O gün sarı sarı baktım sana
Sen uçsuz bucaksız çöllere benzettin gözlerimi
Üşümüştü yüreğin uzun zamandır soğuk denizlerde
Sarı sıcak kumlara hasret yürümek istedin
Ben seve seve açtım kapılarımı
Senin uçsuz bucaksız denizine
Ben bir fidandım
İncecik gövdesi olan
Uçsuz bucaksız bir ormanda
Diğer ağaçların gövdesinden
Fırsat bulamayan güneşe bakmaya
Suyunu gövdesine hapsedemeyen
Hiç tanışmamış olmayı dilerdim seninle
Senin varlığından bile haberi olmayan
Bir taş parçası gibi
Soğuk ve sert kalmış olmayı
Ama şimdi seninle
Bambaşka bir dünyanın kapısını araladık
Benimle bir derdin var senin
Yoksa neden çırılçıplak kalayım
Her kışın başında
Hep aynı soğuk rüzgâr
İçime içime esen
Göğsüme dolan.
Senin bedeninin bir müziği var.
Yalnızca benim duyabildiğim
Bu öyle bir tını ki
Hastalıkların pençesinde kıvrananlar duysa iyileşir
Göremeyenler görünenin ardını dahi görür hale gelir
Bu müziği duyan
Zırhlarımızı kuşanıp
Kılıçlarımızı bilemiştik hırsla
Sevgimizi kaldırıp asmıştık duvara
Avuç içi çizgilerimiz bile aynıydı oysa
Bütün asilliğinle gelmiştin
Dikilmiştin azılı bir katil gibi karşımda
Burnumda çiğ balık kokusu
Parıl parıl ışıkların altında yatan
Gözümde sen
Kulağımda satıcıların sesi
Aklım fikrim hep sen
Bazen öyle zamanlar gelir ki
Deli gibi özlerim
Neyi özlediğimi çok iyi bilirim aslında
Ama asla söyleyemem
Hep imkânsızı özlerim
Ne vakit yoruldun beklemekten
Oysa ben sana gelmek için
Nice yollar kat etmiştim
Sana gelen yolları bulabilmek için
Önce sözlerinle aydınlatmıştım
Karanlık geceyi
Mevlana’nın Şemsini bulduğu gibi bulmuştum seni oysa
Biliyordum bir gün geleceğini
Çat kapı
Hep bekledim
Ve ben tam umudumu kesmişken
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!