Dolunayı beklemiyorum
Yıldız tanımak için...
Tanımaya gerek yok insanı da yardım etmek için;
Kalbinin izleri, hatıralar…
Alıp götürür ruhumu,
Hafifçe taşır sahillere, begonvilli günlere.
Mavi-beyaz tahta masalara konar utangaç gülüşlerin;
Ben bir damla adam olurum duygularımın kanyonunda
◾ kayalara çarpa çarpa akan su misali...
◾ Anlatmak isterken sana kendimi; kıyılarında sönüveriyor köpüren duygularım...
◾ Buharlaşsam; yükselsem bulutlara, şimşek çakan hislerimi yağmurlara bıraksam...
◾ damla damla düşsem tenine ve hissetsen beni; bir anlasam nefesinde var olduğumu...
◾ Sonrasında kuruyup yok olsam teninde...
Gözlerimi, beynimi, nefsimin ihanet ve fısıltısından alıkoyarak;
Özrümü utancımla yıkayıp, avuçlarıma koydum...
Kıblemsin...! ! !
Seven yüreğin den hep söyler sevdiğini aklına...
Şahit tutar mırıldanan şarkı dudaklarını....
Yeni başlangıçlar yarına ötelenince;
Nekadar çok sevsede gönül, ertesi gün daha çok yalnız olunur...
Küser kendine ve ışığa.
İçine akıtır gözden inen sözleri
Kalbim, neden dargınsın aklımla?
Ey aklım, neden muhalifsin kalbime?
Neden buluşmazsınız bir müşterekte,
Neden barışmazsınız aynı cümlede?
Ve sen, ey vicdan…
Gökyüzüm sıyırmış turkuazını ve güneş bende batmış, kim bilir kimlere ışık olacak...
Tüm insanların ışığı bol olsun...
Parlement mavisinde, bir garip yalnızlık esintisi yüzüme dokununca, yüzümü yere çevirdim...
Gel biraz benle...!
Azıcık konuşalım senle...
Bir kahve yapayım ellerimle...
Bir yudum çek, bir gözlerimi dinle...
Zaman pili bitmiş duvar saatinde donsun...
Uzasın bizli şeyler...
Karanlık bir ormana kurulmuş dünyam da;
Simsiyah yokluğunun,
Binlerce yıldır birikmiş acısını, yeniden el yordamı ile içime işliyorum...!
Her nakışta, son bakışında batışımı;
Fark edince,
Yeni bir ben doğuramayan ruhuma acıyorum...!
Sen, benim ülkemsin, yarim! ! !
Yaşadığım topraklar, sensin...
Senin gökyüzünde, nefes alıyorum...
Teninden, kokluyorum hayatı...
O uçurum Gözlerine bakıp,
mutlu oluyorum...



Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!