Ondört Haziran 2015 saat 02:10
Bu tarihi hafızalarımıza mıh gibi çaktın be canım!
Seni anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalacağından,
Ardından baka kalan gözlerimin gördüklerini,
Satırlara dökmek istedim Balım.
Gusülhaneye götürülürken yetiştim sana.
Ama gel sen bana sor, yollar çabuk bitti mi diye.
Ben de bitmek bilmedi Canım,
Bitmek bilmedi be Balım diyeyim...
Önce annemle ve teyzelerimle sarılıp ağlaştık epey.
Siyah camlı cenaze aracının kapısını açıp,
Çöldeki bir bedevinin,
Suya koşması gibi atladım yanına.
Orda epeyce ağlaştık Gülüm.
Sonra el birliğiyle seni gusülhaneye aldık.
Yüzünü açtım.
Yüzünü gözünü öpmek istedim ama öpemedim.
Her türlü günaha bulanmış dudaklarımı
Senin o bembeyaz yüzüne süremedim.
O müptelası olduğum kokun kalmamıştı.
Yine de bırakamadım,
Baş parmakları birbirine bağlanmış ayaklarını.
Bu ayaklar sırati koşarak geçmeli,
Cennete girmeli diyordum içimden defalarca.
Yıkanınca daha bi nurlanmıştın be canım.
Kar tanesi gibi olmuştun valla gız!
Seni yıkayan inanmamıştı 88 yaşında olduğuna.
Annem; O namaz dirisi, oruç dirisi! Diyordu...
Hem ağlayıp hem gururlanarak.
Seninle beraber köye döndük canım.
Köyde tekrar bir feryad-ı figan...
Bak! Dedemle aynı yastığa baş koyduğun evin içindesin işte!
O kadar etrafına toplandık da, üzerine kapandık da,
Sen neden tepkisiz kaldın canım ya!
Oysa ki gelinlik kız gibi beyazlar içinde, pamuklar içinde,
Her an gözlerini açacakmış gibiydin.
Uyuyordun sanki.
Ne sızlanıp duruyorsunuz diye azarlayacakmış gibiydin bizi.
Ağzından hiç kötü söz duymamıştı ki kimse.
Kimseye beddua etmemiştin ki hayatın boyunca.
Yine etmezsin nasılsa deyip
Kızların saldılar seslerini, içlerinden geldiğince.
Ben ağzımı açamadım canım.
Gözyaşlarımı içime akıttım.
Ağzımı açamadım.
Herkes tek vücut oldu.
Torunlarının hemen hepsi başındaydı.
Sağ olan tüm evlatların da.
Dile kolay!
Ondört evlat doğurmuş, sekizini kaybetmiştin.
Hepimiz biliyorduk bu geceyi onlarla geçireceğini.
Onların nasıl bayram edeceklerini biliyorduk.
Tıpkı sağlığında olduğu gibi nokul yaptın mı onlara,
Kavurma yaptın mı canım?
Kavuştun mu kocana?
En kıymetlin Muzaffer'ine!
Bu gece onlarla mı yattın?
Onlara mı koklattın boynunu?
Onlar mı öptü bu sefer gıdığından?
Ben tüm bunları konuşurken zihnimde,
Saatin geldi ve...
Seni omuzlayıp cami avlusuna yürüdü onlarca adam.
Sen musallada yatarken şöyle bir baktım da,
Ne kadar sevenin varmış yahu!
Torunlarının hepsi dizilmiş asker gibi seni bekliyordu.
Tüm ahali baş sağlığına geldi yanımıza, duydun mu?
Bi adam geldi,
Önce bizi süzdü.
Sonra dakikalarca sana baktı.
Dudaklarını büzdü,
Kafasını bi o yana bi bu yana salladı,
Boynunu büktü,
Ağlamaklı dudaklarını sıktı,
Geldi baş sağlığı diledi bize.
Ne demek istemişti canım?
Sana ölümü yakıştıramamış mıydı?
Oysa ki sen...
Dedem ve Muzaffer dayımdan sonra
Hiç yaşamak istememiştin ki!
Sen onca yıl bugün için dua etmiştin.
Üç gün yatak dördüncü gün toprak nasip et diye.
Kendi işini kendin gördüğün halde,
Kızlarına hep yük olduğunun mahcubiyetini duymuştun.
Bu adam bilmiyor muydu tüm bunları?
Biz ikindiye girerken camiye, başında Şaban'ın kaldı.
Biz namazdayken dertleştiniz mi onunla?
Yoksa bize yaptığın gibi ona da mı hiçbir şey demedin ağzını açıp.
Ne kadarda kalabalıktı başın!
Hoca helallik istiyor işte!
Hep uzaktan tanıdıklarımıza hakkımızı helal etmeye alışmıştık oysaki!
Sana hangi hakkı helal edecektik ki!
Biz sana birşey yapamamıştık ki!
Hadi!
Çok tembellik ettin bugün dedik sonra,
Omuzladığımız gibi doğru traktörün kasasına aldık seni.
Torunların ve sevenlerin de seninle üst üste.
İşte yolun sonu!
Mezarlığa geldik.
Mezarlık girişinde vasiyetin de yerine geldi,
Muzaffer'inin mezarının yanında iki dakika uzandın,
Neden ki dedim içimden,
Zaten sonsuza dek beraber olmayacaklar mı artık.
Tabutunun üzerinden apar topar aldım başörtünü.
Hani şu hatun kişi olduğu anlaşılsın diye,
Tabutun üzerine konan tülbent yok mu işte onu.
Ama sen gibi kokmuyordu biliyor musun?
Hani benim adetimdi.
Sağlığında sana gelirken baş örtüsüyle gelir,
Sonra başındakini çıkarıp koklardım.
İşte onlar gibi kokmuyordu bu sefer ki...
Tabuta konulmak için yeni alınmıştı besbelli.
Mezarın, tahtaların hazırlanmış gördün mü?
Kendimi bildim bileli,
Dedemin dut ağacından mezar tahtaları hep hazırdır.
Hangimiz önce ölürse bunlar onun derdi sana.
Önce seni gömeceğini söylerdi şakayla karışık,
Ama senden ondört sene önce göçüp gidivermişti.
Hadi! Şu son tahtayı da koyun da kabre girsin ruhum diye telaşlı mıydın?
Gözlerimi sonuna kadar açtım ama
Seni göremedim canim, girdin mi içeriye?
Yerini beğendin mi?
Seni ben indirmek istedim ama nasip olmadı biliyor musun balım.
Oğullarınla doluverdi küçücük mezar.
Ben de toprak attım üzerine gördün mü?
Öpülesi ellerinle hep sıktığın burnumu, çeke çeke.
Herkes ağladı sızladı sonra arkasını dönüp gitti.
Seni amellerinle baş başa bırakınca ne yaptın canım?
Nankörler dedin mi arkamızdan,
Feryad-i figan ettin mi?
Yazık size verdiğim emeklere dedin mi?
Demedin elbette.
Çünkü bugüne hazır bir ömür sürmüştün hep.
Bugün çocuklar gibi şensin sen.
Ben çok konuştum. Biraz da sen anlat.
Önce şunu sormak istiyorum.
Senin kara topraktaki ilk gecende
Zehra'nın gece gördüğü rüya doğru mu?
Hani sen çiçekler içinde çocuklarınla ve kocanla oturuyormuşsun.
Ben çok mutluyum, benim için üzülmeyin.
Siz üzüldükçe ben de burada üzülüyorum demişsin.
Gerçekten öyle mi kız?
Öyleyse söyle. Valla ne üzülürüz,
Ne de kimsenin üzülmesine izin veririz.
Sen yeter ki mutlu ol, Cennette ol.
Bize oradan da dua etmeye devam et olur mu?
Tıpkı sağlığında olduğu gibi;
Ben evlat acılarını çok yaşadım siz yaşamayın de,
Ayağınız taşa dolaşmasın de,
Yavrularınız da size baksın de,
Ben hepinizden razıyım Allah'ta sizden razı olsun de.
Her gece rüyalarımıza gel olur mu?
Bak bir sürü soru sordum sana.
Bu gece gel de hepsini cevapla olur mu Balım?
Bizler seni Yaradan'ın merhametine emanet ettik.
Yalvar yakar da bizi buralarda fazla tutmasın tamam mı?
Bir sürü çocuğun günahsız öldüler.
Onlara da söyle.
Onların duaları kabul olur.
Hadi bekliyoruz BALIM, BİTANEM...
15.06.2015
Bafra -Kolay Kasabası
Hüseyin Bölük
Kayıt Tarihi : 18.6.2015 13:55:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Tıpkı tüm torunlarında olduğu gibi benim üzerimde de çok emeği bulunan biricik anneannem Güllü Özbakır'ı 14 Haziran 2015 saat 02:10 da kaybettik. Kendisini anlatmak için kullanacağım tüm kelimelerin kifayetsiz kalacağını bildiğimden, sadece kara haberin bana geldiği andan toprağa verdiğimiz ana kadar olan bölümde yaşadıklarımı ve gözlemlerimi kaleme almayı tercih ettim.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!