Kurşun Bakışlı yağmurlar yağmış üstüne,
Kırılmış oturduğumuz bank.
Misket oynayan çocuklar vardı.
Az ileride, analarının kucağında ağlayan bebekler...
Büyümüşler mi?
Ne oldu kim bilir...
Aşağıdaki şiir seneler sonra görüşülen bir dosta ithaf en yazılmıştır… Bir soruya verilen basit bir cevabın cevabıdır.
Per perişan onca seneyi, ayı
Bir anda önüme serdin bu gece.
Tutup kirişi, sabır denen yayı
Koparırcasına gerdin bu gece.
Dokuz yüz yerimden tam doksan kere
Vurdular vurdular beni anne.
Cigerime neşter binlerce yara
Yardılar yardılar beni anne.
Dostum, arkadaşım, neredeydi eş?
Ben seni
Göçmen kırlangıçların yüreklerindeki umut,
Kanatlarındaki azim kadar büyük sevmiştim.
Çorak toprakların Nisan yağmuruna hasretiydi
Yarınlarımıza hasretim.
Duvar dibinde süt emen yavru kediler
Ben seni kaybetmedim.
Kapanmış kapıların
Yitmesinden korktukları
Bir anahtar gibi
Titrek ellerimden düşürmedim.
Dağılmadın kaldırım parkesine.
Gözünü Yaşa boğup etme feryat
Yüzüne yağmuru eken utansın!
Doğum ile ölüm arasında bu hayat
Koca ömrü zindan eden utansın!
Madem sorarsın beni benden dinle
Bir dehrin en bedbaht asırıyım ben.
Nice yürekler ya dönmüştür küle
Ferhatın avcunda nasırıyım ben.
Kimi meczub der selam bile vermez
Yalnızlığım Robenson’dan miras.
Yaşamak pişmanlık getirir,
Yaşanmayınca da bilinmez.
Mayasında katran kokan gecelerim var
Sıvaşır elime, yüzüme.
Nafiledir ağlamak.
Gözlerine baktığım an
Çin işkencesi gecelerimi,
Üşüyen titrek uykularımı,
Ve o uykulara çaldırdığım
Tozpembe hülyalarımı
Görüyorum.
Yıllarca kullandım. Mahlasım ve rumuzum oldu. Merak edilmiş. Sevenimden de sevmeyenimden de duydum bu soruyu. ‘Neden Asi RuzGaR? ' Sanırım merakları gidermenin sırası geldi...
Sormayın kimim nereden gelmişim.
Yönüm belli ama bilinmez benim.
Yüce divandan emir almışım,
Ardıma düşen it olunmaz benim.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!