Emeğin yüzünde hayat,
taze bir bıçak yarası.
Acemi bir ressamın fırçasından çıkmış gibi,
eğreti,
simsiyah.
Damla damla süzülürken bu hasret yüreğimden,
sabahı görmenin sancılarını çeker gibi yüreğim,
ve o gecelerde işkenceye çekilen belleğim,
yitik türkülerin son dizelerini anımsamaya çalışır
şafaktan önce,
susamışcasına,
Dönüp bir daha yüzüne bakmayacağım,
Bin ah etsen de yeminimi bozmayacağım,
Her gün yansam da sensizliğimde alev alev,
Söndüren yağmur olsan ıslanmayacağım.
Hep acılar içinde kalıp sürünsem de,
"Ölmek nedir? " diye sorma,
bilmiyorum,
çünkü,ölüm ateşi düşmemişti cana.
Ama,
sen gidince yaşamıyordum,
anladım ki
Gözlerin,gözlerime takıldı,
koparamadım,
sevdan kalbibi yaktı,kül etti de,
kurtaramadım,
"ne kaldı geriye" diye sorma bana,
çünkü ben o defteri dünden kapadım
Akrebin,yelkovanı öptüğü,
on ikisinde gecenin,
yüreğime akan nehirsin.
Ben,seninle sabahlarken bu nehrin sularında,
kim bilir sen,
Dalga dalga,
postişli saçlarını bırakmış da rüzgara,
can yakan kırmızı boyalı dudaklarıyla,
bayrak açmış gibi cihana,
salına salına dolaşıyor yine sokaklarda,
bizim asortik Dilruba.
Nasıl gelmişsek bu dünyaya,
gideceğiz öyle de.
Geldiğimizde de yalnız,
belki giderken de.
Tek fark:
gelirken ben ağladım yalnız,
Akşamın kızılı vurunca dağlara,
Dağları bir ateş sardı be sunam!
Bir yanım cennet,bir yanım cehennem,
Bedenim alev alev yandı be sunam.
Bahar ırak oldu,gönlüm kaldı mkışta,
Erik ağacım benim,
bir köşesinde bahçemin,
gün sayarken dalındaki nupeldaya,
görünce gönlünce güneşi,
gönlüm gibi,
acemice,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!