Bu senin ilk düşüşün değil aslında.
İlk çırpınışın değil. Karanlık bir çukura ilk düşüşün değil. Ve bu senin ilk defa yalnız başına kalışın değil.
Alışıksın aslında bu senaryolara.
Düştüğün an'dan itibaren yanında kimsenin olmayışına.
Dert değil ama böyle olması.
yalnız başına mücadele etmeli insan.
Hayata karşı olan tüm savaşını tek başına vermeli.
Ne dert olmalı bir başkasına ne yük nede başka birşey.
Çünkü bu savaş sen ve hayat arasında.
Başka insanların bu savaşa dahil olup yıpranmasına gerek yok...
Birbirinden kritik sorulara cevap bulmakla meşgul olur aklın ve bu durum artık seni yormaya başlar.
Evde,işte,yolda,yemekte,heryerde.
Durup durup kurcalıyor aklını hep tam da birkaç dakika rahatladım derken.
Hep bir anlam bir bağ bir mantık bir sebep sonuç ilişkisi arıyor aslında zihnin.
Ama zihin bilmiyor ki bir anlam bir bağ bir mantık bir sebep sonuç ilişkisi bulsada kalpte huzuru yaşatamadıktan sonra bir ederi olmadığını.
Bir aynanın karşısına geçip yüzleşmelisin.
Yaptıklarınla
Yapamadıklarınla
Söylediklerinle
Söyleyemediklerinle
Duyduklarınla
Duymak istediklerinle
Yaşadıklarınla
Yaşamak istediklerinle
Hissettiklerinle
Hissedemediklerinle
Hayallerinle
Hayal kırıklıklarınla
Düşlerinle
Karamsarlıklarınla
Duygularınla
Hislerinle
Kalbinin sesiyle...
Tek tek yüzleşmelisin.
Kim bilir belki bir ederi olur...
Yalnız başına mücadele içerisindesin, öfkenle,sinirinle,üzgünlüğünle,pişmanlığınla,siteminle,karamsarlığınla... karanlık bir çukurda gibisin ve biliyorum ki birgün çıkacaksın o karanlıktan aydınlığa.
Sadece biraz zaman ve çekmen için biraz acı, kalman için biraz yalnızlık, duyman için biraz öfke, pişmanlık ve dahası.
Kısacası çekmen gereken sıkıntılarından sonra kavuşursun aydınlığa. O yüzden acele etmeden vakti beklemek gerek...
Bugün kelimelerim kendimle ilgili cümleler oluşturmaya pek elverişli değil...
Yürüyorum...
Düşümceli, kaygılı ve gergin dolu bir halimle. Mesai bitimine saatler kala.
Onu görüyorum...
Uzun zamandır konuşmuyoruz.
Sadece merhabadan merhabaya.
Değiyor bakışlarımız yine birbirine.
Uzaktan uzağa merhabalaşıyoruz.
Ama yetmiyor bu biliyorum.
O bana doğru geliyor ben ise ona doğru.
Hava kara bulutlu birazda rüzgar var.
Birbirimize yaklaştıkça sanki bedenlerimiz değil kalbimiz koşuyor gibi birbirine.
Ve en nihayetinde yan yanayız.
Konuşuyoruz sabit kaldığımız o yerde.
Ben anlatıyorum o anlatıyor.
Biraz gülüyoruz birazda havadan sudan sohbetler.
Ve başlıyor gözlemlerini tek tek anlatmaya.
Ben görmeden ben hissetmeden ben haberdar olmadan benim neler hissettiğimi neler yaşadığımı ne durumda olduğumu bildiğini söylüyor gibi tek tek.
Sanki oturmuş herşeyimi anlatmışımda oda bana tek tek anlatıyor gibi o an ki duygularımı hislerimi.
O anlattıkça ben biraz daha hayrete düşüyorum.
Bir yandan yaşadıklarımı anlatmadan anlayan bir insanı hissediyorum
Bir yandan anlaşıldığımı hissediyorum
Bir yandan önemsendiğimi hissediyorum
Ve bir yandan benim için kaygılanan bir insanı görüyorum.
Yani yaklaşık bir saat olan o ayaküstü sohbette ben binlerce kez hayrete düşüyorum.
Böyle bir insanın varlığı
Böyle bir kalbin varlığı
Bu düşünce bu his bu duygu bu anlayış...
İşte o bir saatlik sohbet yarım kalan dert ortaklığımızı tekrardan başlatıyor. Ve ona olan derin hislerimin tekrardan kabarmasına vesile oluyor.
Benim için oldukça anlamlı olan o bir saatlik sohbetin içinde ruhum öyle hafifliyor zihnim öyle duru bir hale geliyor ki. Bir terapideymişim gibi hissediyorum.
Yaşantımıza dair ne varsa tek tek ele alıyoruz.
O an bir kuş gibi hafifliyorum.
Oysa tonlarca yükü olan bir gemi gibiydim.
Ama o geldi konuştuk ve bir kuş gibi hafifledim.
Vakit giderek geç olmaya başlıyordu ve hava da git gide kararmaya.
Ben otobüse geç kalır, yağmur yağar üşür diye sohbeti sonlandırıp biran önce otobüse yetişmesini söyledim.
O ise hiç problem değil olsun ben iyiyim bir dahakine binerim dedi.
Gönlüm el vermedi belliydi ince giyinmişti üşüse bile dili varmıyordu.
Ama ben yinede düşünmeliydim.
Sohbet etmesi, gitmek istememesi, bana olan desteği, benim için kaygılanışı, bana olan güzel temennileri ve niyetleri, noktası virgülüne kadar ağzından çıkan her cümlesi öyle kıymetli öyle anlamlı öyle mucizevi bir duyguydu ki benim için.
Sanki Allah tarafından gönderilen bir melekti ve tam yanıma konmuş gibiydi.
Vedalaşırken bile beni bitiren o son cümlesi hep aklımdadır.
" ben her zaman burdayım yanındayım. Ne zaman konuşmaya ihtiyacın olsa hiç çekinmeden söyleyebilirsin kendini yalnız hissetme"
Dondum kaldım olduğum yerde.
Daha ne kadar hayrete düşebilirdim bilmiyordum.
Vedalaştık o gitti ben ardından baktım.
Baktım...
Baktım...
Baktım...
Allahım dedim ne oluyor ? Kimdi bu üstün insan ? Neyi o güzel düşünceleri ?
Neydi o ben anlatmadan beni anlamaları beni tahmin etmeleri beni hissetmeleri ? Kimdi bu ?
Nasıl bir insandı bu ?
Söylene söylene bakıyorum...
Yüzümde bir tebessüm ve huzur dolu bakışlarımla yolcu ediyorum.
Sözlerime başlarken "düştüğümde yanımda kimsenin olmayışına" dair bir cümle eklemiştim.
İşte o insan düştüğümde yanımda olan insandı
O karanlıkta bana aydınlık veren insandı
Elini uzatıp beni o karanlık çukurdan çıkaran insandı.
Dualarıyla, tesellileriyle,dilekleriyle,sevgisiyle yani
Kısacası herşeyiyle yanımda olan insandı o.
O herşeyiyle böyle büyük bir insan işte.
Kalpte,yürekte,zihinde,tüm bedenimde iz bırakan koca yürekli bir insan o.
Sevgiye dair başka bir alıntıda görüşmek dileğiyle.
Kayıt Tarihi : 10.8.2025 12:35:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.