Kumsalda, ay ışığı mühürlüyordu bütün yalanları
Ve tanrı, çaresizlikten doğuruyordu ayrılıkları
En acımasız olanını bizim için saklamıştı
sana dokunmak bundan sonra
Bir kadın sevdim ve bir kadın ve bir kadın daha
Kadınlar çoğaldı yüreğimde,
Kadınlar yürüdü içimde.
Fabrikada nakış makinesine tutunan,
Bir kadın sevdim sol yanı yamalı
Antikacılar sokağından geçerken
Saklardım seni bir çiçeğin gövdesinde
Puslu penceremde dudaklarının izi kalırdı
Buğusunu öperdim gizlice
Kanatları yorgun kuşları uykularından uyandırıp
İçimi ısıtan münakaşaların azgınlığı
Ve bir dağın yamacından sarkıtılan
Bir fahişenin dokunaklı, kimsesiz suskunluğu
Mum ışığında belli olurdu, bütün aşklarımın
Parmak ucunda kaçış planı
Sen gidersen solar gökyüzü
kurur suları boğazın
Söner ışıkları İstanbul’un
Sen gidersen bir gün habersizce
Ardına bakmadan, bir dokunuşuna hasret
Karanlık uykular yutuyorum
Kanlı kâbusların içinde
Çırılçıplak bir bedene sarılıp
Ölümü sürüklüyorum koynumda
Yabancıyım bu yüzlere
Her sabah başka bir şehirden kaçıyorum
Ne vakit sırlarımız açığa çıksa
Ve paramparça oluşumuz
işlemeden kanımıza
Tel örgülerle kuşanırdın dudaklarıma
İklimler değişti sevgilim
Her gece bir baykuş kapımı gözler
İniltili sesler yükselir, odamın duvarlarından
Işıkları loş tutmayı severim
Yüzüm silikleşir, bazen kaybolur
Kadınlar oksitlenmiş duyguları saklar,
Ben yüzümdeki yaraları.
Bir isyanın sansürlenmiş sayfalarıdır saçların
Öylesine uzak ve fırtınalı bir gecede
bir gemi gibi kıyısından kopuk
Bir yalnızlıkla
Kuramlara, teorilere kafam basmaz yavrum
Ben ayrılıkları bilirim.
Kimi zaman hasretleri,
Bekçilerin kırık gözlüklerinden
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!