Yağmur

Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat.

Yıllardır bozbulanık suları yudumladım,
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları,
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım.

Yağmur

Küçük, muttarid, muhteriz darbeler
Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz
Olur dembedem nevha-ger, nagme-saz
Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz
Küçük, muttarid, muhteriz darbeler...

Sokaklarda seylabeler ağlaşır
Ufuk yaklaşır, yaklaşır, yaklaşır;

Bulutlar karardıkça zerrata bir

Yağmur Güzeli

Yağmurlar yağmıyor mu inceden ince
Rüzgarlar esmiyor mu serince
Bir sigara yakıyorum efkarlanarak
Çıkıp karşıma sen geliyorsun
Saçların ıslanmış oluyor
“Gel” diyorum duymuyorsun beni bir türlü
Seni böyle hayal meyal yaşamak çok zor
Uzanıp tutsam diyorum incecik ellerinden
Ellerim boşlukta kalıyor.

Yağmur Kaçağı

elimden tut yoksa düşeceğim
yoksa bir bir yıldızlar düşecek
eğer şairsem beni tanırsan
yağmurdan korktuğumu bilirsen
gözlerim aklına gelirse
elimden tut yoksa düşeceğim
yağmur beni götürecek yoksa beni

geceleri bir çarpıntı duyarsan
telaş telaş yağmurdan kaçıyorum

Yağmur Altında Öpüşmek

hava kararmıştı
yağmur yağıyordu
dudakları sımsıcaktı
elleri üşüyordu
bir öptüm
bir daha öptüm
kimseler görmedi öpüştüğümüzü
yağmurdan başka
iki gözüm çıksın
şimdi ne zaman yağmur yağsa

Yağmur

Uyu! Gözlerinde renksiz bir perde,
Bir parça uzaklaş kederlerinden.
Bir ruh gülümsüyor gibi derinden,
Mehtabın ördüğü saatler nerde?

Varsın bahçelerde rüzgar gezinsin,
Yağmur ince ince toprağa sinsin,
Bir başka alemden gelmiş gibisin,
Dalmış gözlerinle pencerelerde.

Yeryüzünde Yitirdiğim Bir Yağmur İzi

'diriyiz. yeryüzüne bırakılmış bir iz.
yağmurun vuruşkan sesi: kuşdiliyle bir öykü.
yağmurun kırılgan sesi: teni yanık toprak.
karşılıklı gülüşür geçer gideriz.

çentikliyiz. nasıl da aldatılmış. anlaşılmaz
yeryüzündeki yaşımız. kimden düştük?
kimin izi... bir unutuşun başlangıcı mı?
yoksa bir anımsayışın kemendi mi?

Yağmur Olsam

Sel taşkını bir akşamüstü
Bulutları bağrına basan
Ağaçlara sordum seni
Yaprak rüzgarı tutmaz dediler
Uzun uzun baktılar yalnızlığıma
Yangın yeri bir yürek
Bir de yağmur gösterdiler

Ne olur şu yağmurların
Birdenbire yağanı ben olsam

Yağmur Gemileri

o gemiler ki yağmur taşır
gece sabaha karşı birden
korkularımıza bulaşır
gök gürültüsüyle derinden
o gemiler ki yağmur taşır
gözümüz kamaşır şimşeğinden

o gemiler ki başkalaşır
çelişkinin diyalektiğinden
gücü çok sonra anlaşılır

Platin Bir Yağmur

Enis Batur'a

Ve Melquiades çok sesli yağmuru yarattı.
Platin bir yağmur.
Ve Melquiades ona Brandenburg Yağmurları dedi.
Ve Melquiades ona Brandenburg Düşleri dedi.
Ve bu platin düşü gören bir daha uyanamadı.

Yağmur Arkası

Yağmurlar yağdı ve hiç dinmedi
Her biri saydam çiçeklenen saçında
Yağmurlar daha çok pencereler içindi
Öksüzdüm, gözyaşıydım dudağında
Bir sancıydım boğuk akşamlar gibi

Büyüdükçe büyüdü isli ve yalnız olmak
Kirazını soldurdu ağaçların
Nasıl devrildi taşlar üstümüze
Çoğalan nasıl boydan boya kuşkular

Yağmur Kuşları

Bahardı
Göğerdi dallarımız
Irmak boylarına yürüdük
İçimizde parıltılı güneşler
Önümüzde düşlerimiz
Adlarımızın ilk harfleri
Ağaç kabuklarında

Bir yağmur başladı ansızın
Kaçmak ne mümkün

Yağmur

Bu yağmur, bu güzel bu serin yağmur.
Yağıyor bu sabah sanki içimde.
Dokunma gözlerim yağmur doludur,
Bulutlar içimin derinliğinde.

Çimenler ıslanır, yollar ıslanır,
Çağırır pencerem, yağmur seslenir.
Ufuklar bu beyaz renkle sislenir,
Yaşarım bir yağmur serinliğinde.

Zulümler Yağmur Gibi Yağmaya Başlayınca

Paydostan sonra gişeye önemli bir mektup getiren biri gibi:
Gişe çoktan kapalıdır.
Yaklaşan bir sel felaketi karşısında kenti uyarmak
isteyen biri gibi:
Ama başka bir dilde konuşan. Kimse anlamayacaktır onu.
Dört kez kendisine bir şey verilen bir kapıyı
beşinci kez çalan bir dilenci gibi:
Beşinci kez aç kalır.
Yarasından kan boşanan ve doktoru bekleyen biri gibi:
Kan durmaz, hep boşanır.

Şapkamda Yağmur

Şapkamda yağmur içli bir şarkı söylüyor
Nasıl da söylüyor dudaklarıyla
O hacı gökyüzünün yıldızları ötmüyor
İşimiz artık ıslanmış horozlarla

Küçük adımlarla inmiş batı kapısından
Şaşırtmış annemi kocaman gözleriyle
Uykusundan etmiş keçileri oğlakları
Yollarda uygunsuz açık saçık yatan

Yağmur Gelirse Gözlerinde Bir Hançer

Sen sustur bu uslanmaz gönlümün çığlıklarını
Kösele kamburumu törpüle, söndür
Yağmur gelirse gözlerinde bir hançer
Perçemini düşürüp ben bozkır çocuğuna
Ne değişir, ölüm başlangıçlarımı değiştiriyor ya
Türküleri, tıfıl bir tebessümü yordamını koyuyor ya ihanet
Yoruyor ya iççekişlerimi
Sen sustur, oyalı yemenilerini örtüp üstüme
Tüket beni, iniltili yaratığı izimdeki
İzimdeki fiilleri

Bütün Gün Yağdı Yağmur

Bütün gün yağdı yağmur
Ah gel bana ladin ağaçlarının arasından.
İncecik örtmüş yapraklar
Yolunu belleğin.

Belleğin yolunda durur
Gideriz sonra
Gel, sevgili yar
Yüreğine seslenebileceğim ormana.

Yağdıkça

Yerle yeksan, ıslak saçlı, kem gözlü,
Kavim göçlerinden bu yana ağlayan
Ve durmadan
Cep kanyağı yakıcılığında ezgiler
Çalan, çaldıran, yakalatan
Adı bende gizli bir kadındı İstanbul
Şehre bir yağmur yağdı
Ben ağladım

Sevilirken ayrılmak mı kaldı Bizanstan

Yağış Bekleniyor

hiçbir kelimesini kullanmıyorum
eski hikayelerimin.
yeni sözlerde yıpranmış şeyler vardır.
toz, buğu ya da kir.
nasıl sevinirse bir kedi,
bir karanfil.
her mevsim kendini
kendi yağışına yedirir.
buluttur bir bakıma
yağmurun anavatanı.

Bu Yağmur

Bu yağmur... bu yağmur... bu kıldan ince
Nefesten yumuşak yağan bu yağmur...
Bu yağmur... bu yağmur... bir gün dinince.
Aynalar yüzümü tanımaz olur.

Bu yağmur kanımı boğan bir iplik
Tenimde acısız yatan bir bıçak
Bu yağmur yerde taş ve bende kemik
Dayandıkça çisil çisil yağacak.