mekanın sahibiydim
şık dururdu üstümde raconun kadife ceketi
kobraların dansına ve örümcek ağından örülmüş tuzakların cümlesine rest çeker
gülüp geçerdim zarif kahpeliklere
çelimsiz bir tebessümle izlerdim aşkın seyrüseferini
ateşe sevdalı ateş böceğiydim amma...
devrin afet-i devranlarına alıcı gözle bakmaz
tebdil-i kıyafet gezerdim aşkın dar sokaklarında
sonra… çook sonra sen geldin
geldin ve çok güzeldin
bire kırk veren toprak gibi bereketliydin
feriştahına diz çökmeyip eyvallah etmeyen ben
bir sana biat edip
bir senin gölgende el pençe divan durdum
kafesin kapısı açık olsa da kaçmayan kuşlar gibi
ne başka bir yere uçtum
ne de kafesimden içeri kimseyi aldım
yalanım varsa kırılsın kalemim
ben seni kör bıçağın üstüne yürür gibi sevdim
bu tozlu sokaklar, bu ışıltılı caddeler
yakama yapışıp
hesap sorar gibi seni soruyorlar şimdi
nerede diyorlar
o dudağının kenarında ben olan
gökkuşağı saçlı o kız ne re de...
başımı önüme eğiyor
dut yemiş bülbül gibi susuyorum
sustuğumu görünce daha da hiddetlenip
koro halinde püü diyor bana
püü seni adamlığına…
ayrılık kelamını daha kendim bile kabul etmemişken
söyle…
onlara nasıl kabul ettireyim
içimin zindanına hapsettiğim o cüzzamlı kelimeyi
birdenbire gün ışığına nasıl salayım
o Mecusi ateşinin söndüğünü
yanlış hesabın Bağdat’tan döndüğünü
artık kendi yoluna giden iki Zerdüşt olduğumuzu
herkesten önce
laf anlamaz gönlüme nasıl anlatayım
ayrıldık desem…
aşka olan inancını kaybedecek şiirler
özne imgeye, satır heceye küsecek
ozanlar duvara asacak sazını
türküler kendini Rakı’ya vuracak
ben susmalar ustasıyım sevgili
konuşursam...
içimde bir Titanik buz dağına çarpacak
Kayıt Tarihi : 28.6.2025 19:40:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!