Eskici dükkanının kuytusunda
O siyah erdeyim
Bütün dinlerin dilinden
Tanrım derim
Çaresizim
Eski konaklarda
Eski mi eski
Sevda masalları ve
Bin bir gece aşkları
Müzik kutusunda kilitli
Karabasandır kurgunun ismi..
Bu gün emekliye ayırdım kendimi
Son günümde de yaya bıraktın beni
Her zamanki gibi yürüdüm
İnce sızılarım
Sessiz göz yaşlarım yanağımdaydılar
Onları da kendim sildim son kez
Gittin de gelmedin ya bir zaman
Gelince de
Daha dün görüşmüşüz gibi yapıp
Aynı şehirde fakir bıraktın ya kendine
Helal olsun sana be..
Fark edilmemişlerin şehrindeyiz
Kayalıkların birisinde sarmaş dolaş
Dörtlü dokuzlu türküler iliştirmişiz dudaklarımıza
Sen İstanbul olmuşsun
Ben Marmara’nın Sedef’i
göz bebeklerimden yokluğuna düşürdüğüm ışığı,
kokuşmuş sularin çalkalandiği
kuzeybati limanlarının karanlığından
şarap evlerine uzanan
yağmurlu kadırımlardaki
yüksek ökçelerin kahkahaları ile bungunlaşmış
Bir varmış
Bir yokmuş
Evvel zaman içinde
Sevda harman içinde
Samanlık seyran imiş
Minicik gagasında
Kalem kaş sürme gözlünün
Dudak izini tanımamış
Genç diri bedenini
Canlı bomba seçmişlerdi.
Çektiği pimin ipliğinden
Saçılırken nohut tanecikli benleri
canımın ta içinde
gözümün çekirdeğinde hissettiğim
o yabancı ağrıyla
yanaklarıma dökülen mavi
o uzak,
o soğuk,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!