Ne çok severdim, taşplağın gıcırtılarını
Hele, tahta sedire uzandığımda
Ağustos böceğinin kemanıyla uyumayı.
Sabahları ezan sesiyle uyanır,
Doğruca sahile inerdim.
Akşam neler olduğunu, martılardan dinlerdim.
Papaz Nuri:
Gene birkaç kişiyi mat etmiş.
Kılıbık Osman:
Gene karısından azar işitmiş...
Oradan iskeleye iner,
Balıkçıların sohbetini dinlerdim:
-Dün, ağları toplarken
-Bir de baktım, en az beş kilo gelir
-Kocaman bir kefal.
-Tam ağı çekerken suya atlamadı mı!
-Kaçışı halâ gözümün önünde...
Bunlardaki de, kaçan baalık büyük olur türünden.
Gene bir gün eve giderken;
70'lik bir şavrole'nin altında,
Ve de yıldırım hızında kaybettim...
Şoför bey, bir büyük devirip
Meyhanade bırakmış tasmasını,
Tutabilene aşkolsun.
Neyse ölmedik ya!
Sağlık olsun...
Artık sabahları uyandığımda ezan okunmuyor.
Bekliyorum..
Yok.
Martıların yanına gidiyorum,
Sanki akşam yaşanmamış.
Balıkçılara gidiyorum,
Fısıldaşıyorlar, anlamıyorum.
Hayırdır deyip eve geliyorum.
Açıyorum taşplağı
Çıt yok...
Ne Kumkapılı Ayselin şakırtısı
Ne de taşplağın gıcırtıları.
Artık dayanamıyorum
Öldürüyor beni,
Sessizliğin çığlıkları...
Kayıt Tarihi : 10.7.2005 15:36:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!