Çocuk uçurtmaları uçuyor yüreğimde
Sevdam takılı kuyruklarına
Çekip bırakıyorum
Selam veriyor gülümsüyor çocuklara
Süzülüyor nazlı, nazlı
Turnalara yoldaş
Kurusun üzerde gözyaşlarım…
 
Avcılar pusu kurmuş subaşlarına
Keklikler ötüyor yalçın kayalıklarda
Çok yüksekten geçiyor turna sürüleri
Yaralı ceylanlar bekliyor beni…
Şimdi dilimde kırık bir türkü
Kürdün gelinini söylüyor Avşar çobanlar…
 
Haber bültenlerinde manşet, manşet
Yollar kesilmiş yine
Dağ başlarında tüten değil sevda dumanı
Yakılmış ormanlar köyler obalar
Gözaltına alınmış gençler…
  
Salı veriyorum ipin ucunu
Dalga, dalga dağılıyor
Kuyruğa asılı sevdalarım…
İçimdeki çocuk ağlıyor
Uçurtmaların ardından
Hep eksik bir yanım…
 
Yitip giden bir sevda bulutuyum
Anlımdaki çizgiler uçurum
Gecelere emanet göz bebeklerim
Yıldızlara yoldaş aysız geceler…
Kaç mevsim geçti baharsız
Güvercinler yuvasını bozdu yalnızlığımda…
 
Şiir yazıyorum artık
Uyak yok, kafiyeden bi haber
Yarım kalıyor mısralarım
Aşklarım yetim
Güneşte kurutuyorum hüzünlerimi
Dur durak yok
Girdabındayım umutsuzluğun
Kanıyor gecelerim
Kimse yok mu boğuluyorum…
 
Ezberi bozulmuş doğmuyor şafaklar
Sağanak, sağanak
Yağmur taneleri biriktiriyor gözlerim
Boşuna dövüyor mutluluğun kıyılarını
Umudunu yitirmiş dalgalarım
Çığlık, çığlığa martılar
Küskün bir rüzgar esiyor
Savruluyor günaha sayılan sevdalarım
Tükeniyor mutluluğa dair sözler…
 
26 / 11 / 2011 –
Bandırma – Ayvalık otobüsünde…
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta