yine gireceksin kapımdan ağlamaklı
yine tokuşturacağız kadehleri
yine salya sümük
yine leş kokulu masada
hoplatacağım dizlerimde
bir cocuğu oyalar gibi
Kapım açılmıyor
düşler yetmiyor
kuşlar ötmüyor
ot bitmiyor
it gitmiyor
ne bileyim işte.....
Hayatın telaşına
ve beynimim kalabalıklığına aldırmadan yürüdüğüm yollarda
ne tek isim seni çağrıştıran
nede alnımın yazgısı gibi duran ayrılıklar vardı
sen gelmeden önce
bütün rüyalar uyanılmak istenmeyen hipnoz
adımı gurbet yazıyorum
sılamı sen
üç satıra sıgdırıyorum koca yalnızlığı
sensizliği satıyorum alıcısı yok
bozuk görüntüleri hep bana dönük aynanın
sıra kadem basmış ülkesindeyim kederlerin
neden sonra görüldü ay
hic gelmeyecekmiş gibiyken
hic bir daha görmeyecekmiş gibiyken kız
sevgiliyi bekler gibi
bekledi...
bu gece beni vur gecikmiş sirenleriyle gelen ölümün
erken çırpılmış kanat seslerimde
ötüşüm zamansız
yakılışım orman
sesim dağ
omzuma yaslanan ağır sevinc
gece şehvet vakti
her kuytuda haz gizlenmiş çırpınır gölgeleşen bedenlerde
her pazarlıkta sunulan köle et-etlere üşüşmüş kasap
beynim dökülür caddelere sallansam
az biraz sendelesem
sidikleşir parfümleri
ellerime bak gözlerimden düşerken sevda ateşim
saclarında gezindirdiğim kaç binyıllık serüven
kanatlarında dansa tutuşan
bin yıldız savruluyormuş zülüflerinden tel tel kime ne
kime ne ben dökülmüşsem sana çılgın ve bedbah
ben artık yağız atlar koşturuyorum uzun geniş yeşil vadilerinde
sallanan yellerini okşar gibi rüzgarda çocuğun
yemyeşil gözlerine takıyorum umutlarımı
ben artık buluttan evler kuruyorum pencereleri buğulu akşam
bahcesinde deniz
denizinde alabora olmayan yelkenliler
tutunmuşken saclarına senin
tutunur gibi hayata en atar atmaz damarlarından
seni ruhumun sırdaşı ilan etmişken
dünyayı dar etmişken kendime
bu namussuzluğun icinden süzüp
katmışken
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!