Şehzade Mustafa
Sadrazzam Kara Ahmet Mustafayı severdi
Babasından sonra o sultan olmalı derdi
Mustafa egitimli, askerlikte mahirdi
Mahlası Muhlisi'yle tesirli bir şairdi
Şecaat ile sevgi şiirleri bedii
Yakın bir dostu idi Şair Lalî Çelebi
Dedesi gibi Yavuz, babası gibi adil
Fatih Sultana benzer hem acil hem de âkil
Şehzâde Mustafa'ya çoktu halktan muhabbet
Bunu Rüstem eyledi Padişaha şikayet
Hürrem Şaha ettirdi Kara Ahmedi idam
Kara Ahmet Paşadan alınmıştı intikam (c)
Dedi Rüstem Sultana idareyi alacak
Bazı yeniçeriler saraya saldıracak
Mustafa gelsin diye el öpme törenine
Paşalarla bir haber yollandı kendisine
Divanda erkan ile derhal karar verildi
Amasya'dan Tokat'a gitmesi emredildi
Atası Beyazıdın sürgünlüğü korkuttu (e)
Baba sultan oğlunun sevgisini unuttu
Babasına Mustafa asi gibi göründü
Babaya kavuşmanın neş'esine büründü
Suçu işledi diye kanaat getirildi
Seyhülislam diliyle derhal fetva verildi
Mustafa nermin iken babası da çok sertti
Halk içinde insanlar seslerini yükseltti
Mustafa ordusuyla Aktepeye gelince
Ölüm ihtimalini düşündü ince ince
Davete icabeti subaylara bildirdi
Askerlere dönerek son cevabını verdi
Ölümün ihtimali aklına geliyordu
Canım benim babama feda olsun diyordu
Bu fikirle Mustafa hemen otağa girdi (s)
Allaha tevekkülle kadere güvenürdi
Dışarda bekleyenler başa ne gelir bilmez
Gizli perde açıldi Mustafa gelir gelmez
Çavuşlar şehzâdeden silahları aldılar
Çadırın ilk kısmında onu güçsüz kıldılar
Otağın iki büyük perdeleri açıldi
Mustafa'nın üstüne yedi dilsiz atıldı
Geçirdiler boynuna iki yay kirişini
Üç dakkada boğdular bitirdiler işini (f)
Perdenin arkasından gördü bunları Sultan
Şehzâde yatıyordu üstünde kanlı mintan
Otağın karşısına cesedi sürüklendi
Yardımcıları idam isyancılar elendi
Ordu içinde dehşet asker gözleri yaşlı
Döndüler çadırlara dudakları kapalı
Bundan bir müddet sonra oldu hayatı zehir Halep şehrinde öldü kederinden Cihangir
Padişahın kalbinde bir pişmanlık yarattı
Çocukların ikisi ölünce keder arttı
En küçük yavrusunun doyamadı tadına
Hemen cami yaptırdı Cihangirin adına
Bu olan haksızlığa millet ederken matem
Suçu üstüne alan azlodu damat Rüstem (4)
c- Kara Mustafa Paşanın idamı 1553 - 1555
d- Rüstem Paşanın azli 1553
e- Dedesi Beyazıdın tahttan indirilişi 1512
f- Şehzade Mustafa d. 1515, ö. 1553
s- Aktepe konaklığındaki Otagında
Kayıt Tarihi : 13.2.2014 11:06:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Taşlıcalı Yahya'nı mersiyesine Tahmis Karattı nemli mükedder guyûm asumânı Harâb-ı gam saran Osmanlının gülistânı Yok oldu memleketin körpe yaşta mihmânı 'Meded, meded bu cihanın yıkıldı bir yanı Ecel celâlileri aldı Mustafa Hanı ' (1) Mükedder guyûm = kederli bulutlar Harab-ı gam = keder harabesi Mihmân = kılavuz Meded = imdad Ecel celâlileri = ölüm eşkiyaları Çadırda yerlere aheste aktı al kanı Cânîyle çarpışacak çapta bitti imkanı Boğuldu iple boğazdan kesildi gerdanı 'Tutuldu mihr-i cemâli bozuldu divânı Vebâle koydular âl ile âl-i Osmanı' (1) Aheste = ağr ağır Mihr-i cemâli = yüzünün güneşi Vebâl = günah Âl ile = hile ile Âl-i Osmanı = Osmanlı Sultanını Kil-ü kâlin yok iken bir hakiki bürhânı İnandı söylenen alçakça küfre nâdânı İdareden bî-haber baş vezarle şeytanı ' Geçerler idi geçende o merd-i meydânı Felek o cânibe döndürdü şâh-ı devrânı' (1) Bürhan = ispat, delil Nadân = cahil Geçerler idi geçende = çekiştirirlerdi Merd-i meydan = savaş meydanı yiğidi Şah-ı devrân = zamanın padişahı Konuşmasıyla da tatmin ederdi divanı Yaşardı dostlarının yaslı çeşm-i giryânı Durulmayan kara hüzn bastı cânı cânânı 'Yalancının kuru buhtânı buğz-ı pinhânı Akıttı yaşımızı yaktı nâr-ı hicrânı' (1) Çeşm-i giryaâı = ağlayan gözleri Buhtân = iftira Buğz-ı pinhân = gizli kini Nâr-ı hicrân = ayrlık ateşi O hürmetiyle imâ etti kimdi hâkânı Şaşırttı halkı zekasiyle üstün irfânı Felek sorar mı kim öldürdü böyle kaplanı 'Cinayet etmedi cânî gibi, onun cânı 'Boğuldu seyl-i belâya dağıldı erkânı' (1) İmâ = işaret Seyl-i belâya = bela seline Ya bilmeseydi cesur genç dilârayı gözüm Veyâ unutsa karanlık hatırayı gözüm Felekte kılmadı hiç böyle belâyı gözüm 'Nolaydı görmeye idi bu mâcerâyı gözüm Yazıklar ona revâ görmedi bu râyı gözüm' (1) Dilaâa = gönül okşayan Ravâ = layık Râyı = hükmü (1) Taşlıcalı Yahya'nın mersiyesinden

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!