Ölüm mü tıkamış, damarlarımı?
Çırpınan yüreğin sesi pek sükût…
Beynimde uğultu, yoksa çığlık mı?
Susmayan bu şeyi, dinlemek sükût…
Kopmuş en dibinden, seslerin dili,
Cümleler kurumuş, hecem biteli.
Şekiller diliyle, avare deli,
‘Benim’ deyip sustum, benliğim soyut…
Konuştukça yandı, sözlerim harda,
Örüldü söz külü, kaldım mezarda.
Külleri savuran acı rüzgârda,
Dirilince sustum, değişti boyut…
Akıl makule yar, gönül divane,
Söz akla dolaşmış, dîle ne çare!
İtibar dönünce, cevval cahile,
Kitap gibi sustum, zira yok umut.
Nerede bittimde, başladı bu çöl?
Gözyaşı ummanı, şimdi kuru göl…
Çatlak dudağıma, yağmur dedi öl!
Toprak gibi sustum, eridi bulut.
Kıyam iki büklüm, rükû sırtüstü,
Secdede kırdığım, Âdem’in büstü.
Dilimde dualar, kıbleme küstü,
Put olup sustum, yokluğum kunut…
Kelebek ömrümde, derin bir uyku,
Bölündü kâbusla, bastırdı korku.
Gecemin üstüne, çökünce kuşku,
Bağırıp sustum, “ anne sen uyut! ”
Bir dil öğrendim ki, sözden vareste,
Konuşmak böyleymiş, her bir nefeste.
Kâinat şarkısı, notasız beste…
Es verip sustum, çalarken tabut.
Kayıt Tarihi : 22.4.2010 16:39:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!