Tavla Bir Şiiri - Habibe Merih Atalay

Habibe Merih Atalay
525

ŞİİR


9

TAKİPÇİ

Tavla Bir

"Filozoflar" diyor Bertrant Russell...
"genellikle zihin genişliğine sahip
ve özel yaşantılarının ileneklerini (accidents)
büyük ölçüde aradan çıkarabilen kişilerdir."
(Batı felsefesi tarihi 1 cilt sayfa 414. )

".. fakat onlar da zamanlarının
daha büyük olan iyilik ya da
kötülüklerinin üstüne çıkamazlar.
Kötü zamanlarda avuntular yaratırlar,
iyi zamanlarda ilgileri daha salt olarak
zekâ alanındadır."

Ömrümüzün ceninlikten meftalığa sürecini
Yolculuk diye tanımlarız çoğun
-kısa ya da uzun-

Evet. Ömür, kısa ya da uzun seyyahlık,
Maceralı bir -serüvendir- belki uzun kısa,
Molalarla, başlıyordur bir diğeri biterken.

Yani bir dizi hayata giriş çıkışlar yok
Çok tabii, temelde tek bir film kuşağı var...
Gelinen dönülen ve her zaman
Zarifçe sonlanmayan.

Kendi içinde bölümlenebilir de,
Bir tek dizinin çeşnili bölümleri
Birkaç sezon sürebilir de, ömrü
Böyle de tanımlayabiliriz elbet.

Evet...

Gelmek istemediğim nokta şu:
ama gelmiş bulundum:
yolculuk seyahat macera serüven
dizi film roman vesileleri her neyse
neye benzetilirse benzetilsin
bir yazarı bir çizeri olur,
bir yaratıcısı vardır kime
benzerse benzesin.

Yolculuğun sürdürülmesini sağlar yetkili..
En riskli kararları verip aldırış etmez yönetici.

Yönlendiren, kılavuzluk eder,
dahası ne bileyim!
Kaptanı deryası, pilotu, şoförü, sürücüsü,
otomatik pilotu, yapay zeka programı,
vesaire vesaire vesaire...
say say vesaire

Evet.

Bak şimdi, şu an, bedenimin sağ yanı
sırtımın göğüs arkasında bir sıcaklık
hissetmeye başladım, sanki bir ısı veren...

Güneş mi doğdu ne?
Aynen evet.

Sırtımdan güneşi hissettim
pencereden doğan gün ile beraber
sırtıma vurmaya başlamış Güneş.

Eee,..?

Kim dedi ona bunu yapmasını?

Neyse. Bir yandan kahvaltı ediyor,
bir yandan düşünüyor ve yazıyorum işte
Güneşe inat! Hayır ya,
Güneşi kodlayana inat!

Diyeceğim o var ya yöneten, hani karar
mercimeğini fırına veren, kodlar kodcusu
mem'o; yazan çizen besteleyen, -sağır-
besleyen -aç bırakan- yönlendiren -şaşırtan-
yolu bilip -saptırtan- en hoş tarifle -yanıltan-
kılavuzluk yüklenen -sonra bana ne diyen-
vazgeçip yükümleri -kafamıza hükmünü kakan-
sorumluluk almış görünüp -sıvışan-
-sırra kadem basıp- hoop lunaparktan çıkan
çarpışan inananları kullanı kullanı edindiği
tecrübeyle -kazandırmayıp- daimi kazanan
hepsi bir er zihin -zihninde bir er parçası-
bize emanet ve emanet edildiğimiz

Zihnin -genel bir zihnin yine engenel,
(entegrasyon= bütünleşme, uyum) adına
tümsel-tümelsel- bir parçası-
bir mütekabiliyet.

Benim neye kabiliyetim var, diye sorduruyor
yine bu gidişattan nemanalıp

Her birimizin bir şeylere kabiliyeti var,
hepimiz bir ailede yeşerdik.

Mesela annem babamla evlendirildi,
onların da kayınpeder kayınvalide,
onların onları da karı/koca -kimlik\kişilik
vartaları oldu, ama atlatılan ama tılamayan
bazısı da hiç tınlamadıydı

Ne analar ne babalar,
pek de becerikli değillerdi,
vardı yine de kendilerine has
beceri ikililikleri -iyi ki- iyi kötü dikiş
tutturabilindi; belki birçok kez çoğu
bir heves binnefes kaçıp kurtulmak
isteyip isteyip ama elleri kolları, bazı
görünmez bağcıklarla bağlıyken
kımıldanı kımıldanı koparılamadı,
çözülemedi, belki biraz esnedi ki
o sımsıkıcı sicimler bizleri yoğurttu
doğurttu o esneklikten, varyetelerle,
kendi beceri ve beceriksizliklerimiz
kendi hulyalarımızla harmanlayıp
kulvarlarımızdan taşırtıp aşırttı, işte,
kabiliyetlen mütekabiliyet bir o kadar da
aynı kendimizce görünmez bubik
sicimlerimiz ilen mix olunduk...

Çözmeye çalıştıkça daha da tuzaklı
sıkıştığımız bağlarla yaşamaya çalışıp
yek şoför şıpşık -teketek teker-
noktadan noktaya geceli gündüzlü
yardımsız yardımcısız ama bilimsel yaklaşıma ulaşabildiğince bilimsel açılar keşfiyle
yolculuğumuzda faydası olanı beleye eleye,
deneye yanıla, kendimize kılavuzcuklar
edindirmeye de çalışıp- şıpşık- o yaşa bu yaşa,
çok çok yaşa! gelmiş getirmişiz benimizi.

Ve..!?

Evet. Bazen tek başımıza sürdürmek
zorunluluğu doğabiliyor ister istemez;
çoğumuz tek başına aslına bakarsanız
hep tek tek başlarına, nitekim birlikte
ama yalnız gibiyizdir, tek başına da olsak sürdüreceğiz, sürdürmek mecburiyetindeyiz.
Çünkü hayatı seviyoruz.
Çünkü hayatın bir suçu yok ki.
Bizim de bir suçumuz yok.
Hiçbir günahımız yok,
bunların zaten suçluluk
ve günahlılıkla alakaları yok.

Ya ne ile alakaları var?
Gücül Kuvvet ile.

Şimdi kocaman sözlüğümü alıp elime
açıp bakıyorum kılavuz bellediğimiz,
kelimelerimiz bize yön çizebiliyor mu,
güvenli bir yolakta mıyız
besleyici bir sofrada?

Gücül = yalnız güç olarak kalan,
gerçekten etkisi olmayan, olmaması
ya da başka türlü olması olanaksız olan,
zorunlu.

Zorunluk, mecburiyet, yüküm, hüküm
ardı sıra düşüyor kalem kalem.

Yapmaktan kaçınılamayan iş ve
o işi yapmaktan kaçınılamama
durumu, zorunluk.

Yüküm, bir hukuk terimi
Kocalık yükümü...
Babalık yükümü...
İşte sözlüğün zihnimizi
Yönlü yönsüz getirişi bu yönlü...

Özgürlük, nesnel zorunluluğu bilme ve bunu kullanma yeteneği, diyor sözlük.

İnsan, doğanın ve toplumun
zorunlu yasalarını tanıyıp öğrenmekle
sürekli olarak özgürlük kazanır, eş deyişle
sürekli olarak zorunluktan özgürlüğe geçer.

İnsan, doğanın ve toplumun zorunlu yasalarını bilmediği sürece özgür değildir. Çünkü bu
yasaların zorunluğuna karşı koyamaz,
onları insansal çıkar ve istekleri
doğrultusunda kullanamaz.

Özgürlük, zorunluğun bilgisini
edinmekle insansal etkinliği bu
zorunluğa egemen kılmaktır.

Zorunluk, doğa ve toplumun insan
bilincinden bağımsız (nesnel) yasalılığıdır. Özgürlükse bu yasalılığı insan
bilincinin (öznel) denetimi
altına almaktır.

İşte, bölgemizin atmosferik koşullarının
zorunlu sonuçlarıyla 100 yıl göbeğindeki
kâh uzayan kâh kabaran şişim şişim şişinen
gölgemiz, öyle böyle değil, kendimize öyle böyle
uzaktan bakışlara, çimensi nakışlar attırıyor.

Kalemin ucunu kırmamak mümkün değil
ve hep kırılıyor o uç... uç... hep kırılan
bir uç vardır ucu bucağı uçsuz bucaksız
uçucu uçuşlarımla...
uçuş kaçış...
ifadesiyle...

Ah, sevgili sevgili...
diyorum...
Sonra Emel Sayın çıkıyor birden karşıma.
O nasıl bir kadınlıktır öyle? diyorum
bakıp dinleyip...
Diva. Gerçekten.

Divalık da zor zanaat olsa gerek.

Habibe Merih Atalay
Kayıt Tarihi : 6.6.2025 18:46:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!