...
Bir derin kuyu içerisindeyim, karanlık.
Ve körkütük sarhoşum, dilsiz, sağır ve de kör.
Sensizliğin en dibindeyim, kimsesiz.
Yokluk kemiriyor bütün ümitlerimi,
Çakalların dansında unuttum ismini,
Cebimde kuruşluk bile yok.
Cepkenimin cepleri pırtık pırtık,
Ayaklarım üryan ve midemde tuzlu deniz yanığı var.
...
Ellerimdeki nasır, taş ocaklarının ve sırtımdaki kambur.
Gözlerimde meyhanelerin kokusu,
‘Fosforlu Cevriyem’ şarkısı çalıyor dudaklarımda
Duy beni Nilüfer Çiçeği duy.
Ne begonya, ne manolya, nede zambak çiçeği; zakkum ağacının gölgesindeyim.
Azrail kanat çırpıyor yüreğimde, ruhum aydınlığa uçuyor,
Gelme!
...
Duy beni Nilüfer Çiçeği, sana olan hasretimi gözlerimden duy.
Yanaklarının allığını geçmişte sakla,
Ben bitti demeden gelme, gitme de bitti demeden.
Kal öyle, duy sana olan hasretimi yarasaların gözünden,
Küflü mağaraların en soğuk köşesinde.
Ve yine karanlık.
...
Çok soğuk taş duvarlar,
İçimi ürpertiyor demir parmaklıklar ve kilit sesleri.
Gardiyanın soluğu ensemde, yatağım keven çiçeği.
Zalimlerde mahzunlaştı burada, katillerde.
Hepsi âdem soyundan.
...
Yüreğim tavşan ürkekliğinde ve sana mecburum, gitme.
Gözlerin zıpkın gibi saplanmış her bir hücreme.
Yollarda kupkuru bir ayaz var, karanlık ve kavşaklarla dolu her yan;
Korkuyorum, gitme...
22.03.2019
Kayıt Tarihi : 29.3.2022 15:31:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!