’ın, ‘Gönlümü aşka salan hüsn-ü dilarâ sensin’ ve ‘Nâr-ı hasret yaktı mahvetti dil-ü canı seri’ isimli gazellerindeki o eşsiz sihirli icrâ dinlendiğinde, hafız burhan’ın hiçte tesadüfi bir şöhrete kavuşmadığı aşikârdır… hüzünle coşarak terennüm eden bu eşsiz ses ve icrâ, ruhun en derinlerine işleyen musiki, öz ağlatır velhâsılı… dinlenmeli ve tabiki gayrısı lâkelâm…
siham-ı kaza
13.12.2008 - 00:38Sihâm-ı Kazâ (kaderin okları) , Nef’i’nin mensur ve manzum parçalarının, hicviyelerinin toplandığı, hiciv mecmuası…
Divân edebiyatının hiciv türündeki en önemli eser…
Şair, birbirine tamamen zıt olan gerek övgü gerekse yergi sanatında (kaside ve hiciv) oldukça başarılı olmuştur…Nef’i, beğendiği kişileri yazdığı kasidelerle göklere çıkarmış, hoşlanmadıklarını ise hezel ve hiciv yoluyla en ağır, en sert dille yerin dibine sokmuştur…
Nitekim, XVII. Yüzyılda moda olan, şairlerin birbirlerine yazdıkları hiciv modasına Nef’i’de Sihâm-ı Kazâ ile katılmıştır…
Nef’i bu eserde dönemin devlet işleyişini, sadrazamları, sanatkârları, şairleri, dönemin ileri gelenlerini ve hâttâ babasını; zehir zemberek sözlerle hicvetmiştir…
Divân edebiyatının her dalında önemli eserleri olan nef’i, daha çok Sihâm-ı Kazâ isimli eseriyle anılmıştır…zirâ bu eseriyle, ‘diliyle hakk belâsına uğrayan şair’ olarak anılır…yani sivri dili nef’i’nin sonu olmuştur…vezir bayram paşa için yazdığı hicviyesi kendisinin katledilmesine sebep olmuştur…Sihâm-ı Kazâ’da bu hiciv yoktur…herhangi bir kaynakta da yer almaz, zirâ henüz yayılmadan o dönemde imha edildiği söylenegelmiştir….
Nef’i’nin pervasız sivri dili ve kalemi hayatına mâl olsa da, hiciv sanatı ‘Sihâm-ı Kazâ’ gibi unutulmaz bir eser kazanmıştır vesselâm….
ŞEYHÜLİSLAM İLE NEF'İ NİN ATIŞMASI
Şeyhülislam yahya efendi nef'i ye iyi gözle bakmayanlardan biridir fırsat buldukça nef'i’yi taşlar:
Şimdi hayl-i suhenverân içre
Nef’î mânendi var mı bu şâ’ir
Sözleri seb’a-i mu’allakadur
İmri’ü’l-kays kendidür kâfir
diyerek nef'i’ye kâfir demiştir.Nef'i’ de bunun üzerine şeyhülislama şu beytiyle karşılık vermiştir;
'Bana kâfir demiş müftü efendi
Tutalım ben diyem ona müselmân
Vardıkta yarın rûz-ı cezâya
İkimiz de çıkarız onda yalan'
yani: tahir efendi bana köpek demiş; ben de ona müslüman diyeyim ki yarın hesap günü geldiğinde/ahirette ikimiz de yalancı çıkalım...dönemin müftüsü bu beyit üzerine nef’i’ ye karşılık olarak başka bir beyit yazma cesaretinde bulunamamıştır…
sakit
13.12.2008 - 00:33sessiz...
yıldızlar aklıma gelir sakit denilince…zirâ, en müsterih görünenler tam da onlardır ve aralarındaki bu sakit boşluğu bozacak hiç bir etkinin olmayışı ne kıskanılacak bir durum vesselâm…
edebiyat
13.12.2008 - 00:32‘sözün edebi’ dir…sözü, düşünceyi, belli bir kural ve belli bir ölçü çerçevesinde kullanmak üzere lafz-ı (edeb kuralları dahilinde) tanzim etme sanatıdır….
edeb-i kelam
13.12.2008 - 00:31erdemli söz…
gerek sözlü ifadelerde, gerekse yazılı; sözü kendi haline bırakmayıp ölçülendirmek, terbiye etmek gerekir efendim….her meclisde, kullanılacak olan sözün ve ifadenin nezih olması, asil olması elbette ki bir edeb ve ahlâk ilkesidir…
ebru sanatı
13.12.2008 - 00:28bulut renginde, dalgalı, bulutumsu anlamına gelir…Farsça sözcüğün aslı ‘ebr’ dir..zamanla değişikliğe uğramış ve önce ‘ebri’ sonra da ‘ebru’ ya dönüşmüştür…
Osmanlı döneminin de sanat dallarının bir tanesi olan ‘ebru’, yüzyıllardır hüsn-ü hat’ın önemli bir parçası olmuştur…
Ruhun, su ve renklerle yaptığı dansın sonucunda çıkan bir sanat eseri…
pozitif düşünmeye sürükleyen, ruhu dinginleştiren bu harikûlâde dansın sanatkârı olabilmek de, herkese nasip olan bir beceri olmasa gerek…
derkenar
13.12.2008 - 00:24kelime anlamı, sayfa kenarı (marj) ...
Osmanlı devleti’nde, her türlü idari, örfi, şer’i, askeri siyasi, adli ve mali resmi işlerle alâkalı yazışmalarda, ilgili kalemin evrakın içeriği hakkında meseleyi ve görüşlerini yine aynı evrak üstünde üst veya alt boşluğa yazdıkları ekstra açıklama ve bu özetleyerek yaptıkları kısa arz yazılarına ‘derkenâr’ denilirdi….yazılı evrak üzerine düşülen şerh’dir…
Örneğin; sadrazam padişaha her mesele için ayrı ayrı arz tezkireleri adındaki telhisler hazırlamazmış…sadrazam, zaten ‘özetlemek’ mânâsına gelen ‘telhis’ yazılarında ilgili mesele ve konu hakkındaki kendi görüşlerini yine aynı evrak üzerine hülâsa olarak arz edermiş…padişah’da, kendisine sunulan ve okunan tezkirenin sol alt köşesine konu hakkındaki kararını derkenâr olarak yazdırır, sonra bu belge geri sadrazama iade edilirmiş…
Şimdilerde de hâlâ mühim resmi ve hukuki tüm belgelerde derkenârlara rastlanır…
Toplam 667 mesaj bulundu