Hiçbir ölüm
terk edilmişlikle mühürlenen bir evin
boş pencerelerinden yansıyan
o boğucu kasveti kadar
hüzün kokamaz.
Oysa düne kadar kahkahaları ile çınlardı duvarları
yaşardı açılıp kapandıkça
şimdi ketum bir ağız kadar sıkı kapıları.
Avucunda ısınan anahtarın
bir metal parçasından ibaret olmadığı o zamanlarda
kapıda kucaklardın yuvanı.
Sıcak bir nefes karşılardı ilk adımda
dışarıda kalırdı ya tüm dünya
ve bilmezdin bile
koskoca hayatı kapının dışında bıraktığını.
Bir sitem ve serzeniş dalgası vururdu
evim dediğin duvarlara.
İçinde kuruyup kalmış olanların öfkesiyle sürekli söylenirdi
dün geceden beri lavaboda nöbet tutan kupa.
Hasretini dindirirdin ötekinin
bulunca maşukunu
ters dönmüş terliğin.
Sensizliği iliklerine kadar hissedip
donan
sıcacık nefesinle
peş peşe üflediğin hayat öpücüklerinde can bulan
bulut kadar beyaz
kardan yorganın
sadık sevdiğini alınca koynuna
önce saçından başlardı okşamaya
başını göğsüne yasladığın
yastığında.
Tüm dünyanın çirkefinden uzakta
ana yurdunda kurduğun düşlerin
o bir odaya sığan yuvasında
temiz çarşaf kokusuydu aslında
diri diri gömülürken hep aradığın.
Kayıt Tarihi : 14.3.2021 04:03:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Köprü Edebiyat Dergisi'nde yayınlanmıştır.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!