Güneşin dağın ardından çıkmasıyla;
Bir tahta kapı açılır dünyaya.
Ve bir yorgun beden yola koyulur,
Belli hergün ki gibi ekmek kavgasında.
Ne yürüdüğü yolları bilir,
Nede gideceği yeri;
Ezberlenmiş bir hikaye okur,
Çilehane şehirleri.
Nihayet yorgun beden bir dolmuş koltuğunda,
İş yerine kadar tetikte bir uykuyla.
Heryerde aynı manzara;
Tarihe taht kuran İstanbulda.
Ey! taşı toprağı altın şehir;
Hani nerde altının,taşın,toprağın.
Gurbet yolunda pempe hayalleri kurulan şehir;
Neden sonraları hep olur zehir.
Vazgeçtim evinden,altınından,arabandan.
Banada ver artık; şu sır gibi sakladığın huzurdan.
O yarin gözlerinden daha zalimsin.
Birazda sen anlat dünden,bugünden,yarından.
Bilirim içinde yetmiş iki billeti barındırırsın.
Kışın soğuktan donan kardeşimin çıplak ayağısın.
Çektirdiğin bunca cefaya rağmen;
Vazgeçemediğim sevdalımsın.
Ve sen hala biryerlerde sakladığın,
Islak bakışlı çocuğun mahsun yüreğisin.
Gizli mihraplarına girilsin.
Tasalanma İstanbul! Sen hala benim;
Vazgeçemediğim zalim sevdalımsın.
Kayıt Tarihi : 25.4.2005 15:38:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (1)