Sevilmeden büyüyen zihin ve okb

Toygar Uludüz
2

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Sevilmeden büyüyen zihin ve okb

GİRİŞ

Aşk, çoğu için bir sığınaktır. Fakat bazı zihinler için o sığınak, yangın yerine dönüşebilir. Özellikle obsesif kompulsif bozukluk (OKB) ile yaşayan, çocukluğunda sevgiden mahrum kalmış ve depresyonun koyu gölgesinde soluyan biri için aşk; romantik bir hikâye değil, travmatik bir tekrar döngüsüdür. Bu makalede, nörobiyolojik, psikodinamik ve davranışsal boyutlarıyla bu karanlık üçgenin iç yüzünü ele alacağız.

1) okb: kontrolsüz zihin ve aşırı kontrol

OKB, beyindeki serotonerjik sistemin düzensizliğiyle ilişkilidir. Özellikle orbitofrontal korteks, anterior singulat girus ve kaudat nükleus gibi bölgeler aşırı çalışır. Bu da kişide kontrol saplantılarına, tekrar eden düşünce ve davranışlara neden olur. OKB’li birey için aşk, çoğu zaman kontrol edilemez bir tehdit haline gelir.

Sevgiye dair düşünceler, “Gerçekten seviyor muyum?”, “Beni aldatır mı?”, “Yanlış bir şey mi söyledim?” gibi binlerce obsesyonla parçalanır. Partnerin her davranışı defalarca analiz edilir. Romantizm yerini, obsesif sorgulamalara bırakır. Aşkın coşkusunu yaşamak yerine, kişi ilişkideki “hata”ları düzeltmekle meşgul olur.

2) sevgisiz çocukluk; eksik temel, kırık kule

İnsanın ilk ilişkisi annesiyle başlar. Bu ilk bağlanma, beyindeki oksitosin düzeylerini şekillendirir. Çocukluğunda sevgisiz büyüyen bir birey, güvenli bağlanma geliştiremez.

Sonuç olarak yetişkinlikte romantik ilişkilerde ya aşırı bağımlı ya da tamamen kaçıngan davranışlar sergiler. Sevgi, ona tanıdık gelmez; çünkü sevgiyle hiçbir zaman sağlıklı şekilde tanışmamıştır. Ona ilgi gösteren biri olduğunda bunu sindiremez ya da şüpheyle yaklaşır. Sevgi verildiğinde ise, onu kaybetmemek için ilişkiyi kontrol etmeye başlar: “Bir gün giderse?” kaygısı, her davranışın arkasına gölge gibi siner.

3)sevgiyi değil hiçliği hisseden beyin: depresyon

Depresyon, limbik sistemdeki aktivite düşüklüğüyle, özellikle de dopamin-serotonin eksiklikleriyle karakterizedir. Sevgi alma kapasitesini düşürür. Depresif birey, kendini değersiz hisseder.

Aşık olsa bile şu düşüncelerle boğuşur:
“Beni neden sevsin ki?”
“Ben zaten bir yüküm.”
“Mutlu olmayı hak etmiyorum.”

Bu duygular, kişinin sağlıklı bağlar kurmasını engeller. Partnerin sevgisiyle çarpışır, onu anlamlandıramaz. Sevgiyi hak etmeme düşüncesi, kendi kendini sabote etmeye yol açar.

4) aşk ve aşkın enkazlarında.

Tüm bu faktörler birleştiğinde, aşk OKB’li, sevgisiz büyümüş ve depresyon yaşayan biri için hem bir ihtiyaç, hem de bir tehdit olur.
Onu delicesine arar ama bulduğunda da korkar.
Sevgiye susamıştır ama onu taşıyamaz.
Partneriyle “bir” olmak ister ama içindeki kaos buna izin vermez.

Sonuç? Genellikle kısa süren ilişkiler, tutkulu başlangıçlar, ani bitişler… Ve her ilişki sonrası daha da güçlenen “ben sevilmeye uygun değilim” inancı ve aynı anda "sevilmeye en çok ben uygunum" inancı. Ve beraberinde gelen TAKINTILAR

5) takıntı, sevginin zift gibi yapıştığı zihin

OKB’nin doğasında yer alan takıntılar, aşkı sağlıklı bir paylaşımdan çıkarıp bir saplantıya, hatta ritüele dönüştürür.
Sevgi, burada özgür bir akış değil, zihinsel bir işkenceye evrilir:
“Beni aramadı çünkü artık sevmiyor.”
“Göz göze geldi ama fazla bakmadı. Acaba başkası mı var?”
“Öpüşürken gözünü kapatmadı, demek ki hissederek yapmadı.”

Bu düşünceler bir kez girince, çıkmaz. Her bakış, her kelime, her gecikme binlerce kez tekrar edilir zihinde. Adeta bir film gibi, sürekli ileri-geri sarılır. Bu “aşırı analiz hali” ilişkiyi değil, ilişkinin hayalini yaşatır. Gerçek partner ikinci plana düşer; takıntı, birincil ilişki nesnesi haline gelir. Bu da iki kişi için ayrı bir zulüm haline gelir. narsisizm ile alakasızdır devam ediyorsa birbirini gerçekten sevmek isteyip yararlı olmak isteyen iki kişidir bu hikaye. Ama kopulmaz. DÖNGÜLER

6) döngü: kaç kovalasın, bir sen tut bir o, aman sıkı tut

Bu noktada artık klasik “kaçan kovalanır” değil, daha derin bir döngü devreye girer:

Yaklaştıkça kaygı artar. Kaçtıkça yalnızlık büyür. Döngü başa sarar.

Bu döngü, özellikle “bağlanma korkusu” ile “terkedilme korkusu” arasında salınan bireylerde gözlenir. Sevgiye yaklaştıkça boğuluyormuş gibi hisseder ama yalnız kaldığında ise ölümüne hasret duyar.

İlişki içindeyken:
“Ben bu ilişkiyi yürütemem.”
“Her an bitebilir, hazırlıklı olmalıyım.”

İlişki bittiğinde:
“Keşke daha çok tutsaydım.”
“Kimse beni böyle sevmeyecek.”

Bu gel-gitler içinde ne gerçek sevilir, ne de gerçek sevilebilir. İkilemlerden yorulan beyin artık hedefi şaşırır vaziyete gelir. Oysa tek hedef mutluluk adına savaş olmalıdır. HİSSEDİLEMEYEN GERÇEKLİK

7) anlamlandırılamayan sevgi veya beynin boşlukla savaşımı

Çocuklukta yeterli duygusal beslenme olmamışsa, kişi sevgiyi şifreli bir dil gibi algılar. Sarılmak, mesaj atmak, ilgi göstermek… Bunların hiçbirini tam anlamıyla duyumsayamaz. Çünkü iç dünyasında o dosya hiç oluşturulmamıştır.

Tıpkı bir müzik notası gibi, duyarsın ama ruhuna inmez. Partnerin sevdiğini söylediğinde bile şu sorular yankılanır:
“Gerçekten mi?”
“Neden ben?”
“Bir çıkarı mı var?”

Sevgi anlamlandıramadığında, onunla güvenle bağ kurmak da mümkün olmaz. Sevgi bir lüks olur; içselleştirilemez, sadece “gözlenir”. Bu da doğan gereği elinde tutmak istediğin ama sana artık yararlı hissettirmeyen bir döngüymüş gibi yansır. Gerçekler öyle olmasa bile artık aşkı tutan ama yaşayamayan zihinsindir.

8) aşkı tutan ama yaşayamayan zihin

Sonuç olarak tüm bu zihinsel yapılar, kişiyi aşka aç ama aşkla baş edemez hale getirir. Sevgi onun için hem oksijen hem zehir gibidir. İlişkilerde ya sürekli tetikte olur ya da baştan sona kaçma eğilimindedir.

Bazı kişiler:
İlişkideyken huzursuzdur.
İlişki bittiğinde daha da kötü olur.
Ama yeni bir aşka atılmadan da duramazlar.

Bu döngü, OKB, bağlanma travmaları ve depresyonla birleşince kişiyi zihinsel bir labirente hapseder. Her çıkış sandığı yol aslında başka bir giriş kapısıdır. okb olmayan taraf ise ilişki sonrası maddeliciğe, pragmatizme ve gündelik faydalara yönelir. e haklıdır.

9) sevginin defosu olmaz, o derinliktir

Eğer sen de bu döngülerin içinde kaybolduysan, şunu bil:

Bozuk değilsin. Yaralı bir zihninle hayatta kalmaya çalışıyorsun.
Ve bu yaralar, seni eksiltmez sadece dünyayı daha karmaşık, daha yoğun yaşamana neden olur.
Ama unutma: Sevgi öğrenilebilir. Aşk, yalnızca kusursuz beyinlere değil, en çok yaralı kalplere yakışır. Adını aşk koyabildiğiniz bir şey varsa uğruna savaşın. Biyolojinin fiziğin ve hatta geçerli tüm kanunların açıklayamadığı saniyeler vardır. sağlıcakla ve aşkla kalın.

Toygar Uludüz

Toygar Uludüz
Kayıt Tarihi : 14.7.2025 04:20:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!