Özlemine kavuşmayı hayal et biraz —
kendi rüzgârınla dans ederken.
Hadi, tut kendi ellerinden.
Aşk için, hayalin için, özlemlerin için;
hayatta olma macerası için…
Aptal gibi görünmeyi göze alabilir misin?
Hangi gezegen hangi ayı belirler, umursama;
hangi çiçeğin dalından düşmez bir yaprakmış gibi
sayarlar her şeyi sıradan.
Zaman akar, sessizce geçer.
Oysa sen —
kendi acının merkezine dokundun mu?
Hayatın ihanetleriyle yaralandın mı,
yoksa daha fazla acı korkusuyla mı kapadın
kendi düşlerini mahzenlere?
Hadi…
Bir tanrının kızı gibi ilahlandır kendini.
Saklamadan, soldurmadan; ay ışığında yıka kendini.
Hadi, bir gün batımı dansı yap;
okyanusların serin dalgalarını hisset ayaklarının altında.
Gerçeğin parmakları seni uyarmadan tutarsa,
ellerimi bırakma —
benimle kaybolabilir misin?
Kayıt Tarihi : 22.4.2024 18:35:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
şehirde herkesin bildiği bir gölge gibiydi: sessiz, derin, gözleri hep ufka bakardı. Bir akşamüstü, göğe savrulan son güneşle birlikte, o kendi rüzgârını dinlemeye karar verdi. Küçük bir tepenin eteğinde durdu; etrafın sessizliği, içinde yıllardır biriktirdiği özlemlerin yankısını taşıyordu. Çocukken hayalleri, evin mahzenlerinde saklanmıştı — kırık bir müzik kutusunun içinde, tozlu raflarda. Hayat ona ihanet etmiş gibi gelmişti; sevdikleri uzaklaşmış, umutları yaralanmıştı. Güvenmeyi bırakmış, kalbini çelik kapılarla örmüştü. Ama o akşam farklıydı. Rüzgâr, yüzüne vururken maviye doğru bir davet bıraktı: “Dans et.” Aptal gibi görünmeye razı oldu. İlk adımını attı; rüzgâr adımlarını çaldı, gölgeler ritim tuttu. Her adımda eski korkular çatırdadı, mahzenin kapıları birer birer aralandı. İçinden gelen ses — nazik, ısrarcı — “kendini kutsallaştır” dedi. Kendisini bir tanrıça gibi sevdi; kırıklarını kutsal saydı. Ay ışığıyla yıkandı, denizin tuzunu teninde hissetti. O gece, bir yabancı belirdi: elinde dünya kadar alışılmış yalnızlığı vardı ama gözleri aynı rüzgârın izini taşıyordu. Uzunca baktılar. Elleri birbirine değdiğinde, gerçeğin parmakları onları uyarmadı; aksine, birlikte kaybolmanın davetini verdi. Kaybolmak korkutucu değildi artık — kaybolmak, yeniden doğmanın ilk adıydı. Sabah olduğunda, o artık eskisi gibi bir gölge değildi. Rüzgârın kızı olmuştu: kendi ellerinden tutan, aşktan korkmayan, hayallerini mahzenlerden çıkarıp gün ışığına seren bir kadın. Şehrin sokakları hâlâ aynıydı; ama o, her sokağa bir gün batımı dansı bırakıyordu. Ve bazen gecenin ortasında, ay ışığı altında, uzak bir dalın yaprağının düşüşünü saymaktan vazgeçip, sadece nefes alıyor — kendi rüzgârı ile dans ediyordu.
Emeğine yüreğine sağlık sayın şair
Saygılarımla
TÜM YORUMLAR (1)