Ömür rafa kaldırılmış.
Ay ışığının harcı,
Laciverte çalıyor bu demlerde.
Beyaz yastık kıyısından,
Okyanuslar sızıyor.
Yıldızlar gökyüzünde tabutlaşıyor.
Ah Aleda!
Hâlâ kavrayamadım gidişini.
Parmaklarımı ufalıyor cam,
Isınmıyorlar hâlâ..
Duvar dehlizinden sızan acım,
Sol çekmecemin anahtarı,
Sana buğulu göklerden bir armağan getirdim.
Avuç avuç yıldız,
Tozları saçlarını aklaştıran.
İmgeli sözlerimin altındaki yalnızlığım,
Gözlerine bakınca
Ankara’nın dörtte üçü deniz
İzmir’in etekleri kar
Şeytan usulca fısıldar
Vazgeç
Ben istanbul olurum
Bir fizan tuğla aralıklarında
Hayatı yargılar
Enkaz altında kalmış düş(ler)
Kaçmaya derman yok
Yollar karanlığa hapsetmiş ruhunu
Bir mum ileriye dönük
Ellerin koca bir kıt'ayı silmekte.
Biçare gecenin koynuna büzülmüş vuslat,
Tanrı'nın türküsünü mırıldanmakta.
Gökyüzünün tüm yıldızları cebinde.
Gülüşünün kenarı, iki katre sevinç.
Bir acı birikiyor ruhunda,
Ben İstanbul olsaydım;
En güzelinden bir kızı konduruverirdim Üsküdar’a.
Kadıköy’e üç beş insan daha tıkıştırırdım.
Eminönü’nde balık ekmek arasına birkaç heyecan umut daha kondururdum.
Boğazları düğme yapardım sırasıyla gömleğime.
Ah Aleda,
Şimdi bir tren katranına karışıp gittin.
Hayalini kurduğumuz her şey,
Kaydı gökyüzünden.
Ellerimi tuttuğun köşebaşını,
Süpürdü seller.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!