Yaşardım bir tarih, gölgemle kuruturdum hayatı
bir hayalin kirpiği arasından bakardım dünyaya
palazlanmıştı bedenim kaviydim ki sorma
hayat hiçte uzak değildi
yaşardım.... bir tarih...
o saat bir rüzigâr aldı beni ama ne rüzgâr
Annemin sesi gibi rahat
Leyla’nın bakışları
annemde uzak Leyla da uzak
Urfalılar hani şu bizim bildiğimiz
İsmail abinin sıkça bahsettiği
Taze gelinlerin utangaç güzelliği,
saifeleri silikleştiren hatıran
kotarılmış gerçekler değil mi?
ya her kapı vuruşunda yüreğimin hoplaması
şimdi burada olsaydın baharı kanatsaydık fenamı.
Şarkılara bulaşmıştır hayat
ki şiir tadındadır anlatılmaz
öyle Tanburi Cemiller yok
ve hatta altmışların kınanmışları
bizim sevdiğimiz
haksız sayılmaz lekesiz çimenler
Patos bende bir şey
ve yabamın ucunda kuş taneleri,
mekir;
çocukluğuma dair cılız kelime.
En fazla gri sevişmeler,
Hazırım taa dünden konuşmayı bırak
ima etmen kafi gelir yalnızlığıma
bin lanet ve bin şükür seni gördüğüm güne
hakkım varsa;
bin lanet ve bin şükür az gelir uykusuzluğuma
tınlamam eskisi gibi
Renklerin en onulmazına dönük taraflarımı
Bırakıyorum çocukların ellerine
Usul usul çoğalıyor yalnızlığım.
Gitme ne olur azıcık daha dur,
dur yanalım güneş bende nur.
Yatakhane ıssızlığından kalma akşamlarda
gurbet makamında türküler söylerdi,
söyledikçe coşardı, coştukça söylerdi
dinlerdim.
Yetmiş üç ispir doğumlu
mülkiye mezunu
Kahrımı içinde taşıyan şehir
“ümidi ölümün ardına düşmemiş daha”
kurtar beni kelimelerden
vazgeçtim kurtar beni ve bana hayatı öğret
dur vazgeçtim
sevdadan başka her şeyi yoket.
Ey Musa!
elinde binlerce asası olan
dokunduğu her şeyi yutan ruh.
Ve sen Aragon
ağlatma sırası sende
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!