**Çünkü kaybettiklerimiz, çoğu zaman bize hayatın en derin sırlarını öğretir. Zamanı, sevgiyi ve insanı değerli kılmak cesaret ister. Ve en önemlisi, kayıplardan sonra bile yeniden başlamak mümkündür.**
Mehmet kırk iki yaşındaydı. Bir zamanlar gürültülü sofraların, dost kalabalıklarının, çocuk kahkahalarının arasında yaşayan bir adamken, şimdi kendi sessizliğinin içine gömülmüş bir yabancıya dönüşmüştü. Boşanmanın ardından hayat, onun omuzlarına görünmez ama ağır bir yük bırakmıştı: yalnızlık. Günleri birbirinin kopyası gibiydi. Sabah, karanlık uykudan koparılıp işe gidiş; akşam, tükenmiş bir bedenle eve dönüş; ardından ise derin bir sessizlik. Kasabanın üzerine her akşam iner gibi çöken kalın sis, sanki onun ruhuna da sızmış, tüm duygularını gri bir örtüyle boğmuştu.
Bu kasabada insanlar, birbirlerini yüzlerinden değil, gölgelerinden tanırdı. Çoğu zaman sözcüklerden çok suskunluk konuşurdu; bakışlar kısa, adımlar telaşlı, sohbetler ise yarım yamalak kalırdı. Sis, yalnızca sokakların değil, kalplerin de hafızasını silmişti.
Bir akşamüstü, işten dönüş yolunda sislerin arasında bir siluet belirdi. Önce bir hayal sandı; ama adımlar yaklaştıkça, yüz hatları daha belirginleşti. Mehmet’in kalbi, uzun süredir unuttuğunu sandığı bir çarpıntıyla sarsıldı: Zeynep.
Deniz görmedin ki.
Yum gözlerini zamanı düşün,
Deniz bir gözünde
Kum bir gözündedir.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta