Ana
Her canlı bir ışık,
Işık ana rahminde
Kutsal belde!
Bütün zer âfetiyle…
Korkunçtu fırtına, korkunçtu dalgalar,
Savuruyordu kum tanelerini!
Kapkara sular, sahiller upuzun…
Bir meçhulü hüznüyle emzirerek sürüklüyordu.
Siyah şallara bürünmüştü gidenler,
Bütün hayatı berrak sularda geçenler,
Bir cemrede benim ruhuma düşür
Ey evrenin sahibi, Perdeyi kaldır
Sevgili habibin hürmetine,
Yunusça zikretmeyi öğret bana.
Nur huzmeleri ile donanan ihsanınla,
Ay dolunaydı!
Sunulmuştu…
Gümüş tepside.
Gülen bir yüz,
Ne kırışık vardı,
Ne pürüz.
Şaşı baktım sevdaya seçemedim rengini
Haşin davrandım da ezdim aşk çiçeğim seni.
Dilime dolandı söyleyemedim ismini
İşe yaramadı nedamet duymak ey peri!
Mum
Mum için son(andı)
Işık az ışık ölgündü…
Mum eriye eriye,
Tortular oluştu dibinde.
Bahar olmalıydı adın, tanışmadan bildim değil mi?
Ilık ılık esiyor gönlüme huzur veriyordun…
Gök mavi, göl mavi, deniz mavi!
Yeni serilmiş yeşil halına basmaya ar ediyordum,
Ressamları kıskandıracak kadar güzel renkli çiçeklerin,
Ressamını merak ediyordum.
Veda
Gelince veda vakti,
Raylarda teker tıkırtıları…
Arada bir çalan siren!
Bir şeyler taşıyordu bizden,
Ruhumda esen fırtınanın yorgunluğu
İçimde bir yol var ki kışa doğru
Kulaklarım uğulduyor korkunç uğultu
Büyülü mevsimlerden bir, bir uzaklaştıca
Her gün biraz daha sonsuza yaklaştıkça
Bigane kaldım bu ürküntüye sessiz sedasız
Martıların süzüldüğü Marmara’da,
Rüya gibidir İstanbul iki kıtada.
Dünyaya meydan okuyan edayla,
Seyredersin tarihi parıltılarla.
Gürler gülbanklar evlad-ı fatihanla.
Yakut sütun, firuze kubbeli,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!