İskemleye oturup
Ceviz ağacına bakıyorum
Ağaçlara...
Bacakları kireçlenmiş
Karıncasız ağaç olur mu?
Bodur da değil
İhtiyar kollarında yük
Omuzları bükülmüş kızıl gülden.
Sarayın gözünde gül pembe yorganım
Pürnur kanlı yorgan, asırlık saray.
Yüzüm mirat,
Benim lügatımda yoktur
Beyaz kundura giyen.
O kadar temiz midir kalpleri,
Kirli gezebiliyor mudur fatihi,
Beyazıt'ı, Süleymaniyeyi.
Korkarım adım atmaktan
Maphus kapısı, nöbetim
Divan soğuk üşürüm, bu sabahleyin.
Ne vakit kavuşacağız,
Bitecek mi ? Bugün, yarın.
Bitecek mi ? Siper altında üşürüm
Bu sabahleyin.
Zarfın derinlemesinde armonika
Kabzası ahşap, pipo.
Ayrımlı müşterek koku vardı.
Atmışlar, mutlak yetmiş kokuyor
Benim,
Ne fark ettim biliyor musun
Kağıt uçak olmakta var
Sahil taşrasında yürümekte
Asıl mesele, gülmekte
Ağaçlar, sarı yapraklar, gölgesinde
ayırmadığı yeni çocuklar,
Nice hadiseler.
Bir ağaç,
Kaç yıl yaşar ?
Ne görür, görür'de anlatamaz
Gün yüzü göster hekim.
Yok mudur çare, on paralık
Yalnız tarih kokuyor
Çiçeklerim, güneşim.
Oda içinde odacık
Dört duvar, bir dünya
Tenha bir bataklığa saplanmış,
Okuduğu öyküyü bitiremeden
Kalemini mektuba yöneltmiş bir talebe.
Varsıl ahşap konakta
Pencereden bakan çürük bir çocuk.
Hayâllerini çürüten adımlar
Sinemde iki katlı konak.
Yeşilin en derini,
Karanın en karası,
Saltanat terası kadar
Uç bucak derin bir çukurun sinesindeyim,
Oda görmez, kulak işitmez



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!